Muhterem Kardeşlerim…
Bu yazımızı özellikle dost, arkadaş dediğimiz, Lider, Başkan dediğimiz bağrımıza bastığımız kimselerin okumasını arzu ederiz. Biz yinede bahse konu kimseleri makamlarının değiştirmemesi için dua ediyoruz.
Bu arada; Devletimizin bazı indirimler yapılması için KDV ve bazı uygulamalarda değişiklik yapmasına rağmen, gerek mal hırsı ve daha önemlisi Devleti zor durumda bırakmak için milleti tahrik etme çabasına girerek indirim yapmanın aksine fiyat artışı yapanları ve denetim görevini yapmayarak göz yumanları da Allahu Teâlâ’ya havale ediyoruz…
Efendim…
Zaman zaman kendimizin oldukça tevazulu davranarak karşımızdakilerin aşırı hırslarını bile cahilliklerine sayıp hoşgörülü davransak ta, bazen de çok aşırı bulup bunlara karşı mütevazi davranmanın doğru olmayacağını düşünerek ‘Kısas’a Kısas’ misali onların karşısında onlar gibi davranmak gerektiğini düşünürüz. Yanlış ta değil aslında. Çünkü aşırı hırslı olmak o kişiye zarar vereceği gibi o kimsenin bulunduğu camiaya, topluma, hatta şehre bile zarar verir.
İşte; bizlerin arasında da artık ne olduğunu, geçmişinin nasıl olduğunu düşünmeden bugününü görerek hırslanan arkadaşlarımız var ki, uyarılarımıza rağmen yanlışından dönmediği gibi, halen de davranışlarında ısrarcı davranmaktadır. Onun için bizlerde onun bu davranışlarını engellemek gerektiğine inanıyoruz. Zira madem arkadaş diye aramıza aldık ve kendisini mümkün olduğunca yüceltmeye çalıştık. Artık bundan sonra da helak olmasını engelleyebilmek adına onun karşısına dikilmeliyiz diye düşünüyorum. Şayet hırsına gem vurabilir yada vurdurabilirsek, o arkadaşımızı da içinde bulunduğu kendi toplumumuzu da kurtarmış olacağız inşallah.
Bilindiği gibi; mevki ve şöhret sahibi olmak arzusu, insanlarda 3 şeyden hasıl olur.
Birinci sebep, nefsin arzularına kavuşmaktır. Nefs, arzularının haram yollardan elde edilmesini ister.
İkincisi, kendinin ve başkalarının haklarını zalimlerden kurtarmak ve müstehap olan mesela, sadaka vermek için ve hayrat, hasenat yapmak için yahut mubah olan işler yapmak için, yani iyi yemek, iyi giyinmek, iyi evlerde oturmak ve çoluk çocuk sahibi olup, rahat ve mesut yaşamak için veya ibadetlerine mani olacak şeylerden kurtulmak için ve İslam dinine ve Müslümanlara hizmet için mevki sahibi olmak istenir.
Bu niyet ile mevkiye kavuşurken, riya gibi ve hakkı bâtıl ile karıştırmak gibi, İslamiyet'in yasak ettiği şeyleri yapmazsa ve vacipleri, sünnetleri terk etmezse, bunun mevki sahibi olması caizdir, hatta müstehaptır. Çünkü caiz ve lazım olan şeylere kavuşturucu sebepleri, vasıtaları yapmak da, caiz ve lazım olur.
Allahü Teâlâ, Kur'an-ı Kerimde, iyi insanların nasıl olacağını bildirirken, bunların “Müslümanlara imam olmak istediklerini” de bildirmektedir.
Süleyman aleyhisselam, “Ya Rabbi! Benden sonra kimseye nasip etmeyeceğin bir mülkü bana ihsan eyle” diyerek melik ve emir olmak istemiştir.
Hadis-i Şerifte, “Hak ve adalet üzere bir gün hâkimlik yapmayı, bir sene devamlı gaza etmekten daha çok severim” buyuruldu.
Bir Hadis-i Şerifte, “Bir saat adalet ile idarecilik yapmak, altmış sene nafile ibadet yapmaktan daha iyidir” buyuruldu.
Riya ile ve hakkı bâtıl ile karıştırarak mevki sahibi olmak caiz değildir. İyi niyet ile olsa da, caiz değildir.
Çünkü haramları ve mekruhları, iyi niyet ile de yapmak caiz değildir. Hatta bazı haramların iyi niyet ile yapılması, daha büyük günah olur. Niyetin iyi olması, taat ve ibadetlerde faydalı olur. Mubah, hatta farz olan bir amel, niyete göre günah olabilir. Günah işleyenin, “Sen kalbime bak! Kalbim temizdir. Allah kalbe bakar” sözünün yanlış, hatta zararlı olduğu buradan da anlaşılmaktadır.
Mevki sahibi olmayı istemenin sebeplerinden üçüncüsü, nefsini eğlendirmektir. Nefsi, maldan olduğu gibi, mevkiden de lezzet almaktadır. Arada İslamiyet'e uymayan işler bulunmazsa, nefsi lezzet aldığı şeye kavuşturmak haram olmaz ise de, takvanın, himmetin az olduğunu gösterir. Mevki elde ettikten sonra, insanların gönüllerini kazanmak için, riya ve müdahene ve gösteriş yapmasından korkulur. Hatta münafıklık ve hakkı bâtıl ile karıştırmak ve hatta hile ve yalan gibi tehlikeli haller de olabilir.
Helal ile haram karışık olan şeyi yapmamak lazımdır. Mevki sahibi olmanın bu üçüncü sebebi, haram değil ise de, iyi olmadığı için, ilacını bilmek ve yapmak lazımdır. Önce mevkinin geçici olduğunu ve zararlarını, tehlikelerini düşünmelidir. Şöhretten ve hürmet toplayarak kibirli olmaktan kurtulmak için, İslamiyet'te mubah olup, caiz olup, halkın beğenmediği işleri yapmalıdır.
Bir zaman, bir emir, bir zahidi ziyarete gitmiş. Zahid, emirin ve etrafındakilerin kendisine yaklaşmak istediklerini anlayınca ziyafet vermiş. Kendisi, iri lokmaları hırs ile çabuk çabuk yemeye başlamış. Emir, bu hali görünce zahidi beğenmeyerek oradan ayrılmış. Zahid, arkasından, “Elhamdülillah, Rabbim beni kurtardı” demiş.
Mevki sahibi olmak arzusunu gideren en kuvvetli ilaç, insanlardan uzlet etmektir. Din ve dünya için zaruri vazifelerden başka, insanlar arasına karışmamalıdır. Hadis-i Şerifte, bu ilaç tavsiye edilmektedir.
Efendim;
Helal malı, ihtiyaçtan fazla toplamak mekruhtur. Zekâtını vermezse, azaba sebep olur.
Hadis-i Şerifte, “Paranın kuluna, paraya tapana lanet olsun” buyuruldu.
Dünya malı peşinde koşmak, nefsinin şehvetleri [arzuları] peşinden koşmaktan daha fenadır. Mal, para peşinde koşmak, Allahü Teâlâ’nın emirlerini unutturursa, “dünya muhabbeti” denir. Allah zikri [düşüncesi] bulunmayan kalbe şeytan yerleşir. Şeytanın en büyük hilesi, insana hayırlı işler yaptırarak kendisini salih, iyi zan ettirmesidir. Böyle kimse, kendisinin kulu olur.
Hadis-i Şerifte, “Geçen ümmetlerin herbirine fitneler verildi. Benim ümmetimin fitnesi, mal, para toplamak olacaktır” buyuruldu.
Dünyalık peşine düşerek, ahireti unutacaklardır.
Hadis-i Şerifte, “Allahü Teâlâ, insanları yaratırken, ecellerini, ömürlerini ve rızıklarını takdir etmiştir” buyuruldu.
İnsanın rızkı değişmez, azalmaz ve çoğalmaz ve zamanından geri kalmaz. İnsan, rızkını aradığı gibi, rızık da, sahibini arar. Çok fakirler vardır ki, zenginlerden daha iyi, daha mesut yaşar. Allahü Teâlâ kendisinden korkanlara, dinine sarılanlara, ummadıkları yerden rızk gönderir.
Hadis-i Kudside, “Ey dünya! Bana hizmet edene hizmetçi ol! Sana hizmet edene güçlük göster” buyuruldu.
Bir hadis-i şerifte, “Ya Rabbi! Beni sevenlere, hayırlı mal ver. Bana düşmanlık edenlere, çok mal ve çok evlat ver” buyuruldu.
Bir zengin öldü. Bir köşk ile iki oğlu kaldı. Köşkü taksimde anlaşamadılar. Duvardan bir ses geldi. “Benim için birbirinize düşman olmayınız. Ben bir padişah idim. Çok yaşadım. Mezarda yüz otuz sene kaldım. Sonra, toprağımla çanak çömlek yaptılar. Kırk sene evlerde kullandılar. Kırıldım. Sokağa atıldım. Sonra, benimle kerpiç yaptılar. Bu duvarın inşasında kullandılar. Birbirinizle dövüşmeyiniz. Siz de, benim gibi olacaksınız” dedi.
Dünya muhabbeti, yani dünyaya düşkün olmak demek, nefsin arzularını, tatlı gelen şeyleri ve bunlara kavuşmanın sebebi olan parayı, haram yollardan aramak demektir. Dünyaya düşkün olmak, hayal peşinde koşmaktır. Çünkü dünya lezzetlerinin zararları, faydalarından daha çoktur. Elde kalmaz, çabuk giderler. Bunlara kavuşmak ise, çok güçtür. Faydası hiç olmayanlara Lab, yani oyun ve Lehv, yani eğlence denir.
Hadis-i Şerifte, “Dünyalık olan şeyler, melundur. Allah için olan şeyler, Allahü Teâlâ’nın razı olduğu şeyler, melun değildir” buyuruldu.
Dünyalık olan şeylerin, Allahü Teâlâ indinde hiç kıymeti yoktur. Ahkam-ı İslamiyeye uyarak kazanılan ve kullanılan rızk, dünyalık olmaz. Dünya nimeti olur.
Hadis-i Şerifte buyuruldu ki.
“Dünyalığa düşkün olmak, hataların başıdır.” Yani her türlü hataya, günaha sebep olur.
Dünya peşinde koşan kimse, şüpheli şeylere, sonra mekruhlara, sonra haramlara, hatta küfre dalar.
Geçmiş ümmetlerin, Peygamberlerine inanmamalarına sebep, dünyaya düşkün olmaları idi. Musa aleyhisselam, Tur dağına giderken, birinin çok ağladığını gördü. Ya Rabbi! Kulun, senin korkundan ağlıyor dedi. “Kan ağlasa dahi, onu af etmem. Çünkü o, dünyaya düşkündür” buyurdu.
Hadis-i Şerifte, “Dünyayı helalden kazanana, ahirette hesap vardır. Haramdan kazanana, azap vardır” buyuruldu. (İslam Ahlakı)
Müslümanlıkta çok mal ve mevki sahibi olmak kötü değildir. Haram yollardan ele geçen mallar, paralar, az olsalar da, habistir, kötüdür, bunları kullanmak haramdır. Helalden kazanılan ve zekâtı verilen mal, para, ne kadar çok olursa olsun, makbuldür.
Çok mal ve mevki sahibi olunca, kalbini karartıp Allahü Teâlâ’yı unutmamalı ve malına, rütbesine güvenip de, ibadetten geri kalmamalıdır. Şunu da unutmamalıdır ki, malı az olan, daha fazla Allahü Teâlâ’yı hatırlar ve Ona daha fazla bağlanır.
Allahü Teâlâ cümlemizi kibirlenmekten muhafaza eylesin, mal ve makam hırsından uzak, dünya malına meyletmeyen salih kullarından eylesin. (Amin)
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum