Kur’an-i Kerim, “Biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Onlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. Artık sen onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak!” (En’am 112) ayetiyle, insanlardan da şeytanlar bulunduğunu açıkça belirtmektedir. Yine Nas Suresinde “ İnsanların kalbine vesvese veren ve hem cinlerden hem insanlardan olan sinsi vesvesecinin şerrinden” şeklindeki ayetten de bu açıkça görülmektedir.
Peygamber (ASV) bir gün Ebu Zer (RA)’a sormuş: “İnsi ve cini şeytanlardan Allah’a sığındın mı?” Ebu Zer, “insanlardan da şeytan var mı? Deyince Peygamber (ASV) şöyle buyurmuştur: “Evet, hem de onlar cinnî şeytanlardan daha da şerirdirler." (Müsned,5/178.)
Peygamber (ASV), güvercinin arkasından koşup duran bir adamı “şeytan” olarak nitelemiş (İbni Mace, Edeb, 44; Ebu Davut, Edeb, 57.); uyarıldığı halde kasıtlı olarak namaz kılanın önünden geçen kimsenin de “şeytan” olduğunu bildirmiştir. (Buhari, Bedu'l-Halk 11.)
Kur’an’ın açıklayıcısı durumundaki bu hadis-i şeriflerden de, insan olan şeytanların bulunduğu anlaşılmaktadır. İnsi ve cini şeytanlar konusunda Bediüzzaman’ın tesbitleri de gayet önemlidir. “Lem’alar” eserinde şöyle diyor:
"İnsanlarda şeytan vazifesini gören cesetli ervah-ı habise (kötü ruhlar) bilmüşahede bulunduğu gibi, cinnîden cesetsiz ervah-ı habise dahi bulunduğu, o katiyettedir. Eğer onlar maddî ceset giyseydiler, bu şerir insanların aynı olacaktılar. Hem eğer bu insan suretindeki insî şeytanlar cesetlerini çıkarabilseydiler, o cinnî iblisler olacaktılar. Hatta bu şiddetli münasebete binaendir ki, bir mezheb-i batıl hükmetmiş ki, "İnsan suretindeki gayet şerir ervah-ı habise, öldükten sonra şeytan olur."
Malûmdur ki, âlâ bir şey bozulsa, edna bir şeyin bozulmasından daha ziyade bozuk olur. Meselâ, nasıl ki süt ve yoğurt bozulsalar yine yenilebilir. Yağ bozulsa yenilmez, bazen zehir gibi olur. Öyle de, mahlûkatın en mükerremi, belki en âlâsı olan insan, eğer bozulsa, bozuk hayvandan daha ziyade bozuk olur. Müteaffin maddelerin kokusuyla telezzüz eden haşarat gibi ve ısırmakla zehirlendirmekten lezzet alan yılanlar gibi, dalâlet bataklığındaki şerler ve habis ahlâklarla telezzüz ve iftihar eder ve zulmün zülûmatındaki (karanlıklarındaki) zararlardan ve cinayetlerden lezzet alırlar, adeta şeytanın mahiyetine girerler. Evet, cinnî şeytanın vücuduna (varlığına) kat'î bir delili, insî şeytanın vücududur." (On üçüncü Lem’a.)
Şeytanın tuzağa düşürmedeki en önemli yöntemi, insanın çok önemli gördüğü bir unsuru öne sürerek sinsi bir şekilde vesvese verip kandırmasıdır. Vaktiyle Âdem (AS)’ı ve eşini bu yöntemle tuzağa düşürmüştü. İnsan için en önemli arzu olan “ebedilik” unsurunu kullanarak cennetteki yasak ağaçtan yemelerini sağlamıştı. A’raf, 21. Ayette bu durum şöyle ifade edilmiştir: “Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.” Böylece insan ruhunun hayat damarı olan “ebedilik” arzusunu kullanarak Allah’ın yasağını çiğnemelerini başarmıştı.
İnsi şeytanların da aynı yöntemle hareket ettikleri gözden kaçmamaktadır. Özellikle olumlu bir amaç için bir araya gelen bir topluluğa karışarak, güya onların amacına hizmet ettikleri görüntüsüyle sinsice yanlış yöne sevk ediyorlar. Topluluğun amacına zıt bir yönlendirme ile büyük bir zarara yol açtıktan sonra kayıplara karışıyorlar. Günümüz dilinde “provokatör” denen bu saptırıcılar aslında insi şeytanlardan başkası değildir. Çünkü yaratıklar içinde ilk provokatör, İblis (şeytan) olduğu gibi ondan ders alan provokatörler de insi şeytanlardır. Bu nedenle her gün her vesileyle şeytandan Allah’a sığınan müminlerin bu insi şeytanlara karşı da uyanık olmaları, bu provokatörlerin oyununa gelmemeleri gerekir. Mümin, ferasetiyle bu şeytanları tanımalıdır.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum