Reklam Alanı

KÂ’BE

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
Yine Hac mevsimi yaklaşıyor. Ama Müslümanlar olarak hepimiz hüzünlüyüz. Dünya kurulduğundan beri belki de ilk defa hac yapılamayacak. Aylardır kapalı olan Kâ’be’nin bu yıl Hac için de tavafa açılamayacağı konuşuluyor. Müşrikler Mekke’ye hâkim olup Kâ’be’yi putlarla doldurduğu zaman bile tavaf durmamıştı. Demek dünyayı istila eden bu virüs, müşriklerin saldırısından bile daha tehlikeli görünüyor. Her yıl Hac mevsimi geldiğinde dünyanın dört bir yanından kafilelerle Mekke’ye doğru yolculuklar başlardı. Yüce Allah’ın “evim” diye tabir ettiği Kâ’be’yi ve O’nun mübarek elçisinin memleketini gözleriyle görmenin heyecan ve coşkusu bu kutlu yolculuğa katılabilen bahtiyar insanların yüzlerinde görünür, kura’da adları çıkmayanlar, üzüntüyle ama ümitle bir dahaki Hac mevsiminin yolunu gözlemeye koyulurlardı. Uygulanan kota nedeniyle bu mutluluğu yaşamak ne yazık ki her müslümana nasip olmuyordu. Biz de Hacca giden talihli müslümanların döndüklerinde mübarek Kâ’be’yi ve Allah Resulünun (ASV) memleketini anlatışlarını hasretle ve zevkle dinler, onlara imrenirdik. Getirdikleri zemzemi ayakta kıbleye dönerek saygıyla içer, hurmanın çekirdeğini atmaya kıyamaz, uygun bir yere bırakıncaya kadar avucumuzda bekletirdik. Ancak bu yıl onun hayaliyle avunmaya çalışacağız. Hac, İslam’ın bir şartıdır ve her yıl tekrarlanan temsilî bir mahşerdir. Her renkten, her ırktan, her dilden her memleketten insanların katılımıyla gerçekleşen bu ibadet, İsrafil (AS)’ın sûra üflemesiyle kabirlerinden kalkacak olan ehl-i kuburu andıran beyaz ihramlarıyla bir mahşer provası niteliğindedir. İnsanlığın yaratılışından beri her yıl hac yapıla gelmiştir. Ancak birkaç ay öncesine kadar hac ayları dışında da asırlardır geceli gündüzlü her an tavaf yapılıyordu. Nasıl ki yeryüzünde namaz kılınmayan bir an yoktur, Kâ’be’nin tavaf edilmediği bir an da yoktu. Derken biz insanlar bir kısım davranış ve tavırlarımızla, mabetlerden ve Kâ’be’den kovulmamıza sebep olan musibeti çektik. Şunu da unutmayın ki insanlar mahrum kalsa da Kâ’be’de tavaf durmaz, her an meleklerin ve ruhanilerin tavafı devam eder. Hz. Âdem’den beri, duvarları olmasa da Kâbe’nin temeli atılmış, sınırı belirlenmiştir. Kâbe, yerden Arş’a uzanan, tavanı Arş’ta bulunan bir nuranî sütundur. Arzı Arş’a bağlayan bir iptir. Meleklerin tavaf ettiği Arş’taki tavanına “Beyt-i Ma’mûr” adı verilmektedir. Ancak insanlar görüp tavaf yapabilsin diye yeri belirlenmiş, sonradan da Allah’ın emriyle Hz. İbrahim (AS) oğlu İsmail (AS) ile birlikte duvarlarını inşa etmiştir. Kur’an, “Hani, İbrahim ile İsmail, Kâbe'nin temellerini yükseltirken, Rabbimiz, diyorlardı, bunu bizden kabul et. Çünkü Sen her şeyi işiten, her şeyi bilensin.” (Bakara, 127) ayetiyle bunu haber vermektedir. Ayrıca Kâbe'nin insanlar için kurulmuş ilk ev olduğunu şu ayetle bildirmektedir: “İnsanlar için kurulan ilk ev, Bekke’deki mübarek Kâbe'dir ki, bütün âlemler için bir hidayet kaynağıdır.” (Al-i İmran, 96) Allah için samimiyetle Hac yapan, Hacca gitmeye çalışan ve ibadet edenleri tenzih ederiz ancak bu asrın insanları, “insanlar için kurulan bu evin” değerini bilemediler; Yüce Yaratıcının onlara verdiği değerin gereğini yapmadılar, hiçbir uyarıyı umursamadılar ve bu musibete sebep oldular. Kur’an, “ Sadece içinizden zulmedenlere dokunmakla kalmayacak olan fitneden sakının ve bilin ki Allah’ın cezası şiddetlidir. ” (Enfal, 25.) ayetiyle bu tür musibetlere dikkat çekmiştir. Ayette geçen “Bekke” kelimesinin Mekke’nin eski ismi olduğu görüşü yaygın olmakla beraber, ayetlerde her ikisinin de kullanılması, aralarında mutlaka bir fark olduğunu gösterir. Yukarıdaki ayette, Kâ’be’nin Bekke’de kurulduğunu bildiriyor. “Mekke'nin göbeğinde, sizi onlara galip getirdikten sonra onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çeken O'dur. Allah, yaptıklarınızı görmektedir.” (Fetih, 24) ayetinde ise, Kâ’be’nin kurulduğu yerden bu kez “Batn-i Mekke: Mekke’nin karnı” ifadesiyle söz etmektedir. Bu da Mekke’nin göbeği, merkezi anlamındadır. Bu durumda “Bekke = Batn-ı Mekke”; yani Bekke, Mekke’nin merkezinin, Kâ’be’nin bulunduğu vadinin adıdır. Bilindiği gibi Mekke’nin kuruluşunda temel olan Hz. Hacer annemizdir. Oğlu İsmail (AS) ile birlikte Allah’ın emriyle “ekinsiz bir vadi” olarak vasfedilen Bekke mevkiine bırakılmışlardı. O zamanlar Kâ’be’nin binası olmadığı halde Hz. İbrahim (AS)’ın,”Rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını, Senin hürmetli evinin yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim..” (İbrahim, 37) şeklindeki duasında “hürmetli evinin yanında” demesi, bu hürmetli ev olan Kâ’be’nin temeliyle ve manevi varlığıyla bilindiğini açıkça göstermektedir. Arapça lügatlerde “Kâbe” kelimesinin Arapça ayak topuk kemiği ya da diz kemiği anlamında olduğu açıklanmıştır. Kürtçede de dize ve diz kemiğine “kâb” denildiğini belirtelim. Söz konusu bu eklem kemiklerinin “dört köşeli, dörtgen” şekilde olmasından dolayı dört köşeli cisimlere “kâ’b” denilmiştir. Türkçede dörtgeni ifade eden “küp” kelimesinin de “kâb” ile benzerliği ortadadır. Buna göre Kâ’be, küp şeklinde olduğu için bu isimle tanınmıştır. Bir iddiaya göre, eskiden Arabistan’da Kâ’be dışındaki tüm evler Harran kubbesi gibi yuvarlaktı, yalnız Kâ’be küp şeklindeydi. Bu farklılık ona isim olmuştur. Kimi müfessirler, Mekke’nin ilk sakininin Hz. Hacer olduğu gerçeğinden hareketle, Bekke ve Kâ’be kelimelerinin Arapça asıllı olmayıp Hz. Hacer’in diliyle olduğu görüşündedirler. Buna göre: Hz. Hacer, asıl memleketi olan güney Mısır’da Nabia denilen yörenin diliyle konuşuyordu, kendi lisanıyla Allah’ın evine “Kâ’be”, bulunduğu mevkiye de “Bekke” demiştir. Nabia (Nubiyye) dilinde, “Kâ: ev”, “ba: Rab” anlamındadır; “Kâba: Rabbin evi” demektir. Zazaçada “keye” ev demektir, başka bir isme izafe edilince kısaltılarak “ké” şeklinde söylenir. Bu da Mısır dilinde ev anlamındaki “kâ” ile benzerlik göstermektedir. Birçok dilde, küçük farklarla “baba, sahip, terbiyeci” anlamında: “ba, bav, baba” kelimeleri kullanılır. Bu benzerlik de dikkat çekicidir. Bekke ise “su havuzu” anlamındadır. Zemzem kaynağının çıkışıyla etrafını toprakla tümsek yaparak bir havuz oluşturmuştur. Bu nedenle K’abe’nin bulunduğu bu mevkiye sonraki zamanlarda da “Bekke” denilmiştir.
KÂ’BE
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.