“De ki: siz ALLAH’I seviyorsanız bana uyun ki, ALLAH DA sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. ALLAH yarlıgayıcıdır, bağışlayıcıdır.” (Al-i İmran/31)
O, (S.A.V) Bu Ümmet’in içinde bulunduğu müddetçe; bu ümmet, birlik ve dirlik içerisindeydi. Dünya onların ayakları altına serildiği halde onlar; ona rağbet etmez, ona (dünyayı) ahirete varılması için bir köprü gözüyle bakar ve dostlarını sevindirir düşmanlarının kalplerine ise korku salarlardı…
Evet, insanlık âlemi; on dört asır önce, (tabir caizse) kurtla kuzunun yan yana otlandığı bir saadet asrına tanıklık etmişti. Çünkü, onların içlerinde ALLAH’IN hükümlerini anlatan bir peygamber, ve Ona (s.a.v) kayıtsız şartsız itaat eden bir Ümmet vardı. Belki ilk yıllar onların karınları aç, sırtları çıplaktı ve dünyanın birçok imkânından yoksun idiler. Fakat, onların sinelerindeki iman; dünyaya meydan okuyacak kadar,sağlam muhkem ve kuvvetliydi.
Ne zaman ki, O (s.a.v) bu dünyadan darı bekaya irtihal eyledi, ondan çeyrek asır sonra açılmaya başladı fitne ve ihtilafların kapısı. Ardından bir nesil geldi, namazı terk ettiler, zekâtı vermediler, dinin hükümlerini es geçtiler ve Ümmet; bölündü, tefrikalar baş gösterdi ve daha önceleri et ile tırnak misali olan Müslümanlar; bu sefer birbirlerini öldürmeye, kırmaya, talan ve tıraş etmeye başladılar. Neden? Çünkü yukarıda geçen ayetin emrine muhalefet ettiler ve dalalete çağıran önderlerin peşlerine takıldılar… Kendilerine emrolunmayan şeyleri yapmaya başladılar, olunan şeylere ise sırt çevirdiler!..
Böyle olunca da, cenabı Hak; onların birliğini dağıttı, içlerinden kendilerine karşı isyan eden nesiller çıkardı; uğraştıkça kaybettiler, sebep ve nedenlerini başka yerde aradıkça da biraz daha parçalandılar, güçlerini kaybettiler, birliğini kaybettiler, cesaretlerini yitirdiler ve dostlarını üzüp düşmanlarını sevindirdiler… Öyle oldular ki, adeta üstünde başı olmayan bir gövde gibi etkisiz ve işlevsiz hale geldiler… İslam âleminin, içerisinde bulunduğu bu günkü durumu gibi!
Kur’an: Kurtuluşun, zaferin, ALLAH’A giden yolun ve yakınlığın ancak; O’na (s.a.v) olan bağlılık ve sevgiyle mümkün olabileceğini beyan ettiği halde; İslam alemi bunu bir türlü anlayamadı ne yazık ki!.. Şimdi Ümmet coğrafyasının her köşesinde, savaş, her hanesinde ölümağıtları, her tarafında feryatlar ve çığlıklar yükselmekte; imamesi kopmuş tespih taneleri misali, serpilmiş bir vaziyette ve dağılmış durumdadır. Peki, ne olacak bu Ümmet’in hali?
Artık, halkı Müslüman olan ülkelerde süren savaşların, iç isyanların, kâfirlerin değirmenine su taşıyan hainlerin; ajanların, casus ve jurnallerin, bu Ümmet’e verdikleri maddi ve manevi zararı anlata anlata bir hal olduk… Çünkü eğer, İslam Ümmet’inin öncüleri mesabesinde olan ilim sahibi âlimler ve hak için Siyaset yaptığınıiddia eden liderler; Ümmete Nebevi hareket usulü ile rehberlik etmiş olsalardı, bu gün Müslümanlar belki daha çok güzel bir konumda olacaklardı.
Ama yapmadılar, Kur’an’ın bir anayasa, Hz. Muhammedin de kıyamete kadar bu Ümmetin tek lideri ve önderi olduğunu hakkıyla haykırmadılar, haykıramadılar!. Koltuklarını kaybetmekten korktular, kariyerlerine zarar gelmesinden endişeye kapıldılar, çevrelerindeki kalabalık kitlelerin dağılacağını ve yalnız kalacağındanendişeye kapıldılar, itibarları zedelenir korkusuyla kendi kabuklarına çekilip hapsoldular… Şimdi, bizde Müslümanız dedikleri halde; Kur’an’ınemir ve nehiylerine uymadan, Hz. Muhammed’in (s.a.v) mübarek izini ve Sünnet-i seniyesini takip etmeden İslam’ın aziz ve evrensel ilkelerine göre toplumlarını idare etmeden; dünyada Muzaffer, ukbada mesut olacaklarızehabına kapılan kalabalık kitlelerin söz sahibi oldukları bir dönemin kahrını çekmekteyiz!?.
Bakınız Kur’an’da yüce Rabbimiz ne buyuruyor: “Ey iman edenler! İçinizden her kim dininden dönerse, ALLAH ona karşılık, kendisinin sevdiği ve kendisini seven insanlar getirir. Bunlar Mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı zorludurlar. ALLAH yolunda savaşırlar, ayıplayanların ayıplanmasından çekinmezler. Bu, ALLAH’IN lütfudur ki, onu dilediğine verir. Zira ALLAH’IN keremi geniştir ve ALLAH ona kimin layık olduğunu bilir.” (Maide/54) Evet, İslam âleminin bir parçası mesabesinde olan sadece ülkemizde; kırk yıldan bu yana, dalları içerden ama kökü dışardan; devlete ve topluma karşı bir başkaldırının,bir isyanın olduğunu herkes bilmektedir. Çünkü Ümmetin çocuklarından bir kısmı; dinlerinden, kitaplarından ve peygamberlerinden fersah fersah uzaklaşmakla, batıl fikirlerinve sapık liderlerin peşine takıldıkları için rotalarını kaybetmiş duruma geldikleri herkesin malumudur artık…
Bu gün gelinen noktaya bakıldığında, insanlar, mensup oldukları ırklarının ve savundukları ideolojileri uğruna birbirleriyle savaşmaktadırlar. Marksist ve Leninist inanç ve düşünce felsefesinin karanlık dehlizinde boğulmakta olan İslam coğrafyasındaki Müslüman çocuklarının; tek bir kurtuluş şansları vardır: Oda, ALLAH’A teslim olmak, Hz. Muhammedin (s.a.v) Sünnetine tutunmak ve Kur’an’ın ilkelerini hayatlarına kılavuz etmektir. Bu yapılmadığı müddetçe, ne demokrasi açılımlarının, ne çözüm ve tolerans reçetelerinin hiçbir faydası olmayacaktır… Halkı Müslüman ülkelerin başında bulunan liderlere gelince; sizde artık bu batı sevdasından, Demokrasi aşkından, Laiklik, Milliyetçi, Ulusçu ve Militarist zihniyetinden vaz geçiniz. Zira idare ettiğiniz insanları, Kur’an ve Sünnet ile buluşturduğunuz zaman; sizve idarenizdekiler aziz olursunuz ancak… Bundan başka tüm yolların felaketlere çıkacağını unutmayınız!.. Böyleyapmadığınız takdirde, üstünde başı olmayan gövde misali daha çok yerlerde sürünecek ve hepimiz birlikte bu vebalin altında kalır, belki de can veririz… Selam ve dua ile. 05 Mart 2020.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum