Reklam Alanı

GAZALİ HAKLI AMA İBN-İ SİNA HAKSIZ DEĞİL

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
Üç mesele var, Gazali'nin filozofları tekfir etmesine neden olan: a. Âlemin ezeliliği aa. Allah'ın tikelleri değil, tümelleri bilmesi aaa. Haşrin cismani değil, ruhani olması. İbn-i Sina gerçekten de âlemin ezelî, yani yaratılmamış olduğunu keza Allah'ın tikelleri değil, tümelleri bildiğini söylemiş mi? Söylemişse hangi anlamda söylemiş? Bilebildiğimiz kadarıyla İbn-i Sina mekan açısından değil, zaman açısından âlemin ezelî olduğunu söylüyor. Çünkü zaman mekanla birlikte ortaya çıkmış bir şey. Zaman mekansal hareketin bir rengidir, bir görüntüsüdür. Alemden önce demek yanlış çünkü öncelik-sonralık gibi şeyler zamanla daha doğrusu zamanın yaratılmasıyla birlikte ortaya çıkan şeyler. Dolayısıyla âlem ne zaman yaratıldı gibi sorular sormak isabetli değil. Allah-alem ilişkisi güneş-ışık ilişkisi gibi bir şey. Güneş ışığından önce gelir ama ışık güneşle birlikte vardır. Güneş varsa zorunlu olarak ışığı da vardır. Işıksız bir güneş düşünülemez. La teşbih güneş Allah'tır, ışık alemdir. Kendi felsefî sistemi açısından haklı İbn-i Sina. Ama Kur'an açısından haklı mı, tam olarak emin olamıyor insan. Bu durumda Kur'an'ın açıkça söylediği sonradan yaratma/yaratılma nasıl bir şey? Allah'ın mutlak özgürlüğü, ihtiyar ve tercih sahibi oluşu tehlikeye girmiyor mu? Gazali'nin eleştirileri bu noktada haklılık kazanıyor. İbn-i Sina'nın Allah tikelleri değil, tümelleri bilir görüşü de bir parça öyle. Tümelleri bilen tikelleri neden bilmesin? İlke olarak Allah'ın her şeyi bildiğini kabul eden İbn-i Sina felsefi sistemi açısından Allah'ın bilmesinin mahiyeti ve nasıllığı konusunda çok vazıh değil gibi. Kur'an'ın tanrısı ekseriyetle antropormorfik, yani somut bir tanrı. İbn-i Sina'nın tanrısı ise bütünüyle felsefî, yani soyut bir tanrı. Çatışmanın asıl sebebi bu. İbn-i Sina'nın tanrı tasavvuru Spinoza'nın doğa-tanrısına çok benziyor. İbn-i Sina'nın teolojik açıdan muhaliflerine sorduğu bazı haklı soruları yok değil. Mesela Allah alemi belli bir zaman diliminde yaratmışsa ondan önceki sonsuz denilebilecek bir zamanda ne yapıyordu? Alim, hafiz, rahîm, kadir, muntakim olan sıfat ve isimleri ne işe yarıyordu ve nereye tecelli ediyordu. Benim de yıllardır kafama takılan müşkül bir soru bu. Allah'ın tevvap ve şafi gibi isimleri henüz mahlukat yokken ne işe yarıyordu ve nereye tecelli ediyordu? İlim maluma tabi olduğuna göre malûm olan alem henüz yokken Allah'ın ilmî nasıl var oldu? Gazali Tehafüt'te bazı cevaplar veriyor ama yine itikadi açıdan tatmin ediyor insanı, felsefî açıdan değil. Cismani haşir meselesine gelince. Kur'an literal okunduğunda haşrin cismani olacağı gayet açık. (İlginçtir, İbn-i Sina da Şifa ve diğer bazı kitaplarında aynısını söylüyor ve kabul ediyor.) Ama satır aralarından ahirete dair bütün ahvalin müteşabih olabileceği yönünde bir sonuç da rahatlıkla çıkarılabilir. Gerçi Ehl-i Sünnet'in kabul ettiği kabir hayatı, yani ruhun ölümsüzlüğü dikkate alınırsa cismani dirilmenin mahiyeti girift ve anlaşılmaz bir hal alıyor. Ruh baki ise ve berzah âlemi varsa kıyamet günü kabirlerinden kalkanların şaşırması ve "bizi rahat uykumuzdan kim uyandırdı?" demesi pek anlamlı gelmiyor. Cismani dirilmenin sahiden anlamlı olabilmesi için ruhun berzah âleminde yaşaması, ölümsüzlüğü, kabir hayatı denilen bir âlemin olmaması gerekiyor. Hâsılı, Gazali haklı ama İbn-i Sina haksız değil.
GAZALİ HAKLI AMA İBN-İ SİNA HAKSIZ DEĞİL
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.