Yüce Allah’ın dünya hayatında insana yönelik olarak koyduğu ve uymalarını istediği iki çeşit kanunları vardır. Bunlardan biri, din adı verilen kanunlardır ki sonuçları daha çok ahrette görülecektir. Dünya hayatında kısmen ön mükâfat türünden bazı yarar ve güzellikleri görülebilir. Ancak din kanunlarının tamamıyla ve tam adilane bir şekilde sonuçları ahirette görülecek; itaat edenlere cennet gibi bir ödül, itaat etmeyenlere de cehennem gibi bir ceza verilecektir. Bu nedenle Kur’an, bunun gerçekleşeceği ahiret gününe “Din günü” adını vermiştir.
Allah’ın diğer kanunları da “Tekvin” sıfatının tecellileri olan Kevni kanunlardır. Allah’ın Kainata koyduğu ve itaat edilmediği taktirde dünya hayatında zarar ve cezaya yol açacağı kanunlardır. Fizik, Kimya, Matematik, Biyoloji, Sosyoloji gibi deneysel ve sosyal ilimlerin, tesbit ettiği bu kanunlar çoğu zaman bu ilimlere mal edilerek, hatta bir kısmı onu bulan bilim adamına dayandırılarak söylenir. Örneğin, yerçekimi kanunu onu ilk kez fark eden kişinin adına dayandırılarak “Newton kanunu”; Suyun kaldırma kanununu fark eden Arşimet’in (Archimedes) adına dayandırılarak “Arşimet kanunu” denilmiştir. Oysa bu kanunları bulanlar yaratılmadan önce de bu kanunlar vardı. Newton doğmadan önce de yer çekiyordu. Arşimet yaratılmadan önce de suyun kaldırma gücü vardı. O halde bu kanunlar, kâinatı yaratanın Ezelî ve Ebedî olan Allah’ın koyduğu tekvini kanunlarından ibarettir.
İnsan din kanunlarına itaat etmekle sorumlu kılındığı gibi, kevni kanunlara itaat etmekle de sorumlu tutulmuştur. Ancak bilinmelidir ki bu kevni kanunlara itaat edenlerin mükâfatı ve isyan edenlerin cezası çoğunlukla bu dünya hayatında verilir. Örneğin: Sabrın mükâfatı zaferdir, tembelliğin cezası sefalettir, çalışmanın sevabı servettir, kararlılığın mükâfatı galip gelmektir.
Kâinattaki tekvini kanunları Kur’an-ı Kerim “Sünnetullah” kavramıyla ifade etmiştir. Bazılarından mübhem (kapalı), bazılarından da ayrıntılı olarak söz etmektedir. Bir kısım kevni kanunlar için “ayet” kavramı kullanılmıştır. Furkan Suresinin 36. Ayetinde, Hz. Musa ve Hz. Harun’un Firavun’a gönderilişi anlatılarak, “Onlara, ayetlerimizi yalanlayan o kavme gidin, dedik. Nihayet o kavmi yerle bir ettik” buyrulmaktadır.
Musa ve Harun Firavun ve kavmine ilk gidişleri olması itibariyle henüz Tevrat verilmemişti. Bununla beraber, söz konusu bu kavim için “ayetlerimizi yalanlayan” tabiri kullanılması, kevni ayetleri kastettiğini göstermektedir. Daha Tevrat verilmeden “ayetlerimizi yalanlayan o kavim” demesi, kitaptaki ayetleri değil, kâinat kanunların yani “sünnetullah”ı yalanladıkları anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi, Firavun “Ben sizin Rabbinizim!” diyerek ilahlık taslamış ve O’nun kavmi de ona itaat etmişti. Kâinattaki cari kanuna göre bir insan ilah olamaz ve Allah’tan başka ilah olmaz, Ancak onlar bu kanunu bilfiil yalanlamışlardı. Bunun sonucunda da ilah olmadığı kendisine ve kavmine gösterilerek yerle bir edilmişlerdi. Bu kanuna isyanın cezasını yeryüzünden silinmekle görmüşlerdi.
Suyun akıntı kanununu hiçe sayıp su yatağında evini yapan kimse evini su baskından ve kendisini boğulmaktan kurtaramaz. Tekvinî bir ayet olan suyun akıntı kanununa muhalefet etmek, dünyevî bir felaketle sonuçlanır. Allah’ı tanımayıp kendini ilah gören de, en büyük tekvinî ayete muhalefet etmiş olduğundan dünyada helâk olacak, ahirette de ebedî azapla cezalandırılacaktır. Biri suyun akıntı ayetini yalanlamış, diğeri Allah’ın varlığı ve birliği ayetini yalanlamış olmaktadır. Kendini güneş olarak ilan kimse, güneş olamaz, Kendini Rab olarak ilan eden acizler de Rab olamazlar.
Aslında teknoloji dediğimiz şey, kevnî ayetlere itaatin sonucu olarak elde edilmiş olan eserlerdir. Fizik, Kimya, Matematik gibi ilimlerin sunduğu Allah’ın kevnî kanunları keşfedilmiş ve bunlara uyularak çağımız insanların övündüğü teknik eserler ortaya konmuştur. Kimileri tabiat veya doğa dese de bu kanunlar, Allah’ın kâinata koyduğu kanunlardır. Bu kanunları öğrenemeyen ve onlara itaat ederek gereğini yapmayan her kim olursa olsun dünyaya hükmetme konusunda başarısız olacaktır. Bugün bir buçuk milyarı aşkın bir nüfusa sahip Müslüman coğrafyasına esaret, kan ve gözyaşı hâkim olmasının altında yatan temel sebep, büyük ölçüde bu kevni ayetlere itaatsizliktir. Düşmana korku salacak ve onları durduracak olan teknoloji ve silah üstünlüğüdür. Bu ise, kevni ayetlere yeterince vakıf olmak ve itaat etmekle gerçekleşebilir. Yoksa korkarım ki bu hazin hal devam eder.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum