Yaratıcıdan gelen emir üzerine halk arasında “cemre düşmesi” tabir edilen havanın, toprağın ve suyun ısınması ile başlayıp tüm yeryüzünü kaplayan bir değişimle, bahar mevsimi gün yüzüne çıktı. Tüm güzelliğini göstermeye başladığı bu mevsimin simgesi olan Nisan ayına girmiş bulunuyoruz.
Ovalara kadar yayılmış olan beyaz örtü, dürülen bir çarşaf gibi toplanıp dağların zirvelerine çekilmeye devam ediyor. Her bir canlı türünün bülbülleri, grupları adına, rahmet hazinesinden saçılan güzelliklere karşı coşkuyla gösterdikleri tezahüratlar, insan bülbülleri olan şairlere de ilham kaynağı olmaktadır.
Üç haftasını Ramazan-ı Şerif’in kapladığı bu Nisan ayı bahar güzelliklerinin yanında manevi güzellikleri de barındırıyor.
Ancak ülke genelini yeniden sardığı ve vakaların yeniden tırmanışa geçtiği Korona musibeti yüzünden baharın en coşkulu ve güzellikler meşheri Nisan ayına ikinci kez buruk giriyoruz. Çünkü sıkıntılar güzellikleri perdeler, hastalık suyun tadını inkâr ettirir. Teşhir ettiği sanat güzellikleriyle Kudretini, Ramazan’da da hazinesinden rahmet saçan Yüce Allah’tan bu korona musibetini de başımızdan defetmesini niyaz ediyoruz.
Bu duygular içinde karşıladığımız 1 Nisan’ın, “şaka” ile bütünleşmiş geleneksel bir yönüne bugün işaret etmek istiyoruz. “1 Nisan şakası” halk arasında yaygın olarak süregelen bir gelenek olmuştur. Öyle ki “1 Nisan” denince akla şaka gelmektedir.
Halk arasında yayılan her geleneğin mutlaka bir kökeni vardır. Ancak halk geleneklerinin çoğu aslından saparak ayrı bir mecrada şekillenir. Zaman içinde bir halk kültürü haline gelir ve nesilden nesile aktarılır. Hatta bunun için özel bir çaba da gösterilmez. İşte “1 Nisan şakası” da bunlardan biridir.
Kıştan sonra yeryüzünde devrim niteliğindeki değişimler yaşanır. Dağlardan sahralara kadar yeryüzü örtüsünün rengârenk bezenip süslenmesi, canlılarda görülen akılalmaz değişimler adeta bir mahşer dirilişi provasını andırır. Hayata düşkün olan insanın ruhunu okşayan bu mucizevî faaliyetler Nisan ayında doruğa ulaşır. Bu nedenle Nisan, insanın sürekli ilgisini çeken bir ay olmuştur. Rahmet eserlerinin saçıldığı bir mahşer durumundaki bu özelliğinden ötürü, eski takvimlerde yılın başlangıcı sayılmıştır. Örneğin: Yahudi dini yılının birinci ayının adı da Nisan’dır. (Bkz. İslam Ansiklopedisi, “Nisan” maddesi, M.E.B.yayınları)
“1 Nisan balığı” kavramı da yine takvimle ilgilidir. O takvime göre 1 Nisanda güneş balık burcundan ayrılır. “1 Nisan balığı yuttu!” şeklinde söylenen söz de güneşin balık burcundan çıktığını ifade etmek için kullanılmıştır.
Bahar kutlamaları her coğrafyada baharın geliş zamanının farklığına uygun olarak kutlanmıştır. 21 Marttan 1 Nisana kadar kutlamaların farklı günlerde olması, baharın o yörede belirginleştiği zamanı nedeniyledir. Ancak takvim halinde yılın başlangıcı 1 Nisan olarak kabul görmüştür. Zamanla takvimler çeşitli yönetimlerce değiştirilmiştir. 1 Nisanı yılın başlangıcı olarak esas alan takvim de değiştirilmiştir.
Tarihlerin bildirdiğine göre, Fransa kralı IX. Charles, Avrupa’da 16. Yüzyılın ortalarına kadar uygulanan 1 Nisan’ı yılbaşı esas alan takvimi değiştirerek 1 Ocakla başlayan takvimi getirmiştir. Böylece yılbaşı eğlenceleri 1 Ocakta yapılmaya başlanmış. Ancak takvim değişikliğinden haberdar olamayanlar ve Kral’ın muhalifleri yılbaşı eğlencelerini 1 Nisan’da sürdürmüşler. Kral ve yandaşları takvim değişikliğine itibar etmeyen muhalifleri “1 Nisan aptalları” olarak nitelendirmişlerdi. Bu nedenle de söz konusu bu eğlenceler birbirini aldatarak şakalar yapmaya dönüştürülmüştür. Zaman içinde mahiyeti unutulmuş ve 1 Nisan “şakalaşma günü” haline gelmiştir. İnsanların şakalaşmaya düşkünlükleri ve yoğun ilgileri nedeniyle 1 Nisan şakaları gittikçe tüm dünyaya yayılmıştır.
Hüzünden duyduğu ürküntü, ruhun mizaha meylini düşkünlük derecesinde arttırmaktadır. Mizaha olan ilginin bir nedeni de budur.
1 Nisan şakasının kökeni İslami olmamakla birlikte, İslam’a aykırı bir durum taşımadığı sürece kutlanmasında bir sakınca yoktur. İslam’ın hükümleri iki türlüdür: Birisi, İslam’ın bizzat kendisinin ortaya koyduğu hükümlerdir ki gerçek iyilik ve hayrın kendisi budur. Diğeri ise, İslam’dan önce de var olan ancak İslam’ın güzel olmasına yol açtığı, tadil ettiği hükümlerdir. “Eşyada aslolan helâl olmasıdır” prensibinden hareketle, inanç açısından hiçbir sorun içermeyen, İslam’ın herhangi bir hükmüne zarar vermeyen, emir ve yasaklarını zedelemeyen etkinlikleri yasaklamamıştır. Örneğin Aşure günü kutlaması İslam’dan önce de vardı, herhangi bir sakınca taşımadığı için onaylanmıştır.
İslam’da şakalaşmak yasaklanmamıştır. Peygamberimiz (ASV) çeşitli şakalar yapmıştır. Ancak onun şakaları da bütünüyle gerçekti ve hikmet doluydu. Sahabelerin de birbirleriyle olan şakalaşmaları siyer ve tarih kitaplarında anlatılmaktadır. Şakanın, başkasının hukukunu çiğnememek, ilgili kimseyi rencide etmemek, yalan unsuru taşımamak, gerçekçi olmak ve anlamsız değil de hikmet içermek gibi şartları taşıyan şakalarda hiçbir sakınca yoktur.
Hikmetli, nükteli şakalar, sıkıntılardan başını alamayan insan ruhunu dinlendirir. Ancak âlimler şakaları yemekteki tuza benzetmişler. Kıvamında olması lezzet verir, aşırı olması lezzeti yok eder. Aşırıya kaçan şakalaşmalar da hayata tat katayım derken hayatın tadını kaçırabilir, ciddi kırgınlıklara yol açabilir.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum