Muhterem Kardeşlerim…
Namaz, oruç, zekât, hac, kurban, adak, yemin kefareti ve benzerleri, Allahü Teâlâ’nın hakkıdır. Üzerinde Allah hakkı olan kimsenin, “Şu kadar namaz, şu kadar oruç borcum var. Eğer bunları ödeyemeden ölürsem, devir ve iskâtımı yapın” demesi veya vasiyetine yazması gerekir. Vasiyet yazmak vacib, yani farzdır. Çünkü farzın edası farz olduğu gibi, kazası da farzdır. Adağı yerine getirmek ise vacibdir. Devir ve iskât yapmakla, bu borçlar ödenmiş olmazsa da, Allahü Teâlâ’nın affına sebep olacağı umulur.
Kul hakkı veya kul borcu demek, insanların bizdeki maddî ve mânevî alacaklarıdır. Maddî olanları ödemek veya helâlleşmek şarttır. Haklarını kendilerine vermek mümkün olmazsa, o kadar para, mal, Müslüman fakirlere verilir ve hak sahibine dua edilir. Mânevî hakkı olanlarla, mesela kalbini kırdığımız kimselerle de helâlleşmeli, mümkün olmazsa dua etmeli ve yaptığımız ibadetlerin sevabını onlara da göndermelidir.
Kâfirin kul hakkı
Bir kâfir, Müslüman olunca, bütün günahları sevaba çevrilir. Allahü Teâlâ’nın affı ve mağfireti boldur. İman edip sâlih amel işleyince, günahlarını sevaba çevirmektedir. Mülk O’nundur, dilediğine, dilediği kadar ihsan eder. Bunda şaşılacak bir şey yoktur.
Bir Âyet-i Kerime meali:
“Tevbe ve iman ederek sâlih amel işleyenlerin, günahlarını sevaplara çeviririm. Allah çok affedici ve çok esirgeyicidir.” [Furkan 70]
Âyet-i Kerimede ve Hadis-i Şeriflerde, “İman edenin bütün günahları affedilir” buyuruluyor. Bütün günahlarının içinde, kul hakları da vardır. Allahü Teâlâ, hak sahiplerinin haklarını verir, hiç kimse zarara uğramaz. Mesela alacaklıya, “Bunda ne kadar alacağın var?” denir. Ona o alacağının karşılığından daha çok sevab verilir. Böylece alacaklı hiç mağdur olmaz.
Göz hakkı nedir?
“Gören gözün hakkı vardır” diyerek başkasının bağından, bahçesinden izinsiz meyve yemek haramdır. Manavda da, marketlerde de yiyecek içecek görüyoruz, gözümüz gördü, göz hakkı var diye izinsiz yemek haram olur. Marketlerde bir şey yiyen, çıkarken barkodunu veya kabını gösterip parasını verirse mahzuru olmaz.
Bir şey yiyip içerken, yanındakilere de vermek iyi olur. Buna, göz hakkı denir. Vermek şart değildir, ancak yanımızda insanlar varken, “Siz de buyurun” dememek, mürüvvete aykırıdır. Bunun için atalarımız, “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” demişlerdir. Ya onların yanında yememeli veya yeniyorsa, onlara da ikram etmek insanlık icabıdır.
Başkalarının yanında size bir hediye gelince, o hediyeyi oradakilere verme mecburiyeti yoktur. “Bir hediye gelince, orada olanlar hediyeye ortaktır” Hadis-i Şerifi, her hediye için olmadığı gibi, verme mecburiyetini de bildirmemektedir. Göz hakkı gibidir. Mesela bir kalem, bir telefon hediye gelmişse, kırıp oradakilere taksim edilmez.
Gelen hediyeyi de gizli vermek iyi olur.
Kulak hakkı
Bir arkadaş da, “Göz hakkı gibi, kulak hakkı da var mı?” diye sordu.
Göz hakkı, sırf gördüğü için değildir. Biri gelir, birinden bir şeyler alır gider. Belki de alış veriş yapmıştır veya ödünç bir şey almıştır. Göz sadece görür. Sesli konuşmamışlarsa, ne yaptıklarını anlamak zordur. Kör birinin yanında da, hediye gelse, konuşulunca o hediye olduğunu anlar. Demek gözle görmek şart değil. Mesele onun hediye olduğunu anlamaktır. Kör, görmediği hâlde, işittiği için, “Göz hakkı vardır, ben de isterim” diyebilir. Göz hakkı bir deyimdir, illa gözle görmek gerekmez.
İmam-ı Gazâlî hazretleri, “Allah'ın eli vardır” diyen “Mücessime” denilen kâfirlere cevap verirken buyuruyor ki:
“Bağdat, valinin elindedir” denilince, hiç kimse o valinin avucunun içinde olduğunu anlamaz. Çünkü bir şehir, elin içine alınmaz. O hâlde burada, istiare vardır. Valinin eli kesik bile olsa, yine aynı ifade kullanılır. “Allah'ın eli” tâbiri de böyledir. El ile alakası yoktur. (İlcam-ül Avam)
Demek ki, tek başına görmek ve işitmek yetmez. Onun hediye olduğunu da anlamak gerekir. Gözleri görmeyen kimsenin yanında, bir hediye gelse, o da onun hediye olduğunu anlasa, bu da göz hakkına girer.
“Bahçesine zarar verilerek zulmedilen kimsenin, kendisine zarar verenlere aynısını yapma hakkı var mıdır?” konusu ile alakalı olarak Mecellenin 921. Maddesinde deniyor ki:
“Mazlum olanın, başkasına zulmetmeye hakkı yoktur. Her ikisi de öder. Mesela sahte para alan, bunu başkasına veremez.”
“Malına zarar verilen bir kimse, zarar verenin malına aynı şekilde zarar verebilir mi?” konusunda da Mecellenin 19. maddesinde deniyor ki:
“Birine zarar vermek ve zarar yapana karşılık olarak zarar yapmak caiz değildir.”
Mubah olan işler de, başkasına zarar verirse, caiz olmaz. Malı çalınan kimse, hırsızın veya başkalarının malını çalmaya hak kazanmaz. Zararları gidermek hakimin vazifesidir. Zarar, kendi kadar veya daha çok zararla giderilmez.
Arabamıza zarar verenin arabasına, verdiği zarar kadar zarar vermek dinen uygun olmaz. Zararları İslâmiyet’e uygun olarak gidermek hâkimin vazifesidir. Zarar, kendi kadar veya daha çok zararla giderilmez.
Allahü Teâlâ, cümlemizi kul hakkını gözeten kullarından eylesin. (Amin)
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum