“Bu yazıyı; genç nesle ithaf ediyorum.”
Bismillahirrahmanirrahim/Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
En büyük yoksunluk, kendisinden başka ilah olmayan Allah’tan bihaber olmaktır. Bu, ister ona inanmamak şeklinde, isterse O’nun varlığına rağmen; O yokmuş gibi yaşamak şeklinde gerçekleşsin…O’nu merkeze almayan hiçbir hayal, hissediş, yorum, inanç, hüküm ve yaşayış kurtuluşa, hakikate, huzura ve kurtuluşa götürmez…
İslam, bu kelimeyle kendini tanıtır, Allah da. İşlerimize, eylemlerimize bununla başlarız. Bu kelime İslam’ın doğasını tanımlar. Bu kelimeyle, yaptığımız işi Allah’a sunar ve ondan beğeni bekleriz. Bu kelimeyle yanlış iş yapılmaz…
İşte İslam, böyle bir merhamet atmosferidir. Çünkü Rahman ve Rahim; çok merhamet eden, esirgeyen ve bağışlayan anlamlara gelir. Rahman: İyilere de, kötülere de, inananlara da inkarcılara da yani Allah’ın tüm yarattıklarına rahmet, merhamet etmesi; Rahim ise: ahirette yalnız mü'minlere merhamet eden anlamına gelir.
"Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah'ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.”İbrahim:34-35
35. Hani İbrahim demişti ki: "Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut." Rabbimiz! Duamı kabul eyle."İbrahim:40
İnsanı en iyi tanıyan ve tanımlayan Allah’tır. Dolayısıyla, insanı üstün donanımlarla yaratan Allah, onun için iyi ve yanlışın; yararlı ve zararlının ne olduğunu da en iyi bilendir. İnsanlık tarihi boyunca Allah, peygamberler ve kitaplar/vahiy yoluyla insanlara ulaşmış, onları başıboş/yalnız başına bırakmamıştır.
İnsanların duyguları, nefsi istekleri, yaşama arzusu vardır. İslam, insanın yaratılıştan gelen duygularını, dürtülerini körleştirmeyi ve onu dünya nimetlerinden mahrum etmeyi hedeflemez. Tam tersine, tüm yaşantıların, Allah’ın emirleri doğrultusunda yaşanmasını, tüm duyguların, Allah’ın belirlediği ölçüler/ölçütler/sınırlar içinde doyurulmasını ister. Böylece, meşru olan yoldan ve Allah’ın rızasından çıkmadan mutlu bir dünya hayatı yaşar ve huzursuzluk çekmeyiz. Günah karşısında zorlandığımızda da Allah’ı hatırlar, ondan yardım isteriz. Hayat, bir sınanmadır.
İslam kısma ve abartma değil; denge ve orta yoldur, normaldir. İslam ölçülerine göre yaşadığımız müddetçe doğru yolda olduğumuzu söyleyebiliriz.
Günah kavramı kısaca; Rabbimizin/terbiye edicimizin/bizi eğitenin/ Allah’ın hoşnut olmayacağı, yasakladığı ve yapmamızı istemediği tüm eylemleri/işleri/yaşantıları/yaşam tarzlarını/tercihleri kapsar.
Hz Adem kıssasında; Adem’ in cennetteyken/bahçedeyken, yasaklanan eylemi gerçekleştirdiği, ardından pişman olup tevbe ederek bağışlandığı ve ardından cennetten çıkarıldığı nakledilir.
İlk insanla birlikte var olan kavramlardandır günah. Adem’ in çocukları kıssasında ise; büyük günahlardan biri olan öldürmenin, Habil ve Kabil arasında gerçekleştiği bize nakledilir.
Aslında bu iki kıssa; insan-Allah ilişkisi hakkındaki tüm kodları içermektedir. İnsanların, bu iki kıssayı, tüm yönleriyle ve tekrar tekrar okumaları ve üzerinde tefekkür etmelerinin önemli ve gerekliliğine inananlardanım.
Bu kıssalarda, Adem’in ve Habil’in iyiyi; İblis ve Kabil’in kötüyü temsil etmelerinin en sade anlatımlarının, ne derece derinlikli anlamlar taşıdığına da tanıklık ederiz.
İblis; isyan ederek, büyüklenmiş, eyleminde ısrar etmiş ve Allah’a karşı –haşa- kendisinin haklı olduğunu iddia etmiştir. Bu yaklaşım/yorum/eylem/inatlaşma, onu Şeytan/kötü yapmıştır. Buna mukabil Adem ise; günahından dolayı, utanmış, üzülmüş, pişman olmuş, tevbe ederek bağışlanma dilemiştir. Tevbeleri kabul eden Yüce Allah ise; hakkıyla tevbe eden babamız Adem’ in, tevbesini kabul etmiş ve onu bağışlamıştır.
Kıyamete kadar da devam edecek mekanizmanın bu olduğunu; İnsan-Allah ilişkisinin ana felsefesinin de bu olduğunu söylersek abartmış olmayız…
Vahyin ulaşmadığı veya vahye göre yaşamayan toplumlarda da, ahlak ilkeleri olarak veya farklı din ilkeleri olarak iyi ve kötü hep olmuş ve önemsenmiştir. Ancak, Allah’ tan ve peygamberlerden haberdar olan toplumların; iyi ve kötüyü belirlemedeki ölçülerinin vahiy olduğu kesin bir gereklilik olarak nakledilmiştir. Yani iyi; Allah’ ın iyi dediği, kötü de; Allah’ ın kötü dediğidir…
Hıristiyanlık ve Yahudilikte de öldürme, çalma, zina gibi bazı temel büyük günahlar ortak olmasına rağmen, bu dinlerin kitapları tahrif edildiğinden şirke kaymışlardır. Din adamlarını Rab edinirler ve günahları tanrı adına bağışladıklarını söylerler. Ayrıca Allah’ a çocuk isnad ederler. Buna rağmen vahyin bozulmamış kısımlarının izlerine de rastlanır ki, bu hususlar İslam’ la çelişmez… Kitabı tahrif edilemeyen İslam’a da bu anlayışı sokma çabaları hep olmuş, insanlara şeyhlerin aracı olabileceği fikri empoze edilmiştir. Bu, kesinlikle şirktir…
Yahudilikteki on emire göz atalım:
“ON EMİR (Aseret Adiberot): Sinay Dağı’nda Tanrı tarafından Moşe Rabenu’ya verilen ve Yahudiler’in kabul ettiği temel prensipler. Moşe Rabenu Sinay’dan indiği zaman beraberinde getirdiği iki taş levhada yazılı 10 emir şöyle sıralanır:
1. Seni Mısır’dan esaretten çıkaran Tanrı benim.
2. Benden başka Tanrı’n olmayacaktır. Boşlukta, yerin üstünde veya altında, denizlerin derinliklerinde mevcut olan varlıkların resimlerini yapmayacak ve onlara hiç bir suretle tapmayacaksın.
3. Tanrı’nın ismini boş yere ağzına almayacaksın.
4. Cumartesi gününü daima hatırlayıp, onu kutsal kılacaksın. Haftanın 6 günü çalışacak, yedincisinde istirahat edeceksin. Cumartesi günü istirahata tahsis edilmiş umumi dinlenme günüdür. O gün ne sen, ne oğlun, ne kızın, ne uşağın, ne de hayvanların, kısaca hiç biriniz çalışmayacaksınız.
5. Anne ve babana hürmet edeceksin.
6. Öldürmeyeceksin.
7. Zina yapmayacaksın.
8. Çalmayacaksın.
9. Yalan şahadette bulunmayacaksın.
10. Hiç kimsenin evine, barkına, karısına, hizmetçisine, öküzüne, eşeğine velhasıl sana ait olmayan bir şeye göz dikmeyeceksin.”http://www.salom.com.tr/arsiv/haber-78241-yahudilikte_temel_kavramlar_on_emIr.html
Özellikle Hıristiyan ve Yahudilikte, kitaplarının tahrif edilmiş olması, dinlerinin salt inanç boyutuna indirgenmesi ve kültürleşmesi/seküler özellik kazanması, önceden de farklı olan günah kavramına yaklaşımlarımızdaki açıyı daha da genişletmiştir.
Tüm bunların içinde iyi ve doğrular olmasına rağmen, İslam’ ın günah kavramına yaklaşımı farklıdır. İslam, kişi ile Allah arasına sığan, bir din değildir. İslam tüm varlığa, tüm alanlara, soyuta, somuta, dünyaya, ahirete, maddeye manaya, sosyal alana ekonomik alana, düşünce ve fikre eyleme müdahale eder ve nasıl olması gerektiğini belirterek sapmayı ve sapmaya getirilebilecek mazeretleri önler.
Klasik İslam alimleri büyük günahlarla ilgili çeşitli sayılar zikretmişlerdir. Ancak bunlara daha sık olarak 7 büyük günah olarak rastlarız.
Said Nursi, Barla Lahikası isimli kitabında yedi büyük günah hakkındaki bir soruyu cevaplarken; “Hem mektubunuzda yedi kebairi soruyorsunuz. Kebair çoktur; Fakat ekberü'l-kebair mubikat-ı seb'a tabir edilen Günahlar yedidir.” İfadesinden sonra şöyle sıralar:
“1- Katl
2- Zina
3- Şarap
4- Ukuk-u valideyn (yani kat-ı sıla-i rahim),
5- Kumar
6- Yalancı şehadetlik
7- Dine Zarar verecek bid'alara taraftar olmaktır.
…“Eğer size yasaklanmış günahların büyüklerinden kaçınırsanız, geri kalan günahlarınızı örter ve sizi nimet ve ikramlarımızla dolu olan Cennete koyarız.” Nisa suresi, 4:31
“De ki: Ey nefislerinde israfa giren (haddi aşarak günah işlemekle nefislerine zulmeden) kullarım. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz. Muhakkak ki, Allah bütün günahları bağışlar. O Ğafur ve Rahim’dir.” (Zümer Suresi, 39/53)”https://www.risaleajans.com/nur-alemi/bediuzzaman--buyuk-gunahi-soyle-aciklar
Genel yaklaşım; büyük günahlardan kaçınmanın, insanın temel anlamda yoldan/dinden çıkmasını önlemesi açısından önem arz ettiğidir. Özellikle İslam’da zina konusunda ki ayet dikkate değerdir. “Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.”İsra:32
Âyette “Zina etmeyin” denilmeyip “Zinaya yaklaşmayın” denilmesi, bırakın zinayı; zinaya götürme tehlikesi bulunan tutum ve davranışlardan uzak durmanın önemine işaret eder.
Büyük günahları sadece bunlarla sınırlamak; bu kapsama girebilecek günahları ıskalamamıza neden olabileceği için bu kapsama giren ve/veya sonuçları, nicelik ve niteliksek anlamda büyük olan günahlarında büyük günah kapsamına girebileceğinin akılda bulundurulması önem arz eder. Ve en büyük günahın şirk olduğu, şirkin kapsamının da geniş olduğu, tevbe etmenin gereği ve Allah’la devamlı ve aracısız temas halinde olmanın ve umutsuz olmamanın önemini de unutmamalı. Çünkü İslam, merhamet dinidir, Allah, bizleri cezalandırma değil; kurtuluşa ve mutluluğa erdirmek ister.
Son olarak Ra’d Suresi’nden birkaç ayetle sonlandıralım:
20. Onlar, Allah'a verdikleri sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayanlardır.
21. Onlar, Allah'ın riâyet edilmesini emrettiği haklara riâyet eden, Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır.
22. Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır.
23. Bu sonuç da Adn cennetleridir. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber oraya girerler. Meleklerde her bir kapıdan yanlarına girerler (ve şöyle derler):
24. "Sabretmenize karşılık selâm sizlere. Dünya yurdunun sonucu(olan cennet) ne güzeldir!"
25. Allah'a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri(akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.
28. Onlar, inananlar ve kalpleri Allah'ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.
29. İnanan ve salih amel işleyenler için, mutluluk ve güzel bir dönüş yeri vardır.”
Her türlü zorbalığın, bozgunculuğun, adaletsizliğin, zulmün ve körlüğün, açlık ve savaşların, sömürü ve tehcirin, kötülük ve sapkınlığın yaygınlaştırılmak istendiği bu çağda Rabbim; mazlum coğrafyaları ve İslam coğrafyasını, yeni nesli, kadınları, çocukları…ve özellikle gençleri korusun.
“…Biliniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.”Ra’d:28
“Kullarım sana beni sorarlarsa, ben onlara yakınım. Beni yardıma çağıranın çağrısına cevap veririm. Onlar da benim çağrıma cevap versinler ve bana güvensinler ki olgunlaşabilsinler.”2/186
Selam ve dua ile.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum