Bugün(1 Mayıs 2017) meydanlarda çeşitli eğlencelerdüzenleyenlerin çoğunun emek ve adalete dair bilinçlerini sorgulamalarını,gerçek anlamda bir işçinin sorununu ne derece kendine dert edindiğini ölçmemizzor.
Öncelikle kendimizi sorgulayıp değerlendirmeyi daha uygungörürüm.
2015'in Mayıs ayında 1 Mayısla ilgili yazdığım ilk yazımın:“Küçükken sokaklarda rastladığım “Kahrolsun Faşizm”, “Ağalara Paydos” ve bunungibi sloganlar yetmişli yılların sonlarına doğru taş duvarlı evlerin duvarlarındakırmızı yağlı boya ile yazılırdı. O günkü gençler gece bu yazıları yazarken kimbilir ne kadar büyük bir heyecan yaşamışlardı.” Şeklinde bir girişi vardı.
Yetmişli yıllardan bugünlere gelinene kadar öyledeğişiklikler yaşandı ki… Hep ileriye gittiğimizi sanırız oysa iyilik çok azilerliyor…
Daha kapsamlı, daha şiddetten uzak ve daha komplikedüşünüyoruz ama daha sağlıksız sonuçlara ulaşıyor, daha içten olmayan tutum vedavranışlara savruluyoruz.
Bu yüzden düşüncelerin sağlıklı bir zemine oturması, eylemin/eylemlerinsağlıklı sonuçlar vermesinin şartlarını iyi formüle den bir anlayışaihtiyacımız olduğu kesin.
Kısaca 1 Mayıs derken, emek derken, adalet derken neyianladığımıza da değinmek isterim.
1 Mayıs ve emek sol jargona ait ideolojik anlam yüklenmişkavramlar. Ancak adalet, İslami bir kavram. Yine de, Emek, adalet, hakkavramları bu özel anlamları dışında; genel olarak İslam’a ait ve İslam’ınönemsediği kavramlar ve değerler. Bu açıdan İslami düşünceye sahip olanların,bu kavramlara, özellikle 1 Mayıs’a dair yaklaşımları, taklidi ve eklemleniciolmaktan uzak olmalı.
Genel anlamda, Türkiye için gelinen noktaya bakıldığındaemeği, hak ettiği yere koyma açısından bakıldığında büyük bir gerilemeninolduğunu gözlemleriz. Toplumun keskin şekilde kutuplaştığı kitlelerin politizeolduğu yetmişli yıllardaki bu konumlanma barışçıl ve diyalogdan uzak olmasınarağmen; içsellik ve adanmışlık bakımından ileri bir düzey vardı. İnsanlar,düşünce ve inançları uğruna büyük fedakarlıklar yapmaya her an hazırdılar. Aynıoranda yanlışlar da.
İşçi ölümleri, işsizlik rakamları, emeğe verilen değer, işealma yöntemleri(mülakat, referans), vatandaşın şirketlere/sermayeye karşıdevlet tarafından korunmaması/tüketici hakları konusunda dezavantajlı oluşu,hak arama mekanizmalarının sermayenin lehine olması, adli sonuçların geçtecelli etmesi, asgari ücret sorunu, taşeron işçilerin sorunları ve dahayığınla işçi ve emek aleyhine durum var.
Öyle ki, işçi, iş güvenliği sağlanmadığı için, ölen işçinin;haklarını alma konusunda yakınları süründürülmekte çoğu kez. Bunu, madenkazalarında ölen işçilerin ailelerinin yaşadığı süreçlere tanıklık ederekgördük toplum olarak.
Bu yıl ki 1 Mayıs meydanlarında, sarı sendikaların da boygösterdiğini, bağırıp çağırıp konuşmalar yaptığı ironisiyle karşı karşıyayız.
Elbette herkes ve her kesim özgürce kendini, düşüncesiniifade etme, 1 Mayıs hakkında görüş belirtme hakkına sahip ancak bahsettiğimşey, tüm bu çelişkilerin benim gibi düşünenlere çirkin gelmesidir.
Bazı marjinal ve sol kesimler de bunlardan geri değil.Onlar, 1 Mayıs’ı, herkesin ortak noktası olma konumuna getirme gibi birbilinçte ve niyette olmadıkları gibi, dertleri, işçi değil; her türlü muhalifeylemle mücadele ettiği grubu kötülemektir.
Emeğin yükseğe taşınmasının, insanlığın ortak kaygısı/ilkesiolduğunu sağlamalıyız.
Emeği sömüren mekanizmaları, yapıları, ilişkileri tespitetmeliyiz. Yerel ve küresel düzeyde, bu mekanizmalarla nasıl mücadeleedeceğimize dair yöntemler bulmalıyız.
İhtiyaçlarımızı ve isteklerimizi doğru belirlemeli, budalabir tüketici konumunda olmaktan kaçınmalıyız.
Emek için yapılan mücadeleyi, ideolojikkısıtlılıklardan/kalıplardan kurtararak, ona evrensel değerini vermenoktasında, tüm kesimler olarak iyi bir yerde değiliz.
Mesela sağ ve sol sendikalar, emek ve ona dayalı tüm haklarnoktasındaki ortak talepleri konusunda, birlikte hareket etme bilinci veilkesinden uzaklar.
İşçi ve emekçiler; memur, işçi, kamu, özel sektör, çiftçi,köylü ve daha birçok parçaya bölünmüşler. Biri, diğerinin sorunu kendi sorunuolarak görmüyor.
İdeolojik kalıplardan arınmış ortak ve aynı/bir sınıf olarakörgütlenme yolunda bir çabaları/imkanları yok/yok edilmiş.
Yine hepimiz, emeğin maddi anlamda karşılığının esasalınması, itibar, onur, değer bakımından olaya bakılmaması, erdemli bir duruşutemsil etmediğimizden, kazanımlara niceliksel bakmakta; en küçük bir adımınönemini anlamamakta ve erdem boyutuna dair bir çaba harcama/bedel ödemeyeyanaşmamaktayız.
Esas sorun; sağlıksız hedef ve ilke.
Biz, emeği/emek mücadelesini kendi malımız olarak tekelimizealarak, bu yöndeki mücadeleyi ideolojik bir çıkar doğrultusunda mı, yoksaemeğin hak ettiği yere ve konuma gelmesi, adaletin sağlanması yönünde, tümküresel ve yerel mekanizmalara karşı, erdemli, ilkeli ve evrensel insani birçaba içerisinde mi olmalıyız?
Bu konuda, ilkeli olan ve sömürü düzenine karşı birduruşu/çizgisi ve yürüyüşü olanların, hangi kesimden ve ideolojiden olurlarsa olsunlar, güç birliği yapmalarınıengelleyen nedir?
Kendi zalimimize, kendi haksızımıza karşı adil şahitlikyapma erdemine sahip miyiz?
İşin özüne dair evrensel ilkelerin İslam’da formüle edildiğiaşikardır.
Kuran’ın hayli ayetinde, “inanıp yararlı işler yapanlar”diye ibareler var.
Peygamberimizin, emek ve emekçilere yönelik örnekliği, hakve adaletten yana tutumu, paylaşımcılığı, adil paylaşımcılığı ve atıl parayakarşı tavrı, biriktirme karşısındaki tutumu evrensel ilkeler ihtiva eder.
Gandi’nin İngilizlere karşı verdiği mücadelenin ekonomikboyutları iyi irdelenmeli. Tuz yürüyüşü ve kendi ördükleri yerli giysiyi tercihetme. Bu arada Yemen'de yaşanan ekmek yürüyüşünü de hatırlatmayı önemsiyorum.Yemen ve daha birçok ülkenin, küresel sisteme boyun eğmedikleri için, uzun,planlı ve sistematik olarak nasıl açlıkla terbiye edildiklerini de görmeliyiz.
Küresel sömürü çarkının, sadece ekonomik mekanizmalarınakarşı duruş, bizi çözüme götürmeyeceği gibi; bu konuda kendimizden başlamayanbir yola çıkış da bizi kurtuluşa götürmeyecektir.
Bu açıdan, kim olursa olsun, haktan, adaletten, emektenyana; kim olursa olsun, zulme, sömürüye karşı ferdi ve kitlesel bir eylembilincine ve bu yönde gelişmiş, erdemli bir kişiliğe sahip olmamız önem arzeder.
Şahsen kendim, emeğin adaletle karşılanması/değerlenmesi,her türlü sömürüye karşı mücadeleyi, bu yönde yapabileceğimiz, üretim vetüketim alışkanlıkları ve küresel ve yerel kuşatmalara karşı bireysel vekitlesel tavırların/eylemlerin hepsinin de yararlı işlerden olduğunainanmaktayım. İnanmadan, bilinçlenmeden etkili ve sonuca götürücü eylemleryapılamaz.
Bu vesileyle, tüm emekçilerin, mağdurların, mazlumların,ötekileştirilmiş olanların; bu bilinçle, işçi, köylü, memur ayrımı yapmadan,ideolojik kaygıları bir tarafa bırakarak, küresel emperyalizm ve kapitalizmekarşı tek çatı altında güç birliği yapmaları umuyor ve diliyorum.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum