Şanlıurfa stratejik konumda olan ve son derece hassas bir şehir…
11 yıldır acımasız bir savaşın devam ettiği Suriye’ye sınır komşusu olması, birbirine yakın oranda Kürt ve Arap nüfusunun bir arada bulunması, onlar kadar olmasa da Türkmen Alevilerin de yaşıyor olması, aşiretçiliğin her alanda hüküm sürdüğü, ülkenin gelmiş geçmiş en büyük terör örgütünün lider kadrosunun buradan çıkmış olması, köylülere “Tirşikçi”; şehirlilere “İsotçu” denilerek birbirine ötekileştirilmeye çalışıldığı, ülkenin batısındaki uyanık bürokratların sıçrama; psikopat olanların ise sürgün yeri olarak görüldüğü bir şehir Urfa.
Tüm bu hassas özelliğine bir de Esatçısının, ÖSOcusunun, El Nusracısının da içerisinde bulunduğu yaklaşık 600 bin nüfuslu Suriyelileri ekleyecek olursak gerçekten diken üstüne olan bir şehir diyebiliriz.
Zaman zaman Ankara’dan da bu durum fark edilip özel önem verildiği oluyor Urfa’ya. Özellikle yukarıda sıraladığım sinir uçlarından dolayı olaylar çıktığı veya çıkmaya meyilli olmaya başladığı zaman.
Bu nedenle Urfa’yı yönetenlerin olduğu gibi Sivil Toplum Kuruluşu (STK) temsilcilerinin, medya mensuplarının ve halk olarak bizlerin de bu durumun farkında olması gerekiyor.
Sanırım konuyu dün gece yaşanan eski cezaevindeki “isyan” olayı üzerinden örnekleyecek olursak, daha iyi anlaşılacak nasıl hassas bir şehir olduğumuz ve dikkat edilmesi gereken konuların neler olması gerektiğine.
Olay ilk andan itibaren bize bir koğuştaki tutuklu veya hükümlülerin yedikleri yemekten dolayı yataklarını ateşe verdikleri, kapılarının da müdahaleye karşı arkadan açılmayacak şekilde önlem aldıkları ve seslerini duyurmak için isyan başlatmaya çalıştıkları şeklinde aktarıldı. Cezaevinden dumanların yükselmesi, itfaiyenin içeriye müdahale etmesi, peş peşe ambulansların girmesi gelen bilgiyi doğrular nitelikteydi.
Aynı cezaevinde 16 Haziran 2012’de de benzer şekilde olaylar çıkmış ve 13 mahkum hayatını kaybetmişti. Bu durumu göz önünde bulundurarak ilk andan itibaren geçtiğimiz hiçbir son dakika haberinde “isyan” kelimesini kullanmadık. Bu kelimenin kullanılması demek mahkum yakınlarının endişelenip cezaevi önüne gelmesi ve 2012’de olduğu gibi seslerini yükseltip protesto yapmaları ve içeriden de bu sesin duyulup, destek verecek şekilde isyanın tüm koğuşlara yayılması demekti.
Yapılan haberlerde dumanların yükseldiği cezaevinde yangının, ambulanslar girdiği halde yaralıların, jandarmanın takviye edildiği halde olayın çıktığını görmezlikten gelmek demek medya olan güvenirliğin sarsılması demekti. Bu nedenle olabildiğince hassas ve mahkum yakınlarının galeyana gelmeyeceği bir şekilde haber yapmak en doğrusuydu.
Buna rağmen takipçi kasmak isteyen bazı sosyal medya hesaplarının bilinçsiz paylaşımları yüzünden Whatsapp hattımıza gelen mahkum yakınlarının mesajlarına ve çağrılarına sakinleştirecek cevaplar verdik. 2018 yılında Suriyeli birisinin iki Urfalıyı öldürmesi olayında da benzer bilgi kirliliği yaşanmıştı. Ve akabinde Urfalılar sokağa dökülmüş, Suriyelilerin dükkanlarına saldırmıştı. O olayda olduğu gibi cezaevi olayında da Abdullah Erin faktörü vali olarak devreye girdi ve insanları sakinleştirdi.
Dün gece Vali Abdullah Erin ve Başsavcılık tarafından yapılan açıklamaların o anda insanları sakinleştirmeye yönelik açıklamalar olduğunu hepimiz biliyoruz. Zira onların yapacağı açıklama, iki dudaklarının arasından çıkan kelimeler, yapılan yazılı açıklamalardaki satırlar o an son derece önemli.
Ajans Urfa’nın yazdıklarının ciddiyetle takip edildiğinin farkındayız. Bu nedenle hem okurların güvenirliğini yitirmemeye hem de olayların büyümemesine sebep olacak dil kullanmaya çalışıyoruz. Tabii güvenilir haber kaynaklarımız ve tecrübeli editörlerimiz sayesinde bunu başarabiliyoruz. Ancak sosyal medyadaki bilgi kirliliğinin bir türlü önüne geçilemiyor. Profesyonel bir şekilde gazetecilik yapmayanlar takipçi kasmak, sonrasında da bunu ranta dönüştürmek için sansasyonel paylaşımlar yapmaya çalışıyor. Bir türlü çıkmak bilmeyen “İnternet Yasası” gibi sosyal medya da bu konularda sıkıntılara sebep oluyor. Çoğu kurum yetkilisi personelinin haber sitesi veya sosyal medya hesabı yönettiğini ve bunun sıkıntılara sebep olduğunu bildiği halde önlem almıyor, almak istemiyor.
Birincisi buna çare bulunmalı, ikincisi de bu tür durumlarda bilgi kirliliğinin önüne geçilmesi için ilk andan itibaren yetkililerin Whatsapp gruplarında doğru bilgilendirme yapması şart.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum