Gerilimli bir süreçten geçiyoruz. Hem fert hem toplum ve idare olarak ciddi savrulmalar yaşıyoruz.
Gündeme dair tüm yakınmalar ve öneriler neredeyse bir işe yaramıyor; bunun, arka plandaki temel nedenlerden kaynaklandığı malum.
Belki de her şeyin, sahnede yaşandığı gibi olmadığı ihtimali ile teselli bulmalıyız diye düşünsek bile bazı şeylerin, bırakın konjonktürel; şeklen dahi gerçekleşmesi insanı ciddi olarak tedirgin ediyor; bir necis’in Müslüman bir coğrafyayı kirletmesi gibi.
İçte ekonomik ve sosyo- psikolojik çöküş; dışarıda bu çöküşün düzeltilmesi neden gösterilerek yaşanan savrulma var.
Bu savrulmada hangi adımların sahici, stratejik ve kalıcı; hangi adımların kuşatılmışlığı yarmaya yönelik bir manevra/konjonktürel olduğu zamanla daha da netleşecektir ama dileğimiz; madem önle/ye/miyoruz; bari İsrail ile normalleşme kısmının konjonktürel ve geçici olmasıdır. Şimdilik bunu ummaktan başka elden gelen bir şey yok gibi.
Neyse.
Bugün bunları bir anlığına erteleyerek, iki farklı hikaye içeren bir yazı düşünüyorum. Bunlardan biri; Kur'an da geçen ve aslında geniş tahliller ve analizler gerektiren bir hikaye: Bahçe sahipleri. Sadece Diyanet mealinden ayetleri vermekle kalacağım. Diğeri ise değerli eğitimci, sevgili Yasin Kuruçay Hoca’ mızın sosyal medya hesabından ‘Fare Neden öldü’ adlı pedagojik yönü de olan kaliteli bir hikaye.
Her ne kadar bu tarz hikayeler çocukları ve gençleri geliştirici, yönlendirici özellikler taşısa da, kimilerinin evrensel ilkelere değiniler yaptığı da söylenebilir. Bu hikayeyi de yorumlamayacağım zira kendi içinde bir miktar yorum barındırıyor.
Hikayelerle açılımlar yapmanın çok önemli bir metot olduğunu düşünüyorum. Unutulmamalı ki; Kur'an da bizi; hikayelerle, oldukça önemli derecede etkilemekte ve eğitmektedir.
Bahçe Sahipleri
“Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, "Öncekilerin masalları!" der.
Yakında biz onun burnunu damgalayacağız.
Şüphesiz biz, vaktiyle "bahçe sahipleri"ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi.
(Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. ("İnşaallah" demiyorlardı.)
Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı.
Böylece bahçe, (anızı) yakılmış toprağa döndü.
Derken, sabahleyin birbirlerine, "Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin" diye seslendiler.
Bunun üzerine, "Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın" diye fısıldaşarak yola koyuldular.
(Yoksullara yardım etmeğe) güçleri yettiği hâlde (böyle söyleyerek) erkenden yola çıktılar.
Fakat bahçeyi o hâlde gördüklerinde, "Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!" dediler.
(Gerçeği anlayınca da), "Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!" dediler.
Onların en akl-ı selim sahibi olanı, "Ben size 'Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?" dedi.
Onlar, "Rabbimizi tesbih ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz" dediler.
Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar.
Şöyle dediler: "Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!"
"Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız."
İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi!”
Kalem Suresi: 10-33
*
“Fare Neden Öldü?
Bir profesör, elinde bir fare ve kutu ile salona girdi. Öğrencilerin şaşkın bakışları arasında fareyi kutunun içine koydu ve kutunun ağzını iyice kapattı. Salonda bulunan öğrencilere dönerek:
- “Bu kutuya iki gün kimse dokunmayacak!.. Dokunan bu dersi geçemez!.. dedi ve salondan çıkıp gitti.
Salondaki öğrenciler olaya bir anlam verememişlerdi. Kimisi kutunun içindeki fareyi çıkarmayı düşündü. Kimisi fareye acıdı, kimisi de “bana ne, ben dersimi geçmeye bakarım.” deyip sınıftan ayrıldılar. Hiç kimse fareyi kutudan dışarı çıkarmaya cesaret edemedi. İki gün boyunca ders görülen sınıfta: Kutu öylece kaldı!..
İki gün sonunda tekrar dersi olan Profesör salona girdi ve kutuya yaklaşarak açtı. Kutunun içindeki fare artık yaşamıyordu.!.. Öğrencilerden birçoğu üzülmüştü. Profesör, sınıfa dönerek farenin neden ölmüş olabileceğini sordu.
Sınıftan birçok farklı ses ve fikir yükseldi:
– Havasızlıktan…
– Açlıktan…
– Susuzluktan…
Her öğrenci olabilecek ihtimalleri saymıştı. Profesör kutuyu havaya kaldırıp içini öğrencilere gösterdi. Kutunun her tarafı kemirilmiş̧ vaziyette ve minik deliklerle kaplıydı; ama hiçbirisi farenin dışarı çıkabileceği kadar büyütülememişti. Ardından devam etti;
– Görüyorsunuz değil mi? Fare anlaşılan bu kutudan çıkmak için epey mücadele etmiş̧. Bunu kutunun içindeki minik diş̧ izlerinden ve irili ufaklı deliklerden anlıyoruz; ancak şu var ki fareyi sizin dediğiniz gibi ne havasızlık ne de açlık öldürdü. Farenin ölümüne sebep olan iki şey var:
Kararsızlık ve Korku…
Kararsızlık; çünkü̈ fare kutunun her yerini parçalayıp, her noktayı ayrı ayrı kemireceğine, sadece tek bir köşesini ısırıp parçalasaydı ve bunda da kararlı olsaydı, o deliği büyütecek ve kutudan çıkıp kurtulacaktı...
Korku; çünkü̈ eğer siz öğrenciler, benden ve notlarınızın düşmesinden bu kadar çok korkmasaydınız, kutuyu açıp fareyi serbest bırakabilirdiniz. Korkunuz sebebiyle, size YANLIŞ gelen bir işe bile bile, göre göre göz yumdunuz!..
Doğru davranışın önündeki en önemli iki engel KORKU ve KARARSIZLIKTIR!”
*
Rabbim bizleri; kararsızlardan, korkaklardan, bahçe sahiplerinden kılmasın. Selam ve dua ile.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum