Cenab-ı Hak dünya hayatında, hikmetlerini insanlara göstermek için “tedricilik ve sabır” kanunu koymuştur. İnsanlara ibret veren tüm faaliyetlerini bu kanununa göre işletmektedir. Bu nedenle her şeye bir ömür tayin etmiştir. Kamerayla kaydedilen bir olayın daha net ve incelikleriyle anlaşılması için “ağır çekim” olarak ekrana gösterilmesi gibi, Cenabı Hak bu dünyada işleme koyduğu faaliyetlerini tedrici olarak göstermektedir. Her şeyi zamana bağlamıştır. Her şeyi bir ölçü, miktar ve zamanla yaratmaktadır. “Biz her şeyi bir kaderle (miktar, ölçü) yarattık” Kamer, 49) ayeti bu gerçeği ifade eder.
Kâinatta uygulanan bu tedricilik kanunu gereği, canlıların doğup büyümesi, yetişmesi ve olgunlaşması belli bir zaman sürecine yayılmıştır. İnsan, Allah’ın halifesi olarak yetiştirildiğinden, diğer canlılardan farklı olarak ömrünün tüm aşamalarında daha dikkatli ve titiz bir olgunluğa erişmektedir. Evet, insan Allah’ın kulu ve askeridir. Bu dünyada O’nun nazdar bir misafiridir. Ayrıca tüm yaratılanlar adına Allah’ın halifesi olarak tasarlanmıştır.
Kâinatı “6 gün” tabir ettiği 6 devirde yaratan ve bu süreçte insan yaşayışına uygun duruma getiren Allah, küçük kainat olan insanı da “6 yaş” sürecinden geçirerek sorumluluklarını kavramaya başladığı duruma getirir.
İnsan vücudu zamanla ve yaşlara göre geliştiği gibi, kendisine verilen manevi yetenekler de bununla orantılı olarak gelişim gösterir. “Algı” denilen anlama mekanizması, yine zamana bağlı olarak açılır ve gelişir.
Doğduğunda ağlamaktan başka bir şey bilmeyen çocuk, zaman içinde basitten zora doğru tedrici bir öğrenime tabidir. Duyu organlarının penceresinden algılayabildiklerini öğrenir. Çocuğun birçok davranışları çevresindekileri taklitten ibarettir. Anlamlarını ve nedenlerini öğrenmesi yine zamanla olur. Duyu organlarıyla algılanamayan manevi bilgi ve kavramlar için de belli bir yaşın beklenmesi gerekmektedir.
Bedensel farz ibadetlerin çocuklara en kolay ve uygun geleni namazdır. Çocuklar belli bir yaşa kadar diğer davranışlar gibi anne ve babasından görerek onları taklit eder, ellerini bağlar, ruku’ ve secde eder. Ancak ne demek olduğunu niçin yapıldığını anlamaz, mahiyetini bilmez. İşte “neden”leri ve ciddiyeti yavaş yavaş anlamaya başladığı yaş 7’dir. Buna işaret etmek üzere peygamber (ASV) “Çocuklarınız yedi yaşına geldiklerinde onlara namazı öğretiniz” buyurmuştur. Buluğ çağında ancak farz olan namazın 7 yaşında öğretilmesi farz olmasından önce namazın ciddiyetini ve zorunluluğunu kavratmak amacını da gütmektedir.
7 yaş aynı zamanda oyun ve gerçeğin ayırt edilmeye başlandığı dönemdir. 7 yaş öncesindeki dönemde çocuk ciddiyeti, gerçeği ve oyunu birbirinden ayırt edemez. Mutlak ve yoğun bir şekilde oyun çağıdır. Bu dönemde ciddi bir ibadet olan namaz çocuklara tatbik edilmez. En küçük de olsa hiçbir baskı uygun olmaz. 6 yaş ve daha öncesi dönemde çocukların camiye cemaat namazına götürülmeleri de sakıncalı olabilir. Çünkü her şeye oyun gözüyle baktığı için, koca koca adamların toplu halde bir oyun oynadıklarını zanneder. Sözgelimi secde ettiklerinde “bu amcalar popolarını yukarı dikmiş oynuyorlar” diye düşünür ve böyle büyük amcaların da çocuklar gibi oynadığına şaşırır. Bundan aldığı izlenim, ileriki yaşlarda namazı ciddiye almamasına yol açar. Ancak çocuğun kendi kararıyla camiye gitmesinde, evde namaz taklidi yapmasında bir sakınca olmaz.
7 yaşından itibaren namaz öğretilmelidir. Artık bu yaşta çocuk oyun ve ciddiyeti ayırt eder hatta ciddiyete meyli artar. Ancak 0-7 arasındaki dönemde, ana-babanın uyarı, tavsiye ve baskı olmaksızın yalnız yaşayışlarıyla çocuğa namaz eğitimi vermeleri gerekir. Çocuğun, anne ve babanın namaz kılışlarını görmesi, namazda okudukları duaları duyması namaz eğitimi için çok önemlidir. Özellikle babanın, namazları çocuğun duyacağı şekilde sesli kılması, hatta namazdan sonra okunan sureleri sesli okuması çocuğun hafızasına yerleşmesini sağlar.
7 yaş öncesi dönemde ana babanın namaza olan ilgi ve samimiyetleri, her şeyden, yemekten bile daha öncelikli görmeleri ve namazı titizlikle korumaları çocuğun namaz eğitimi için yeterlidir. Örneğin baba yorgun ve bitkin bir durumda işten döndüğünde, eve varır varmaz, dinlenmeden ve karnı aç olduğu halde yemeği düşünmeden, “çabuk namazlığı hazırlayın, abdest alacağım, namaz vakti geçmeden namaz kılacağım!” deyip namaza öncelik verse, çocuğun zihninde namaz en önemli sıraya yerleşir. Annenin de aynı şekilde namazı her işinden daha önemli görmesi halinde çocuk namaz kültürünü almış olur. Çocuğun şuuraltına şöyle bir düşünce yerleşir: “Namaz o kadar önemlidir ki babam ve annem namaza karşı bu derece dikkat gösteriyorlar, her şeyden daha öncelikli görüyorlar” Bu nedenledir ki Taha suresinin 132. Ayetinde: “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et” buyrulmuştur. Yani çocukların gözleri önünde namaza sabırla devam etmek, aileye namazı emretmenin bir parçasıdır ve en önemli şartıdır. Peygamberimizin (ASV) “Evlerinizi kabir edinmeyin, evde namaz kılın” hadis-i şerifinin bir hikmeti de çocuklara namaz eğitimini yaşayarak, göstererek vermektir.
Şimdiye kadar anlatmaya çalıştığımız tarzda ailede ciddi bir namaz eğitimi almış olan çocuklar, ileriki yaşlarda da namazı terk etmezler, namaza sadık kalırlar. Bazısı mahalle baskısı nedeniyle bir süre ihmal etse de eninde sonunda aldığı temel eğitimin gereğini yapar ve namazına döner. İçinde kökleşmiş olan namaz kültürü onun yakasını bırakmaz onu yine kendine bağlar.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum