Dünya hayatı sıkıntılarla doludur. Doğumundan ölümüne kadar sıkıntı ve zorluklarla boğuşup durmaktadır. Kur’an-ı Kerim, “Biz insanı sıkıntı içinde yarattık” buyuruyor. (Beled, 4.) Ziya Paşa, “Bir katre içen çeşme-i pür-hun-i fenadan / Başın alamaz bir daha baran-ı beladan” diyerek karamsar bir tablo çizmiş ama insanın sıkıntılardan kurtulamayacağı gerçeğine de işaret etmiştir. İnsan çile ve sıkıntılarla imtihan edilmektedir. Sıkıntı ve çilelere karşı sabır ve sebat etmekle mükelleftir. Bu nedenle ayet ve hadislerde sıkça “sabır” tavsiye edilir, Allah’ın sabredenlerle beraber olduğu vurgulanır.
Sıkıntılar aslında insanın akıl, zeka, düşünce, kalp ve mükemmelleştirici kabiliyet ve yetenek tohumları gibi manevi yönünü filizlendirip geliştiren önemli etkenlerdir. Bahçe ve bostanlar için budama, çapalama, sulama, yerine ve zamanına göre susuz bırakma gibi çalışmalar ne ise, insanın manevi alanı için de sıkıntı, keder ve çileler de odur.
Şunu da hemen belirtmeliyim ki, sıkıntılar birbirine zıt iki sonuç doğurur: Birincisi, insanı olgunlaştırıp mükemmelleştirmesi ve ilahi hedef olan “Kâinatın meyvesi” durumuna getirmesidir. Bu sonucun temel şartı, sabırla birlikte sebattır.
Sebat, sıkıntılara yenik düşmeden hedefine karşı kararlı olmak, sıkıntıların verdiği ye’se (ümitsizlik) kapılmamak demektir. Bazı sıkıntılar vardır ki, insanı korkuya, oda ümitsizliğe düşürür. Diğeri ise, tam tersi, aklını bile kaybedebilme sonucudur. Sabır ve sebat gösterilmemesi ve az önce sözünü ettiğimiz korku ve ümitsizlik hastalığının bulaşması bu sonucu doğurur.
Ümit sıkıntıyı rahata dönüştürür; ümitsizlik ise sıkıntıyı arttırır, bütün tatları acıya dönüştürür, çalışma hevesini kırar, tembelliği doğurur. Ümitsizlik, ekin tarlasında çıkan kısa bir süre içinde tüm ekinleri kurutan “canavar otu”na, ya da ekinlere örümcek ağı gibi sarılıp boğan “ikşit otu”na benzer. Ümitsizlik de ruhu ikşit otu gibi sarar, bütün istidatları yok eder, aklın çalışmasına engel olur.
Sıkıntılar, adeta bıçak bileyici olan masat aletine benzer. Dikkatli ve marifetini bilen kimse kullanırsa bıçağı keskin eder ama kullanmasını bilmeyenin eline düşse bıçağı köreltir, kullanılamaz duruma getirebilir. İşte sabır ve sebat, ve sıkıntılara mağlup olmama konusunda masadı iyi kullanabilmeye benzer. Sabır ve sebat göstermeyerek sıkıntılara mağlup olan kimse bıçağın masatla köreltilmiş durumuna benzer.
Sıkıntıların, çilelerin, zekâyı ve içinde ekili bulunan nice yetenek tohumlarını harekete geçirip filizlendirmesi özelliği bulunmaktadır. Bahardaki fırtınaların, bulutları toplamaları; şimşeklerin gök gürlemelerinin de onları ateşlendirmeleri sonucunda gelen yağışların toprakta gizlenen tohumları kabuklarından parçalayıp filizlendirmesi ve bir rahmete dönüştürmesi gibi, insanın sıkıntı ve çileleri de ruhundaki tahriklere yol açmakta ve çeşitli yeteneklerini gün yüzüne çıkarmaktadır.
İslam âlimleri, imandan gelen manevi kuvvetle her türlü sıkıntıya sabır göstererek davalarında sebat etmiş ve sıkıntılar onları daha da keskinleştirmiştir. Bunun sayesinde mükemmel istidatları daha da gelişmiş, zekâları zirveye çıkmıştır. Bugün bize rehberlik eden eserlerin çoğunun zindanlarda yazılmış olması bunun en açık delilidir. Ancak bu durumun âlimlerle sınırlı kalmaması, oların rehberliğinde İslam ümmeti olarak aynı durumun gerçekleşmesi gerekirdi.
İman gücüne dayanan sabır, sebat ve ümit, asırlarca Müslümanlara büyük başarılar kazandırmıştır. Ancak ne yazık ki, günümüzdeki başarısızlıkların temelinde sıkıntıların doğurduğu ümitsizliğin zekâyı köreltmesi musibeti bulunmaktadır.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum