Reklam Alanı

SORGULAMA VE HATIRLAMA

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
Sorgulama, muhasebe önemli bir süreç ve süreklilik arz etmeli. Ara sıra her şey olduğu/olması gerektiği gibi mi, diye bir yoklama ve bir tefekkürün bizi uyanık tutmaya yarayacağı şüphesizdir. Bütün gürültü ve çağrılar arasında boğulmadan ve mayışmadan kendi istikametimizi muhafaza etmek uyanık kalmayı ve sorgulamayı gerektirir. Öncelikle kendimizi sorgulamalıyız diye düşünüyorum. Kendimizi, amacımızı, misyonumuzu ve üzerimizdeki ciddi sorumluluğu fark edip istikametimize odaklandığımızda; kendi dışımızdaki dünyayı olması gerektiği gibi anlayabilir ve anlamlandırabiliriz. Kaybettiğimiz ya da aşındırdığımız değerleri hatırlatmanın yegane yolunun sorgulamadan geçtiği söylenebilir. Kendimizi, toplumu, siyasi hayatı, çözülmüş ve çürümüşlüğümüzü, dine yaklaşımımızı ve daha bir yığın soru ve sorunu sağlıklı bir şekilde yeniden sorgulamayı hatırlatma ve hatırlama gereği hep var olageldi. Biliyorum, artık çok etkili olmuyor; seslenmek, hatırlatmak, haykırmak. Değişime, dönüşüme, özümüze dönmeye ayak direyen bir hal içindeyiz. Başka taraflara döndürülen yüzümüzü, bizim olanı vermemek için gündem değiştirmeleri, manipülasyon ve şiddet çağının girdabında odaklanma sorunu yaşadığımızı biliyoruz. Farkında olmamamız için işletilen sistemi sorgulamaya yanaşmamamız için çok gürültülü süreçlerden geçiriliyoruz. Toplumlar; toplum mühendisliği uzman ve ustaları elinde değersiz bir oyuncağa dönüşmüş adeta. Utanma, haya, takva, adalet/hak gibi kavramları hatırlatmanın bile bir etkisi ve anlamı kalmamış gibi. Yine de söylenmeli, birbirimizi uyarmalı. Birbirimizi uyandırmalı ve “hak” diyebilmeli. Yine de rahatsız etmeli, rahat etmemesi gerekenleri. Bu bağlamda Türkiye İlahiyatçılar Birliği’ nden, bazı sorgulamalar yapmamız gereğini hatırlatan bir yazıyı dikkatinize sunmak istiyorum: “Kadınlara dokununca bozulan abdest yetim hakkına dokununca neden bozulmuyor ? Neden Kur'an-ı Kerim'de tam 292 yerde geçen HAK kelimesini kimse terennüm etmiyor? Neden Kur'an-ı Kerim'de tam 130 yerde "salat" geçmesine ve 8-10 yerde "nüsuk" olarak tarif edilmesine rağmen tüm mealciler salat kavramını "namaz" olarak çevirmiş? peygamberlere biat bile şartlı iken ( Mümtehine 12) neden büyük bir çoğunluk şeyhine, liderine, partisine sorgusuz, sualsiz teslim olmuş durumda ? Neden cennetle müjdelenen (!) on sahabe arasında Hz Ebuzer, Hz Bilal yok ? Neden İslam tarihi Hz. Peygamber'in vefatından sonra neden hep iktidar savaşlarıyla dolu? Neden cami, Kur'an kursu, dindar sayısı arttıkça bizim imanımız ve teslimiyetimiz azalıyor ? Neden Sahabe elindeki Kur'an yaprakları ile dünyaya meydan okurken bu din bugün 2 milyar inananı ile gadre uğradı ? Çoğunluğu demokrasi, doğruluk, hak, hukuk sananlar..... Hz.Lut ve Hz Nuh'un çevresinde kaç kişi vardı? Hz İbrahim neden tek başına idi ? Çoğunluk neredeydi? Arı bal yapmam, Güneş doğmam, Gece kararmam, Kış üşütmem, Gündüz ışıtmam, Koyun süt vermem, İnek et vermem diyebilir mi ? Peki herşeyin hizmetine sunulduğu insan ona verilen AKIL nimeti ile Rahman'ın halifeliği görevinden neden kaçar ? Neden yukarıda saydıklarım ve bu konuda binlerce örnek verebileceğimiz Sünettullah'ta hiç bir varlık reddetme imkanına sahip değilken insan kendine sunulan bu "özgürce" seçim hakkını kendi aleyhine kullanmaktadır! İbadet denilince hepsi birbirine karıştırılarak, namaz, oruç, abdest, camiye, kiliseye veya havraya gitmek, günah çıkartmak, yağmur duasına çıkmak vs. akla geliyor. Neden din denilince akla hak, hukuk, adalet, işgaller, zulümler, tecavüzler, yoksulluk, yolsuzluk, sokak çocukları, özürlüler, açlar, susuzlar, artan boşanmalar, dağılan aileler, işsizler, zam, zulüm, işkence, plansız şehirleşme, trafik, gecekondu, sanat, edebiyat, şiir, felsefe, müzik, sinema, tarih, tabiat, uygarlık vs. vs… gelmiyor. İslam tek ve HAK din değil mi? Öyleyse bütün iyilik ve güzellikleri Müslümanların yapması gerekmez mi? Peki; bilim, teknoloji, sağlık, sanat, adalet ve insan haklarındaki güzellikleri niçin biz değil de Yahudi ve Hıristiyanlar yapıyor? Onlar birlik ve barış içinde çalışırken biz niçin sürekli birbirimizle uğraşıyoruz. Yoksa bizim dinimiz doğru din değil mi? “Ne demek olur mu bizim dinimiz İslam tabii ki tek din ve doğru din diyorsanız o zaman kendimize sormamız gerekmiyor mu? Niçin her halimizle dinimizi yalanlıyoruz? NEDEN ? Bizim gibi ülkelerde siyasetin girdiği yerden akıl, mantık, basiret, feraset, ahlak, vicdan ve iman çıkıp gidiyor geriye sadece hırs, öfke, kin, nefret ve düşmanlık kalıyor!.. Din "insan için" gönderilmiştir! Dinidarlar ise insan "din için" gönderilmiştir zannediyorlar! Din "insanı korumak ve mutlu etmek" için gönderilmişken dinidarlar NEDEN "dini korumaya ve dini mutlu etmeye" çalışıyorlar!.. Şu ateşe dayanıklı kefen üreten din bezirganları neden üşüyen çocuklara sıcak tutan elbiseler üretemiyor ? Her gün onlarca cenazeye rağmen, sönen onca ocağa rağmen, dağlanan onca yüreğe rağmen bu kanın durması ; huzur ve sükunetin gelmesi, barışın tesis edilmesi adına ; ASIL ADI BARIŞ OLAN VE KENDİNİ BU DİNİN TEMSİLCİSİ SANAN ne Diyanet, ne herhangi bir cemaat , ne bu amaçla kurulan STK lardan ve ne de herhangi bir tarikatten neden bir ses çıkmaz? NEDEN ? İslam “gönül kazanma” diniyken “haşlama ve dışlama” dinine dönüştürüldü! “Gönül alması” gereken İslam korku saldı! Sevdirme dini “Haddini bildirme ve sindirme” dini oldu! “Sevgi gösterisi” olması gereken din “Gövde gösterisi” oldu ve din olmakla hiçbir ilgisi kalmadı!.. Tamam kardeş şeyhinin bir anda bir yerden diğer bir yere uçtuğunu aynı anda birkaç yerde olabileceğini söylüyorsun da, Hz. Muhammed (s.a.v) neden Mekke’den Medine’ye giderken mağarada üç gün saklandı bir yere uçamadı!? Neden Hz. Musa suda yürüyemedi denizin yarılmasını bekledi ya da Yakup Peygamber neden bir anda oğlu Yusuf’un yanına, kuyuya gidemedi? Ku'ran denilince dinidarların aklına Allah'ın insanlığa mesajı ya da bize sunduğu hayat tarzı değil ölü kitabı, mezar kitabı, mevlit kitabı ya da dua kitabı akla geliyorsa! Hatta Kur'an denilince akla ahenkli biçimde okunan ve mest olunan bir şiir veya şarkı akla geliyorsa! Kuran'ın ilahi bir mesaj ve yasa kitabı olduğunu bilen ilahiyatçılar ve tarikatlar ise O'nu uygulamaktan çok; O'nun üzerinden bir paye ve konum kazanma yoluna gitmişlerse! Neticede on dört asırdan beri Kuran'ın ne olduğuna karar verememiş bir Müslümanlık, Yaratan'ı zerre kadar önemsemeyen O'na inanmayan ama inanıyormuş gibi yapan bir gruptan başka bir şey değilse! NEDEN ve KİMDEN ŞİKAYETÇİYİZ ? Evliyalar, ermişler vs… için anlatılan kerametlerin Kur’an’da anlatılan peygamber kıssalarının bilmem kaç katı olduğunu düşündünüz mü ? Kalabalıklarıyla övünen bir “sürü” taraftarı var diye sevinen cemaatlerin ve tarikatların kan ağlayan İslam coğrafyasına koştuklarını gördünüz mü ? Veya onları kurtarmaya gelen evliyaların neden hapishanelerde mahkum edilen ve tecavüze uğrayan Müslümanları kurtarmaya girmiyorlar ? İslami zihin, bilgi ister, evrensel bakış ister, bağımsız düşünme yeteneği ister ve en önemlisi de biraz da bunları elde ettirecek akıl ister... Ezberi olan, Bir fikre körü körüne bağlı olan, Geleneksel anlayışından ödün vermeye yanaşmayan, Geleceği yorumlamaktan korkan, Yaşadığı olumsuzlukların nedenini arama zahmetine girmeyen, Kendi öğretisinin dışında bir yorum getirenleri lanetleyen ve aşağılayan, öğretisindeki kusurları örtmek için bin bir bahane uydurmayı adet haline getirenlerin, "Her şeyimiz iyi de biz ve bizim gibi olanlar niye böyleyiz?" sorusunu kendine bir defa bile sormamış olanlar ve bu bağlamda neden-sonuç ilişkisini yaşam tarzı olarak benimseyemeyenler bu davetimizin muhatabı değillerdir.” Sorgulayan, eleştiren, düşünen, öğrenen ve amel eden bir değişim dileğiyle.
SORGULAMA VE HATIRLAMA
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.