İthal yiyecekler, ithal giyecekler, ithal eğitim, ithal yasa ve ideolojik fikirlerle uysal hale gelen toplumlarda; insanlar şirazesi bozulan yemişler misali, özlerinden kopup uzaklaşmaya mahkûm olurlar… Yanlış hatırlamıyorsam yıl 1993 idi ve önümüzde genel seçimler vardı… İşçi alımı yapılacaktı, bizde dört akrabamla birlikte müracaatlarımızı yaptık ve sınavın olacağı günü dört gözle beklemeye başladık… Derken sınav zamanı gelip çattı. Girdiğimiz sınavda, Jüri heyetinden payıma; Malazgirt zaferinin tarihi sorusudüşmüş ve cevapladığımı hatırlıyorum.
Sınav bittikten sonra, herkesin farklı sorularla karşılaştığını; aslında sınavın formalite olduğunu, çok komik ve sudan soruların yöneltildiğini söyleyenlerin sayısı bir hayli olduğunu bu gün gibi hatırlamaktayım… Hata birisinin, (sözü doğruysa) soruları soran Jürinin; bir karpuzda kaç çekirdeğin olduğu sorusu kendisine sorulduğunu iddia edenler bile olmuştu. Doğru muydu yanlış mıydı orasını bilemem lakin; insan değerinin kariyer ve maddeyle ölçüldüğü toplumlarda, bu gibi komik ve bir o kadarda ucuz soruların insanlara sorulması, o toplumun veya ülkenin insanlarının,erdemlikte hangi seviyede olduğunu gösterdiği bilinmektedir.
Şimdi size, (arşivimde belgesi saklı olan, eğer doğruysa vatan gazetesine 14 Ocak 2011 tarihindeki manşeti) kaynak gösterip vereceğim bir olayı okuyunca; belki aman Allah’ım bu da ne, ya da haydi ya, olur mu öyle şey diyeceğiniz,söz konusu hadiseyi virgül ve noktasına ilişmeden aktarıyorum: “Erzurum da vekil İmam alımı ile ilgili mülakat sınavında Jüri üyelerinin Varto’dan gelen adaydan İbrahim Tatlıses türküsü istendiği önesürüldü. Muş’un Varto ilçesinde İmam Hatip Lisesi ve saha sonra Anadolu üniversitesi Açık öğretim Fakültesi İlahiyat Meslek yüksekokulunu geçen yıl (o tarih itibariyle) bitiren 26 yaşındaki Habil Bingöl, vekil İmam olmak için Elazığ’da yapılan sınava katıldı.
Elazığ’daki sınavda 65 bin 333 puanla (her halde sıralamada olsa gerek) elenen Bingöl, şansını Erzurum’da açılan sınavda denemek istedi. Erzurum’daki Ömer Nasuhi Bilmen Diyanet Eğitim Merkezinde yapılan mülakat sınavına 27 Aralık 2010 tarihinde giren Habil Bingöl 'e iki fıkıh sorusu yöneltti. Üçüncü soru olarak “İbrahim Tatlıses’ten” bir türkü söyle denilen Bingöl, şaka yapıldığını sandı. Jüri’nin ciddi olduğunu fark eden Bingöl, “İbrahim Tatlıses’in türkülerini bilmiyorum. İsterseniz ilahi söyleyeyim” karşılığını verdi. Bunun üzerine Jüridekilerin “gerek yok” diyerek sınavdan çıkarıldıklarını öne süren Bingöl, sınavdan en az 80 puan bekliyordum. 51.6 puan aldım.
Başarılı olamama rağmen, İbrahim Tatlıses’ten türkü söylemediğim için beni sınavda bıraktılar. Ben ve benim gibi yaklaşık 400 vekil İmam kardeşimin sesini duyurmak istiyorum. (Vatan gazetesi. 14 Ocak 2011 Cuma günü sayısı) Habil Bingöl’ün o günkü feryadının karşılık bulup bulmadığını bilemiyoruz ama; Adalet terazisinin, emanetin ehli olmayan bir kısım ehliyetsiz ve liyakatsizkişilerin elinde hala can çekişmekte olduğundan şüphemiz yoktur. Bu olayın üzerinden sekiz yıl geçmesine rağmen, hala birçok yerde bu gibi olumsuz hadiselerin olduğu muhakkaktır.
Gerçi, münkeratın her çeşidinin serbest bir şekilde; irtikâp edildiği bir toplumda, Habil Bingöl gibi gençlerimizin, “Jüri” nin İbo’dan türküsöyle; barikatlarına takılıp mağdur olmalarını çok yadırgamamak gerek! On beş yaşüzeri, altında veya on sekizden gün almadıklarından dolayı Dini nikâhlaevlendikleri için, tecavüz istismar suçundan, ceza evlerinde olan binlerce gencin ve geride bıraktıkları bir o kadar gözleri yaşlı anne,eş ve masum çocuğun feryatlarının karşılık bulmadığı bir dünyada; birilerinin kalkıp Adaletten bahsetmesini,doğrusu insanlarla alay etmek olduğundan başka nedir ki?.
Şimdi asıl mesele şu: “işin ehli olmadıkları halde, bazı işgüzar çevrelerin kayırmalarıyla makam ve mevkilere getirilen kişi ve kimseler var oldukça; bu ülkenin insanları huzur bulmayacakları gibi, devlet kademelerinin şeffaf işlenmesi de hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Fakat ne acıdır ki, ancak seçimden seçime oyları olduğundan dolayı hatırlananinsanlarımızın birçoğu; hala bazı kapitalistçevreler tarafından ezilmekte ve emekleri sömürülmekte olduğu bir hakikat. Bir tarafta tek bir dönüm arazisi olmadıkları için gurbet sıla arasında ömrü tükenen milyonlarca insan; beri tarafta ise on binlerce dönüm araziye sahip azınlık bir yapı!... Nereden getirdiler nasıl elde ettiler türünden soruları çoğaltmak mümkün lakin; “Üstad Necip Fazıl’ın: “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul/ Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa/ Yaşasın kefenimiz kefili karaborsa.” Şiirinde dile getirdiği, onun dönemindeki o toplumsal çatlakların ve adil toplum düzeninin olmayışı aynen olduğu gibi hatta daha hız kazanmış bir şekilde günümüzde devam ettiği gerçeğinin üzerini örtmenin manası yoktur. Yani sözün hülasası; “Eğer adınıza ceketini çıkarıp konuşan dayılarınız yoksa,bu, sizin hep geride birinci olursunuz anlamına gelmektedir... Kalın selamette! 28 Ocak 2019.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum