Küresel kapitalist sistemin, kendi sömürü düzenini sürdürmek için kurduğu ve kullandığı uluslararası yapılar ve kimi kontrol dışı görünümlü faaliyet ve yapıların mahiyetini bilmek önemlidir. Bugünlerde salgın yüzünden gündemde olan DSÖ de dahil olmak üzere; NATO, BM, CİA, İMF, CFR, çok uluslu şirketler, Dünya Bankası, Mafya... gibi daha bir yığın kurum ve kuruluşun aslını irdelemek oldukça önemlidir.
Demokrasi, insan hakları, uluslararası toplum, ülkelerin kendilerini savunma hakkı gibi kavramları da bunlara dahil edebiliriz zira bu kavramlarla kitleler üzerinde oluşturulan algı ile kavramların asli nitelikleri çoğu kez farklılıklar gösterebilmektedir.
Bu yazıyı hazırlarken, ilginç ve önemli gelişmeler devam etmekteydi.
Bu yazı hazırlanırken; İsrail; ilhak edeceği yeni yerleri ilan etmiş, İran’ ı Suriye’ den çıkarma üzerine kurduğu söyleme dayalı olarak Suriye’ ye saldırılarına devam etmekteydi.
Dünyanın sessiz, kör ve sağır kesildiği Yemen' de 5 milyondan fazla insan açlıktan ölümün eşiğine gelmiş, diğer İslam beldelerindeki durum aynen devam etmekteydi.
Bankalar tüm zamanların en yüksek karını elde ettiklerini ilan etmiş, dolar ve altının hızlı ve sıra dışı yükselişi devam etmekteydi.
İMF, kredi talep eden ülke sayısını güncellemeye devam etmekteydi.
Bu yazı hazırlanırken; salgının başından bu yana çok sayıda doktor, gazeteci ve aktivist gibi bu kez de ABD' deki üniversitede corona virüsü araştıran Çinli bilim adamı Dr. Liu'nun arkadaşlarına "Çok önemli bulgular keşfettim" dedikten sonra öldürülmüş; tetikçi de intihar süsü verilerek kısa sürede öldürülmüştü.
Bu yazı hazırlanırken; Venezuela devlet başkanını kaçırmak amacıyla ABD’ nin yolladığı teröristlerin bir kaçı, balıkçılar tarafından ele geçirilmişti. Bu olay, domuzlar Körfezi Çıkarmasına benzetilmişti.
Evet, bu yazımızın hedefinden sapmaması adına, bu yazı dizimize has olan aktarımlarla devam edelim.
“Endonezya 2. Dünya Savaşından beri Sukarno tarafından yönetiliyordu. Sukarno Endonezya ekonomisini koruyup zenginlikleri yeniden dağıtarak, çok uluslu şirketlerin temsilcisi IMF ve Dünya Bankasını bir tarafa atarak egemenleri kızdırmıştı.
ABD ve İngiltere Sukarno'nun yönetimine son vermeye kararlıydılar ve CIA harekete geçti. Ülkeye yığınla silah ve sahra telsizi sokuldu. General Suharto liderliğinde bir askeri darbe ile Sukarno indirilirken CIA, Sukarno'nun eline 4-5 bin kişilik bir ölüm listesi vermişti. Katliamlar genelde genç öğrencilerin elleri ile işleniyordu. Bir muhabir bu işten zevk duyduğunu gizlemeden şöyle yazıyordu "İzleyicileri selamladılar, palalarını bellerine soktular, soplarını omuzlarına astılar ve görevlerine çıktılar."
Bir ay içinde öldürülen insan 500.000'i geçmişti. Doğu Java 'da "küçük ırmak ve derelerin cesetlerle dolup taştığı, bazı yerlerde ırmak taşımacılığının sekteye uğradığı rapor edildi." Halk dehşete düşürülmüş ŞOKa sokulmuştu.
Sukarno'nun devrilme sürecinde öğrencileri finanse eden Ford'du. Ekonomi "ŞOK Doktrininin" beyni Berkeley Mafyası ya da Chicago Boys denen ekibe devredilmişti.
Başkan Nixon'un "Güney Asya bölgesindeki en büyük ödül" diye tanımladığı Endonezya'Nın, egemen şirketlerin maden ve petrol zenginliklerinin %100'üne sahip olmasına imkan tanıyan yasalar ve vergi muafiyetleri kısa sürede çıkarıldı. Sadece iki yıl içerisinde Endonezya'Nın doğal zenginlikleri (bakır, nikel, sert ağaç, kauçuk ve petrol) dünyanın en büyük madencilik ve enerji şirketleri arasında paylaştırıldı. Naomi Klein, Şok Doktrini'nden derlenmiştir.
Arjantinli gazeteci ve öğretmen Claudia Acuna bana 1970-80'lerde şiddetin, amaç olmadığını bir hedefe giden araç olarak kullanıldığını anlamanın ne kadar zor olduğunu bahsetmişti: "İnsan hakları ihlalleri o kadar acımazsız o kadar inanılmazdı ki, başka bir şey göremiyorduk. Aslında biz işkence merkezlerini ortadan kaldırmaya çalışırken, ortadan kaldırmaya çalıştığımız şey Chicago Boys'un Arjantin'e dayattığı ekonomi programı olduğunu fark edemiyorduk."
Rodolfo Walsh "planlı sefalet"le çalınan insan sayısı, kurşunlarla yok edilen insan sayısından daha fazlaydı, diyordu.
Aslında Güney Amerika, küresel şirketlerin olağan üstü şiddete dayalı bir SOYGUN yeriydi ancak bütün dünya orada yerel iktidarların tertiplediği bir cinayet sahnesinden başka bir şey göremiyordu. Büyük bir şiddetle dökülen KAN, uluslararası şebekelerin ekonomik şiddetini gizlemek için kullanılıyordu. Naomi Klein, Şok Doktrinin'den derlenmiştir.
Kafamız karışmıştı, kaygılıydık, korkuyorduk, sesimiz soluğumuz çıkmıyordu ve emir almayı bekliyorduk... İnsanlar çekiniyorlardı, bağımlı hale gelmişlerdi, korku doluydular" diyerek anlatıyor o günleri Şili'li psikiyatr Marco Antinio. Başka bir deyişle Şoka uğramışlardı. Ekonomik şoklar fiyatları yükseltip ücretleri düşürürken Şili, Arjantin ve Uruguay'ın sokakları bomboş, tertemiz ve sakindi. Naomi Klein, Şok Doktrini, s:151
ABD'nin BOLİVYA büyükelçisi Edwin Corr eğer ŞOK yolunda yürürlerse ABD yardımının kendilerine su gibi akacağını açıkça ifade etti.
Yedi gün sonra planlama bakanı Bedregal'in elinde ŞOK Tedavi programının taslağı vardı. Bu taslakta gıda maddelerinin fiyatlarının aşağıda tutulması için verilen teşviklerin kaldırılması, fiyat denetimlerinin kaldırılması, petrol fiyatlarına % 300 zam yapılması, ithal mallara kapıların sonuna kadar açılması, devlet şirketlerinin satışa çıkarılması, devlet şirketlerindeki işçilerin azaltılması gibi maddeler vardı.
Zaten son derece yoksul olan ülkede enflasyon yükselecek, hayat aşırı derecede pahalılaşacak, memur maaşları dondurulacaktı.
Acil durum ekibinin en genç üyesi Fernando Prado "Halk bunu öğrenince bizi öldürecek" diye tahminde bulundu. Planın asıl uygulayıcısı Bedregal "Aynen Hiroşima'yı bombalayan pilot gibi olmalıyız. O pilot oraya atom bombasını atarken yaptığı şeyin ne olduğunu bilmiyordu, fakat yükselen dumanları gördüğünde söylediği şuydu: "Aaah, çok üzgünüm!" Aynen böyle yapacağız, planı uygulamaya başlayacağız ve sonra "Ahh, çok üzgünüm!" diyeceğiz.
Bolivya'da YILLIK bir köylünün geliri ortalama 40 USD'ye düştü. Sosyal güvencesi olmayan oranı %61'e çıktı. Naomi Klein, Şok Doktrini'nden derlenmiştir.
1996'da hazırlanan ABD Askeri Doktrini Shock and Awe: Achieving Rapid Dominance (Şok ve Dehşet: Hızlı Hakimiyet Kurma) da "Düşmana kontrolünü kaybetmesi ve neler olup bittiğini anlama ve algılama yetisini kaybettirerek direnemez hale getirilmesi gerekir, ifadesi kullanılmaktadır. Teori insanları kısmi değişiklere direnebildikleri; ancak dört bir yandan ansızın onlarca değişiklik gelirse, bir işe yaramazlık duygusu baş gösterir ve insanlar itiraz edip karşı koyma gücünü kendilerinde bulamazlar, diyordu. Naomi Klein, Şok Doktrini, s: 204
"ŞOK tedavinin" uygulandığı Askeri rejim döneminde Arjantin'in dış borcu 7,9 Milyar dolardan 45 milyar dolara fırlamıştı. Altı üstü sadece 3 milyonluk bir ülke olan Uruguay'da cunta 500 milyonluk bir dış borcu 5 milyar dolar gibi muazzam bir rakama çıkardı. En dramatik olanı ise Brezilya'da generallerin 1964'te mali düzensizlik nedeniyle el koydukları iktidarda 3 milyar olan dış borcu 1985'te 103 milyar dolara çıkarmalarıydı. Nijerya'da Şok tedavi sonrası dış borç 9 milyardan 29 milyar dolara fırladı.
Gelişmekte olan ülkeler sadece 1981-1983 yılları arasında 25 ŞOK tedaviye tabi tutuldular.
Dış borçlar IMF, Dünya Bankası ve ABD temelli bazı özel tefecilik/bankacılık kurumlarınaydı. Naomi KLein, Şok Doktrini, s:217
Küresel egemenlerin, günümüzde bu tarz operasyonlarla sonuç alamadıkları yönünde bazı belirtiler var. Ancak yine de bu yöntemlerine devam etmektedirler. Darbe yaptırma, terör saldırıları, finansal operasyonlar, küresel tefecilik, ekonomik yaptırımlar, uluslararası yasa ve sözleşmelere aykırı uygulamalar, savaş adı altında egemen ülkelere saldırılar vb.
Ancak bu yöntemlerden yeterli sonuç alamadıklarını düşünerek ve kendi askerleriyle savaşmayı veya bir ülkeyi, kendi ordularıyla işgal etmenin maliyetli olacağı gibi nedenlerle farklı yöntemlere yöneldiklerine dair bazı spekülasyonların yapıldığını görmekteyiz ve virüs salgınının da bu yöntemlerden biri olabileceğine dair bir ihtimalden söz edilmektedir ki; bunun doğru olmamasını umuyoruz.
ÜRETİME ODAKLI POLİTİKALARI GECİKTİRMEMELİYİZ
"ESERİMİZ BİR FACİA:
Malumunuz uzun zamandır sosyal hizmetler kapsamında, mahalle,mahalle kapı kapı geziyoruz. Her yardım yaptığımız evin genel durumunu'da inceliyoruz. Boşanmalar had safhada, uyuşturucu kullanmak tavan yapmış, üç beş evden birisinde mutlaka bir cezaevi yatan var. Annesini, Babasını terkedenlerden vaz geçtik, insan hanımını, çocuklarını bırakıp başkasına gidermi be... hiç düşünmezmisin bu çocuklar ne yer, ne içer diye...yahu bize neler oluyor, biz ne ara bu hale geldik. İnanın iyi durumda değiliz. Biz başkası olmaya çalışırken kendimizi kaybettik. Sadece bu hafta ziyaret ettiğim evlerden üç tanesinin kocası eşini çocuklarla beraber bırakmış, ne bir haber, ne bir selam misali meçhule yelken açmış. Acilen aslımıza dönmemiz lazım ama nasıl ?" https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=2638090469745676&id=100006342453027
Memur-Sen' in açıkladığı rakamlar hiç iç açıcı değil. Açıklanan verilere göre
Nisan ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 492 lira 5 kuruş, yoksulluk sınırı ise 6 bin 986 lira 5 kuruş oldu. Bu rakamlara göre Türkiye fiyat artışında Avrupa birincisi oldu.
Doğal gaz fiyatlarına bakıldığında ise Avrupa Birliği’nde ortalama yüzde 1,7 oranında artış görülürken; bazı ülkelerde fiyatların düşmesi söz konusu. Bu duruma göre Letonya’da yüzde 22, Danimarka’da yüzde 15,5 ve Yunanistan’da yüzde 10,2 indirim olurken; en büyük zam ise yüzde 24,5 ile Türkiye' de gerçekleşti.
İŞİNİ KAYBEDENLER YİNE YOKSULLAR OLDU
Aylık geliri bin TL ve altında olanların yüzde 70’i, geliri bin-2 bin TL arasında olanların ise yüzde 29.9’u işsiz kaldı. Bu da salgın nedeniyle işini kaybedenlerin, en düşük gelir grubuna sahip kesimlerden oluştuğunu göstergesi.
Bu da; ortalama her 4 kişiden 1’inin temel ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma geldiğini gösteriyor.
Bu durumun iyiye gitmesi beklenmemelidir. Toplum olarak lokal/yerel ekonomik bir yaşam tarzı oluşturmalıyız. Bu da yerel yönetimler ve sivil inisiyatiflere ciddi sorumluluklar yüklemektedir. Küresel ekonomik işleyişe/sisteme karşı bir dayanışma ve kurtuluş reçetesi oluşturmanın yollarını ancak bu tarz çözümler geliştirerek bulabiliriz.
Başta tarımsal üretim olmak üzere; genel anlamda bir üretim seferberliği başlatılmalıdır.
Malum olduğu üzere zor zamanlardan geçiyoruz. Korona sıkıntılar arttı ve –eğer biterse ya da bitirilirse- korona sonrası ciddi bir hasar tespiti yapacağımız kesin. Açlık ve yoksulluk kaynaklı sıkıntıların giderilmesi, ekonomik durumun toparlanması ve bir çöküş yaşanmaması için şimdiden bazı tedbirlerin alınması gerekli hale gelmiştir.
Bu bağlamda merkezi yönetimin faaliyet ve düzenlemelerinden çok yerel bazda kayda değer örneklikler sergilemek, imdada yetişir mahiyette ve noktasal önemdedir.
Bu açıdan, yardımlaşmaya dayalı faaliyetler sürdürülürken; yapısal ve sürdürülebilir projeler de önem arz etmektedir.
İhtiyaç sahibi ailelerin tespiti, bu aile üyelerinden çalışabilecek durumda olanların istihdamı gibi yaklaşımlara ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim. İhtiyaç sahibi fertleri, üreten durumuna getirmek oldukça önem arz eder.
Bu bağlamda; meslek edindirme, imkan sağlama, vasıflı üreticilere toprak veya sermaye sağlama, üniversite mezunu işsizlere deneyim kazandırmaya dönük istihdam sağlama gibi üretim odaklı projeler görmek istiyoruz.
Başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere tüm belediyelerin; köyleri ve kırsal üretim, ürün ve modellerini destekleyen, teşvik eden çalışmalar yapmaları, buna yönelik altyapı hizmeti sunmalarının, bu doğrultuda kurumsal kimliğiyle örnek ve destek olmalarının önemli olduğunu düşünüyorum.
Bu bağlamda, üniversiteler, Kobiler, STK’ lar İş-Kur vb kurum ve kuruluşlarla koordinasyon ve işbirliğine gidilmesi oldukça önem arz etmektedir.
Bu yöndeki ekonomik faaliyetler, her ne kadar yerel yönetimlerin alışılagelen görev tanımına girmesede veya öyle algılansa da; yerel yönetimlerin, toplumdaki fertlere/ailelere/insana/topluma direkt veya dolaylı dokunarak yapmalarının önem kazandığı faaliyetler durumuna gelmiştir…
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum