Reklam Alanı

ŞEN OLASIN BİZİM ELLER (!)

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
İki günü birbiriyle tezatlı olup, efkâr-ı umumiyesi’nin muğlak olduğu tek toplum hata tek ülkeyiz denilse; her halde mübalağa olmaz sanırım… Politik dayatmalara, resmi ideolojik baskılara, keyfi ve cebri uygulamalara maruz kalan; bizden başka bir millet var mı bilmiyorum?. Fransa 29 Nisan 1827’de Cezayir’i işgal ettiğinde, bir taraftan sömürü talan ve soy kırımla uğraşırken; diğer taraftan da kendi dilini (Fransızca) dayatma politikalarıyla, yerli dil olan Arapça ve Berberiliği unutturmak istemişti… Cezayir’de gelişen tüm olumsuz gelişmelere, Fransa’nın tüm baskı ve dayatmalarına rağmen, Cezayir halkı her ne kadar bir Fransız kadar Fransızcayı öğrendiyse de; hiçbir zaman kendi ana dilleri olan Arapça ve Berberilik’den kopmadılar, belki de koparılamadılar! Üzerinden bu kadar uzun bir zaman geçmesine rağmen, Cezayir halkı hala Arapça Berberilik ve Fransızcayı birlikte konuşmakta olsa da, Arapça olan alfabeleri değişmedi… Dayatmaları sayesinde ayakta kalan batılı emperyalistlerin, bu kadar gaddar ve zalim olduklarının bir tezahürü olarak asimile politikaları, dünyanın geri kalmış birçok ülkesinde bir kasırga gibi yayılmış ve bir türlü önü alınamamıştı!... Maddi manevi olarak, işgale uğramış diğer ülkeleri saymaya gerek yoktur, Çünkü onların başına gelenler de, Cezayir’in başına gelenlerden azşeyler değildi… Osmanlı Devleti, altı buçuk asra yakın bir zamanda; dünyanın üç kıtasında fiilen söz ve hâkimiyet sahibi olduğu halde; o, hiçbir zaman hiçbir millete,fethettiği ülkelerin insanlarına, kendi dilini dayatmadı ve onların ana dillerine her hangi bir müdahalede de asla bulunmadı… İnsaf ehli tarihçiler bilirler ki, gerçek böyleydi, böyledir… Şimdi tüm bunları, neden anlatıyoruz acaba? Malum olduğu veçhiyle, Osmanlı Cihan devleti yıkıldıktan sonra; tabir caizse onun yerine tahtın varisi olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti oturdu! Çanakkale’de ve kurtuluş savaşında büyük bedeller ödeyerek, küffarı bu ecdad mirası olan topraklardan attıktan sonra; ülkesinin gerçek evlatları hiçbir zaman,kendi öz vatanlarında rahat yüzü göremediler. Yeni gelen kadrolar, bir taraftan insan avına çıkarken, diğer taraftan kadim bir geçmişi olan, Osmanlı İslam medeniyetine ait ne kadar değer varsa; bir bir ya yıpratıldı, ya da yok edilmeye çalışıldı. Eğitim ve öğretimden kılık kıyafet inkılabına, Türkçe ezandan Türkçe ibadette varıncaya kadar; birçok alanda, büyük sıkıntılar çıkarılmakla ülke insanı, onarılmaz yaralarla yaşamaya mecbur ve mahkûm edildi adeta. Şimdi sözün hülasası şudur: 1933’de dönemin Milli eğitim bakanı olan Reşat Galip tarafından uygulamaya konulan “ANDIMIZ”denilen metin; her sabah ilköğretim öğrencilerine mecburi olarak okutulmaya başlandı… Daha sonra ki1972 ve 1997 yıllarında “metin” üzerinde ufak tefek değişiklikler yapıldıktan sonra; ta bu günlere kadar yani, 2013 yılına resmen okullardan kaldırılana kadar geldi! Meğerki 2013’de mahkeme kararıyla kaldırılan “andımız” metni belirli bir kesim tarafından hiç kabul görmemiş ki; kaldırılma kararı daima muallakta kalmış ve yeniden okullarda okutulması için; birileri hiç durmadan hep çalışmıştır… Şimdi yeniden ve resmen…..! Peki, yaşamakta olduğumuz teknoloji çağında, farklı dil ve ırklara mensup olan diğer çocuklara; her sabah aynı “andı” Türküm doğruyum, çalışkanım, cümlelerini söyletmekle; bir başka çocuğun ben Arap’ım veya Kürdümveya Çerkez’im Lazım ve ben daha doğru ve çalışkanım demeleri için, ülke insanını ayrıştıranyeni olumsuz zeminlerin oluşmasına çalışılmıyor mu? Şunu demeye çalışıyoruz: Ülke olarak, başımızda bu kadar bela, musibet ve terör olayları varken; bizimle uğraşanların yanı sıra, bu kadar maddi ve manevi sıkıntılarla başımız dertteyken “andımız” denilen metnin kaldırılması veya kaldırılmaması olayı, sanki bizi ilerlemiş olan ülkelerin seviyesine mi çıkaracak ki, insanların dikkatleri bu gibi şeylerle farklı mecralara çekilmek isteniyor? Allah aşkına birileri ne yapmaya çalışıyor? Her gün Şehid haberleriyle irkilip yüreklerimiz yanarken; terörün, ekonomik krizlerin, ve dünyanın bizimle uğraşmalarının telafisi, “bir metnin” kaldırılması veya okunmasına mı bağlı kaldı ne? Ne garip bir ülkeyiz ki, söylem ve eylemlerimiz sürekli “tenakuz” halindedir. “Şen olasın bizim eller (!)” demekten de başka bir şey gelmiyor ki içimden! Aydınlık yarınlara birlikte kavuşmak, hep temennimizdir. Dua ile. 22 Ekim 2018.
ŞEN OLASIN BİZİM ELLER (!)
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.