Kim ki hayrete daldı,
Nura müstağrak oldu.
Tevhidi zatı buldu
Sen seni bil sen seni. Hacı Bayram-ı Veli
Yaşamı koşuşturmadan ibaret gören haz ve hız çağının sıradanlığından kurtulabilmemiz için ‘”hayret makamı”na ne çok ihtiyacımız var. Hayatın akışına kendini bırakmadan, hayret makamında durarak, temaşa edebilmeyi becerebilirsek, herkesle birlikte ancak herkes gibi gitmeyebilirsek, hayatın derinliğinin farkına varacağız. Zarafetini yitirmiş insanı kabalıktan kurtaracak olan; hayrete düşerek varlığın ve varlığının özü üzerine hayret makamında bir bakış olacaktır.
Hayret; şaşırmak, şaşakalmak, farkına varma, fark etme gibi anlamları içeriyor. Farkına varabilmek için durmak gerekiyor, zira durmadan görülemeyecektir. Görülebilmesi için durup temaşa etmek gerekecektir. Yeterli mi, değil. Seyran edeceğiz, devran olacağız, hayran olacağız ki hayret makamını idrak edebilelim. Herkesin her şeyi bildiği, çağın modern insan tipinin hayret makamına ulaşması için öncelikle bilmediğini bilmesi gerekecek. Zira hayret en çokta işin en başında biliyorum demeyi anlamsız kılan bir makam. Bilmediğini bilerek başlamak gerekecektir. Zira bilmediğini bilmeyenin bilebileceği hiçbir şey olmayacaktır. Hayret ederek ancak bilmeye başlayacaktır…
Hayret ki, hayret etmeyi unuttuk. Bu yüzden düşünmeyi unuttuk, insan olmanın hakikatini, var oluşumuzun anlamını unuttuk. İnce şeyler üzerine kafa yormayı unuttuk. Ayı, güneşi, yıldızları, doğayı, akan suyu, ağacı, çiçeği hayret içinde izleyemiyoruz artık. Başımızın üzerinde uçan kuşu, bağrından suyun fışkırdığı taşı, çiçeğe durmuş tohumu fark edemiyoruz. Hayatın güzelliklerinin farkına varamıyoruz, o yüzden güzelleştiremiyoruz hayatımızı ve dünyamızı. Dahası bunlar basit meseleler gibi geliyor bize, dudak büktüğümüz, burun kıvırdığımız hususlar olarak kalıyor bunlar. Hayreti doyasıya yaşayabilmekten uzağız. Hayret etmeye ne gücümüz var ne de vaktimiz var. ‘Suphanallah’ diyoruz ancak hayret etmiyoruz, Allah’ın sanat, kudret ve hikmetine karşı duygusuz kalabiliyoruz. Her namazdan sonra tekrarlamış olduğumuz, Suphanallah tesbihatının bizden istediği esasen hayata hayret makamında bir bakış değil midir?
Oysa her an yeni bir şe’n üzere olan g öklerde ve yerdeki bütün her şey, her gün kendini bambaşka şaşkınlık verici bir yolla sunuyor bize, farklı şekillerde ifade ediyor.“Cümle yerde Hak nazır, göz gerektir göresi” Yeter ki görebilelim, şaşırabilelim, hayret edebilelim. Dahası hayret edebilecek göze sahip olabilelim. Sadece göz mü, elbette değil, çünkü çıplak göz kördür. Gönülle görebilmek ya da kalp ile akledebilmek...
Hayrettir bizi kendimize getirecek olan, kendimize tutunmamızı sağlayacak olan hayretle bir hayattır. Heidegger’le bitirelim. “Hayret sırasında kendimize tutunuruz. Var olanın karşısında onun var olması ve nasılsa öyle ve başka türlü olmaması karşısında geri adım atarız. Hayret etme; var olanın varlığı karşısında geri adım atmayla son bulmaz. Aksine o, bu geri adım ve kendine tutunma olarak aynı zamanda karşısında geri adım attığı şey tarafından ona doğru çekilir ve tutsak alınır.” Yani yaratıcının bizi tutması, ona tutunarak… O’nun tarafından tutularak… Görüyorsunuz ya, ‘rıza makamı’nın da anahtarı hayretten geçiyor, hayret makamından. Sözün özü; hayatımızın her anında hayret makamında bulunmalıyız. Sıradan hayatlarımızı, hayretin kuşattığı hale getirerek güzelleştirmeliyiz. İyisi mi kadim duaya sığınarak bitirelim; Allah’ım hayretimizi arttır.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum