Şehir kültürü; bir şehri başka şehirlerden ayıran özelikleridir. Şehirde yaşayan insanların, geçmişten geleceğe şehre verdiği anlamlar ve değerler bütünü olarak karşımıza çıkar. Şehir; tarihiyle, coğrafi konumuyla, topoğrafyası ile taşıdığı semboller ile toprağı ile mimarisi ile nevi şahsına münhasır özellikleriyle bir kültürü taşır. Şehri inşa eden insan bu kültürün bilincinde olduğu oranda ve bu kültürü yaşatabildiği oranda yaşadığı şehri “kültür şehri” kılabilecektir.
Bir şehir için kültür, her şeyini kaybettiğinde yeniden ayağa kalkabilme unsurudur. Şehir, o şehrin olmazsa olmazı olan kültürü ile var olacaktır. Evin, sokağın, mahallenin, meydanın ve nihayet şehrin bir kültürü vardır. Şehrin kültürünü ortaya koyan, fizik olarak var olan yapıların üzerinde yükselen o şehirde yaşayan insanların anlam değer dünyasıdır. Bir kimlik doğrultusunda inşa edilir şehir. Ya da şehrin kimliği doğrultusunda inşa olur insan. Şehir inşa eden insan, aynı zamanda şehirde inşa edilir. Şehirdeki insan, insandaki şehirle bir bütündür. Hacı Bayramı Veli’nin dediği gibi, insan taş ve toprak arasında, mekânda şekillenerek bir kimlik kazanır. Tıpkı insan gibidir şehir, bir kimliği vardır, bir ruhu vardır. Kimliğini yitiren insan gibidir kimliksiz şehirler. Şehrin kimliğine dair tüm unsurlar şehrin kültürünü ortaya koyacaktır. Şehir, taşı ile mimarisi ile ruhuna uygun kurumları ile ve de şehirde yaşayan insanların o şehri kendileri için sükûnet imkânı kılacak unsurları ile kültürlü şehre ulaşacaktır. Kültüründen uzaklaştıkça şehir huzursuz olacaktır. Bu bağlamda bugün şehirlerimizin bir kültür krizi yaşadığını ifade edersek abartmış olmayız sanırım.
Şehir ve kültür bağlamında Urfa’ya baktığımızda, Urfa’nın tarihiyle, medeniyetiyle, geleneğiyle kültürüyle şehir olduğunu söyleyebiliriz. Kadim şehir olma özelliklerini bihakkın üzerinde taşıyan yönü, Peygamberler Şehri olması, bilim, felsefe ve dinler tarihi açısından büyük öneme haiz Harran ve Urfa (Edessa) ekollerinin Urfa’dan çıkması, Urfa’yı bir kültür şehri kılan unsulardır. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olması, en eski medeniyetlerden Mezopotamya’nın önemli şehirlerinden biri olması, dünyanın en eski tapınağı olan Göbeklitepe’si ile medeniyetler şehridir. Balıklıgöl’ü, kalesi, sokakları, evleri, sözlü kültürün önemli bir yansıması olarak sıra geceleri, farklı etnik kimlikleri, farklı inançları bir arada bulunduran yapısı ile iklimiyle, havasıyla, kendi içinde bir mistisizmi barındırması gibi birçok yönü ile bir “kültür şehri”dir. Urfa. Hem de “Edessa Urfa Kutsal Şehir” kitabında, Judah Benzion Segal’in ifade ettiği gibi ”Tarihin ana ırmağının aktığı büyük şehir”lerdendir.
Urfa’nın bu arka planı bağlamında; geçmişi, geleneği, ruhu, kimliği olmayan “kent”lerden olamayacağını ifade etmemiz gerekiyor. Urfa’nın geleceği inşa edilirken tam da inşa dediğimiz şey gerçekleşmelidir. İnşa imhaya dönüşmemelidir. Medeniyetimizin ahenk ve estetik anlayışını ortaya çıkarmayı amaçlayan kültürel bir inşa anlayışının ortaya konulması gerekmektedir. Yoksa kültür şehri olan; geçmişi, tarihi, ruhu ve kimliği olan Urfa, “kent”e doğru kaçarken, “Şehr-i Urfa” köşesine sıkışmış bir biblo olarak kalacaktır.
Yeni binalar, yapılar tarihin güzelliğine yakışacak, Urfa’nın ruhunu sızlatmayacak, kültürüne hizmet edebilecek projeler olmalıdır. Yükselen beton binalarla gittikçe kirlenen bir şehir anlayışının, salt birilerine rant kapısı oluşturacak yapılaşmanın, şehrin kültürünü yok sayan zihniyetin şehre verebileceği bir şey yoktur. Salt teknik bilgi ve bakış açısı ile değil, şehrin kültürünü önemseyen şuurdan mütevellit şehir anlayışı ile donanmış mimarlar, şehri plancıları, mühendisler ve müteahhitler ve bunlara öncülük edecek belediyeler aracılığıyla inşa edilebilir. Bilge mimar Turgut Cansever’in dediği gibi, “Şehir insana göre konumlanmalı ve insan odaklı olmalıdır. Şehir geçmişe bir ilave, geleceğe hazırlık teşkil etmelidir.” Ancak şehrin kültürünü diri kılabilecek bir anlayışla oluşturulan şehirde hakikatle bütünleşmiş nesiller yetiştirilebilir. Değilse; şehir hakikatinin üzerine kent tülünü çekmek, hakikatle aranıza mesafe koymaktır.
Başlığa “Şehir ve Kültür Bağlamında Şehr-i Urfa” dedik ama meseleyi Urfa özeline getiremedik. Sözü, bu konuda fikrimizi ortaya koyan Akif İnan’ın, “Ağlayan Şehir” dediği Urfa için yazdığı şiirden bir alıntı bitirirken, “ne durumdayız, ne yapmalıyız” sorularını ve teklifimizi bir sonraki yazıya bırakarak burada sonlandıralım.
İhmalin vefasız, alçak hükmüne,
Sabırla elini bağlayan şehir.
Haşmetli devrinde gördüğü güne,
Bakıp da anarak ağlayan şehir. Yürekler parçalar sahipsiz halin,
Masal mı kalacak, söyle, ikbalin? Görüp de utansın yüzü ihmalin,
Bin va'de kanarak ağlayan şehir…
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum