KAYBOLMUŞLUKDUYGUSU
Şehre girdi bir adam, korktu şehirden, ürküttüşehir adamı. Her taraf kalabalık idi. Pazara vardı pazar kalabalık, çarşıyavardı çarşı kalabalık. Bu kadar kalabalık arasında kaybolurum korkusu sardıadamı. İyisi mi kendimi bunca kalabalıklar arasında kaybolmadan bir hana atayımdiye düşündü. Hana vardı, eyvah dedi han da en az çarşı kadar kalabalık.Uyuyayım dedi sonra, tam uykuyu bir kurtuluş olarak görüp rahatlamıştı ki yinebir korku sardı adamı. Ben bu han odasında uyuduktan sonra, sabah uyandığımdabu kadar kalabalık arasında kendimi bulabilecek miyim, yoksa kaybolmaktankurtulmak için sığındığım bu han kaybolduğum yer mi olacak? “Bir çare” dedi,kaybolsa bile kendini bulmasını saylayacak bir çare dedi. Ve aklına yanından ayırmadığıip geldi. Sürekli yanında taşıdığı ipi ayağına bağladı.Böylece ayağınabağladığı ip kaybolmasını engelleyecekti, rahatlamıştı işte. Bir ipi vardı vebu ip onun kalabalıklar arasında kaybolmasını engelleyecekti. Bu rahatlıkla derinden çekilen bir uykununardından uyanılan sabah, adamı yeniden ve daha fazla korkularıylayüzleştirecekti. Sabah uyandığında adam geceleyin kalabalıklar arasındakaybolmasın diye, kendini bulmasına remiz olsun diye ayağına bağladığı ipinayağında olmadığını görünce, “işte kayboldum, işte kaybolmamak için ayağımabağladığım ipim yok artık! ” diye bağırmaya başlamıştı ki, ayağına bağladığıipin yan yatakta yatan adamın ayağında görünce rahatladı. Evet, işte oradaydı,kaybolmasın diye ayağına bağladığı ip karşısında yatan adamın ayağındaydı.İpini bulmanın sevinci ile rahatlamıştı ki, yeniden ve kocaman bir korku sardıadamı. Bu korku ile yan yatakta yatan adamı uyandırdı ve sordu “sen dün gecedenberi ben isen, söyle bana ben kimim?
Kaynağınıhatırlayamadığım ve kendimce düzenlenmiş olan bu hikâye neyi anlatıyor bize? Kalabalıklararasındayız, o kadar kalabalık ki kendimizi bulamıyoruz.Gürültününortasındayız; konuşmalar, uğultular, homurtular arasındayız kendi sesimizitanıyamıyoruz.Habire bir telaşı yaşıyoruz, uğraşıyoruz, koşturuyoruz, durmadançalışıyoruz.
Yaşamın telaşı alıpgötürüyor bizi bizden, bir türlü yavaşlayamıyoruz bir türlü durulanamıyoruz.Bir türlü bizi bu telaştan koruyacak olan sükûnete ulaşamıyoruz. Vaktin içindezamansızlığı yaşıyoruz. Zaman kâfi gelmiyor, yaşıyoruz. Ne var ki bizi bizdenalan yaşamın; kalabalıkların, telaşın, gürültünün, uğultunun içinde hayatbulamıyoruz, tutunabileceğimiz bir hayata ulaşamıyoruz… Dahası kendimizibulamıyoruz biteviye bir kaybolmuşluk duygusu peşimizi bırakmıyor. Hayatla bir bağ kuramıyoruz. Yaşam bize hayatsunmuyor…
Başka hikâyelerokuyoruz, başka hikâyeler yaşıyoruz, başkalarının hikâyelerinde kurtuluşarıyoruz. Kendi hikâyemizden uzağız. Ödünç hayatlar yaşıyoruz, sahte, sanal vebize ait olmayan bir yaşamın içinde boğuşuyoruz.
Bizyokuz bu hayatın içinde, ben yok, bizim hayatımız bizim hikâyemiz bizim sesimizyok kavramlar bizim değil o yüzden kavrayamıyoruz, hayatısahih kılamıyoruz zirakelimeler bizim değil. İklimi ile bizi mutmain kılacak kelimelerimizdenuzağız. Bu yüzden huzursuzuz, bu yüzdenmutsuz. Bu yüzden eğreti hayatlar yaşıyoruz.Yabancılaşıyoruz,kalabalıklar arasında kayboluyoruz. Bizi hayata bağlayacak ipe ihtiyacımız var, ipimize, bize yaşamı hayat kılacak, kendisesimize, kendi hikâyemize, kendi kelimelerimize ulaştıracak bir ipeihtiyacımız var.Ama ipimiz nerede, kendi ipimizle mi hayata bakıyoruz,yoksa başkalarının ipinden medet mi umuyoruz; soruyu yineleyelim isterseniz; yaşamışolduğum hayatın içinde ben, ben değilsem kimim? [email protected]
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum