Reklam Alanı

Kur'an Tarihi ve Resmi İnkılap Tarihi

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
İslamuleması ve bilhassa Ehl-i Sünnet alimleri Kuran-ı Kerim’in metninin nüzuldöneminden itibaren mütevatir nakille tek harfi bile değişmeksizin çağdan çağaintikal ettiği hususunda icma etmişlerdir. Sadece alimler değilbütün Müslümanlar için buicmakopmaz ve sarsılmaz bir inanç ilkesidir. Bunun en bedihi delili Hicr Suresi 9.Ayetinde geçen şu ilahi beyandır: “ Gerçekşu ki zikri (Kur’an) biz indirdik ve Onu koruyacak olan da biziz.” MuhammedEsed bu açık gerçeği şu cümlelerle dile getirir: “Öncedenhaber verilmiş olan bu olgu, Kur’an metninin, Hz. Peygamber (as) tarafındantebliğedildiği miladi yedinci yüzyıldan beri her türlü tahrifattan, ilave vekısaltmalardan uzak kalmış olması gerçeğiyle hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimdekuvvetle doğrulanmıştır; hangi türden olursa olsun bu kadar uzun bir sürebenzer biçimde korunan başka bir kitap örneği yoktur. Belirli bazı kelimelerleilgili olarak ilk dönemlerden intikal eden ve klasik müfessirler tarafından yerigeldikçe zaman zaman işaret edilen okuma (kıraat) değişikleri, fonetik işaretveya seslendirme farklılıklarından öteye gitmemekte ve kural olarak ilgilibölümün anlamında herhangi bir değişikliğe yol açmamaktadır.”(Kuran Mesajı,İşaret y. s.515) Farkındalık değil körlük. Elimdebirkaç gündür istemeyerek de olsa okumaya gayret ettiğim Mustafa Öztürk ve HadiyeÜnsal çift imzalı “Kuran Tarihi” isimli bir kitap var. Atılan twetlere,paylaşılan mesajlara bakınca eserin büyük bir arzuyla reklamının yapıldığı vebazılarınca kar keyfi tadında okunduğuna şahit oluyorsunuz. Daha eserin önsözübitmeden hayal kırıklığına uğruyorum. Şöyle diyor iki sayfadan ibaret olanönsüzün ikinci sayfasında saygıdeğer müellif: “…Enbaşından itiraf etmeliyiz ki bu çalışma Kuran tarihindeki tüm boşluklarıdoldurmak ve birçok karanlık noktayı tek tek aydınlatmak gibi büyük bir iddiataşımamaktadır. Çünkü kaynaklardan tedarik edebildiğimiz bilgi malzemesi böylebir tarih yazımına imkan tanımamaktadır. Aslında bu çalışma özellikle müslümanaraştırmacılara ait eserlerde hemen hemen aynıyla tekrarlanan, çoğunlukla daözgünlük değeri taşımayan görüş ve değerlendirmelerle bezeli Kur’an tarihinin resmi İnkılap tarihindenpek farklı olmamasından konuyla ilgili meşhur rivayetlerden, hakim görüş vegenel kabullere kadar birçok meselenin kritik edilmesi gerektiği hususundafarkındalık oluşturmayı amaçlamaktadır.(Mustafa ÖZTÜRK, Kur’an Tarihi, AnkaraOkulu y. s. 8) Yazarındürüstlüğünü peşinen kutlamak gerekiyor. Eserinin özgün olmadığını, sade birtekrardan ibaret olduğunu en azından açıkça itiraf ediyor çünkü. Ancak “Kur’antarihinin resmi İnkılap tarihinden pek farklı olmaması” gibi bir ifade hemdürüstçe değil hem vakıaya mutabık değil. Zira resmi İnkılap tarihimizin hanginiyetlerle, masa başında nasıl ulu ortakaleme alındığı erbabının malumu. Kur’an’ınmevsukiyetinibilimsel yöntemlerle ispat sadedindemüslümanalimlerce yapılanyüzlerce değerli çalışma için bu nahoş ifadeyi kullanmak bir kelimeylenezaketsizliktir.Yazarın oluşturmak istediği “farkındalık” böyle bir şey iseeğer, bunun adı farkındalık değil, en azından biz müslümanlar açısından körlüktür.Devam ediyoruz okumaya: Doğmatik kabuller ve Kuran tarihi “…Kur’an’ınmetinleşme tarihi özellikle Sünni gelenekte bir bakıma “yasak bölge” ilanedilmiş ve bölgenin etrafı doğmatik kabullerle çevrilmiştir. Üstelik bu alanda sadraşifa denebilecek bir eser henüz telif edilebilmiş değildir. Klasikkaynaklardaki bilgilerin problemli olmasından dolayı vahyin metinleşmesürecindeki karanlık noktaları aydınlatacak bir eser telifinin bugünden sonrada zayıf bir ihtimal olduğu söylenebilir…” (s.12) Kur’antarihi, Ehl-i Sünnet ve “yasak bölge”. Ehl-i Sünnet alimleri tarafından kalemealınmış yüzlerce değerli eser bunun peşin bir hüküm olduğunu kanıtlamaya yeterde artar. Ama neden bunu söylüyoruz ki yazarımız bugüne kadar “bu alanda sadraşifa denebilecek bir eser henüz telif edilebilmiş değil” diyor. “Doğmatik kabuller” ifadesiyle kastettiğişayet Hicr suresi 9. Ayet-i kerimesi ise bu bütün müslümanların samimi inancınayöneltilmiş çirkin bir ithamdır. Merak ediyoruz, mademki konuyla alakalırivayet malzemesi yetersiz ve birbiriyle çelişik kendilerinin Kuran’ınmevsukiyeti konusundaki delili ne acaba? Bunun yanıtıaşağıda değineceğimizüzere -yazarın düşünce dünyası dikkate alınınca- kupkuru bir fideizm (imancılık) dışında bir şeydeğil. Yani kendilerinin de bu konudaki yaklaşımı “doğmatikkabuller”in ötesinegeçmiyor. Hem bütün müslümanların Kur’an’ın mevsukiyetine olan sarsılmazitikadı ve itimadı salt duygusal bir inançtan ibaret olmayıp bu inancınardından gelen ve onu besleyerek müsellem bir kaziye haline getiren muazzamilmi birikim ve literatürdür. Geçiyoruz. Oryantalistler ve çaresizlik “…Kabuletmek gerekir ki TeodorNöldeke, LeanCaetani, AlphonseMingane, Arthur Jeffery,John Wansbrough gibi birçok oryantalist gerek Hz. Ebubekir dönemindeki cem,gerekse Hz. Osman devrindeki istihsan faaliyetlerinin tarihi gerçekliği yansıtmadığımeselesinden başlamak üzere müslümanların bu alanda yazıp çizdiklerini ve genelkabullerini tabir caizse kevgire çevirmiştir… Batı dünyasındaki oryantalistik geleneğin Kur’an tarihiyle ilgilifarklı tezlerinin önemli bir kısmı İslam dünyasında halen çürütülebilmişdeğildir. Dahası, müslüman araştırmacıların genelde İslam tarihi, özeldeKur’an’ın metinleşme tarihi konusunda müsteşriklerin iddia ve itirazlarınareddiye mahiyetinde yazdıkları eserlerin pek çoğu tabir caizse kendi kendinireddeder niteliktedir. M. Asım Köksal’ın MüsteşrikCaentani’nin Yazdığı İslam Tarihindeki İsnad ve İftiralara Reddiye adlıeser bu konuda tipik bir örnektir…” (s.15-16) İslamhakkındaki oryantalistik çalışmalar karşısında teslim-i silah etmek böyle birşey olsa gerek. Ne demek “gerek Hz. Ebubekir dönemindeki cem, gerekse Hz. Osmandevrindeki istihsan faaliyetlerinin tarihi gerçekliği yansıtmadığı meselesi?”Bu tipik bir Şia ve oryantalistik iddiasıdır. Eğer bu gerçeği yansıtmıyorsagerçeği yansıtan kanıtlar ve bulgular neler? Rica etsek açıklayabilir mi bize?Bu ifadenin mefhum-u muhalifinden çıkan zorunlu sonuç: Kur’an’ın tahrifedildiği, kutsal metnine müdahale edildiğidir.‘Sömürgeciliğin keşif kolu’ olanoryantalistikgeleneğin kotarmaya çalıştığı nihai sonuç bu zaten. Yazık kiyazarımız bu sonuca peşinen teslim olmuş gibi görünüyor. Şuacizliğe, çaresizliğe, bitmişliğe bakar mısınız lütfen! Suyuti, Bakıllani, Şehristani, Ezheri, Taberi, Zerkeşi, Kevseri, Subhies-Salih, Hamidullah, İzzet Derveze, Keskioğlu… hiç biri tatmin etmiyoryazarımızı. Bu konuda çaresiz ve yetersiz hepsi. Ne yaparsak yapalımoryantalistlerin konu hakkındaki tezlerini çürütemiyoruz, reddiye mahiyetindeyazdıklarımızda lüzumsuz şeyler!…İyi de oryantalistler Kur’an’ın Allah kelamıolduğuna da Hz. Peygamber’in (as) Allah’ın elçisi olduğuna da inanmıyor,bunları inandırmak için ne yapabiliriz, kendimizi helak mi edelim? Ellerindetuttukları ve hepsini bizden daha iyi bildikleri Kuran’ın binlerce ayeti buhususta tabir caizse “kifayetsiz” duruyorsa biz ne yapabiliriz? Şöyle dememizmi lazım: “Kuran’ın vahiy, Hz. Peygamber’in (as) Allah’ın elçisi olduğukonusunda oryantalistlerin itirazlarına inandırıcı bir cevap verebilmiş değilizhenüz.”Bu düpedüz kendimize ve inancımıza hakaretten başka bir şey değil. Her şey tevkifi değil içtihadi Kitabınilerleyen sayfaları çok daha vahim. Bu sayfalarda bahsi geçen acizlik, çaresizlikve bitmişliğin görkemli bir resmini görüyorsunuz. “Vahiy katipliği ve katipliksekreteryası” tam bir facia (s.47) Arza (mukabele) konusu problemli (s.60) ikişahit (züşşehâdeteyn) meselesi karmakarışık (s.118) “lafzımensuh ayetlermeselesi” saçma (s.123) “Hz. Osman devrindeki mushafların adedi ve akıbeti”“ağa ile çobanın sürü hesabı” gibi meçhul (s.160) Kur’an metninin Haccac-ıZalim dönemindeki bazı müdahalelerle birlikte günümüze ulaşmış olabileceğiihtimali (s.150) kısacası olan bitenin hikayesi masa başında yazılan resmiİnkılap tarihimizden farksız.Bitmedi daha. Ayetlerin sure içerisindeki dizilişitevkifi/ilahi değil içtihadi/beşeri (s.178-183) surelerin metin içerisindeki dizilişitevkifi/ilahi değil içtihadi/beşeri (s.236) ayetlerin isimlendirilmesitevkifi/ilahi değil içtihadi/beşeri (s.215)nüzul sıralamaları yine tevkifideğil içtihadi (s.322) hatta Kuran’ın çoğu lafzı bile galip ihtimalle tevkifi/ilahideğil içtihadi/beşeri.(s.28) Tevkifi/ilahi olan geriye ne kaldı peki? Hiçbirşey. Korunan Kur’an değil Peygamberimiz Bütünbunlara şaşırmamak gerekiyor çünkü yukarıda bahsi geçen ve bütün müslümanlarcaKur’an’ın korunmuşluğunun ilahi garantisi olarak kabul edilen Hicr 9. ayet-ikerimesinin meşhur ve maruf mealine de katılmıyor yazarımız. Ona göre oradakikorunmuşluk (hâfizün) Kur’an’ın korunmuşluğunu değil, Hz. Peygamber’in (as)müşriklerden korunmuşluğunu ifade ediyor.Üstelikfilolojik açıdan pek isabetliolmadığını bizzat belirttiği halde. Şöyle meal veriyor: “Hiç şüpheniz olmasın ki öğütlerle dolu bu Kur’an’ı indiren biziz! Yinehiç şüpheniz olmasın ki onu tebliğ eden Peygamber’i koruyan da biziz!”(Kuran-ı Kerim Meali, Düşün y. s.359, İstanbul, 2013) Buayete düştüğü tefsir dipnotunda ise şunları söylüyor: “Bu ayetteki ve-innâlehule-hâfizun ifadesi meallerin hemen hepsinde Kur’an’a atfen “Onu koruyacak olanda biziz”şeklinde çevrilmektedir. Vahyin nazil olduğu dönem dikkate alındığındagörülecektir ki bu ayetin ilk kısmı Kur’an’ın Allah tarafından indirildiğini belirtmekteve dolayısıyla müşriklerin aksi yöndeki ithamlarını reddetmekte; ikinci kısmıise yine müşriklerin Hz. Peygamber’i bertaraf etme hedeflerine karşı onun ilahikoruma altında bulunduğunu söylemektedir.”(ages.359) Farkındamısınız bilmem, yazarımızsöz konusu ayete bütün müslümanların aksine böyle birmeal vermekle ortaya attığı tezlerin önündeki en büyük ilahi engeli te’vilmarifetiyle aşmaya çalışıyor ve Kur’an’ın günümüze kadar korunmuşluğunun enbüyük ve en açık Kur’ani delilini kendince ortadan kaldırıyor. Ve böylelikleKur’an’ın tarih içerisinde tahrif edilebileceğini zımnen değil, sarahaten imaediyor. Zaten bu kitapta tıpkı şalgam çorbası gibi gayet ustalıkla ortayadöktüğü bütün tarihsel malzeme bunun doğrudan bir kanıtı gibi. Öyle ya! Eğerilgili ayetteki koruma Kur’an için değilse Ku’ran’ın tarih içerisinde beşermüdahalesiyle değiştirilebileceğini/değiştirildiği kabul etmek bilimsel olarakzorunlu hale gelir. Agnostik ve melankolik hava Kısacasıkonuyla ilgili Türkçe kaleme alınmış eserlerin en karmaşığı ve aynı zamanda enümitsiz olanı diyebilirim. Agnostik(bilinemezci) ve kısmen melankolik bir hava kitabın her satırına sinmiş gibi.Bu havayı yazarın Kıssaların Diligibi diğer bazı eserlerinde de fazlasıyla hissetmek mümkün. Daha önceleri birazda meraktan dolayı Muhammed Hamidulllah’ınKur’an-ıKerim Tarihi (Beyan y. İstanbul 2013) Prof. Dr. Muhsin Demirci’nin Kur’an Tarihi (İFAV y. İstanbul 2010)Ziya Şen’in Kur’an’ın Metinleşme Süreci(Ensar y.İstanbul 2007) Prof. Dr. Hasan Elik’inKur’an’ın Korunmuşluğu Üzerine (İFAV y. İstanbul 2008)TayyarAltıkulaç’ın Günümüze Ulaşan En EskiMushaf Nüshaları (Antik A.Ş. Kültür y. İstanbul 2010) isimli çalışmalarınıokumuş ve ne saklamalı, malzeme aynı malzeme, konu aynı konu olmasına rağmen hiçbirindebu kadar müteessir ve ümitsiz olmamıştım.Bana öyle geliyor ki konuyla ilgilirivayet malzemesinden daha çok yazarın kafası karışık, bakışı agnostik ve dahi düşünceleribulanık. Her ne kadar yazarımıza göre meseleyi böyle yorumlamak“savunmacı” ve “konformist” bir yaklaşım ise de asıl mesele bu kanaatimizce.
Kur'an Tarihi ve Resmi İnkılap Tarihi
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.