Reklam Alanı

Türkiye'nin Medeniyet Potansiyeli

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
Sanayi devrimi ile başlayan kapitalist dünya sisteminintemellerini İngilizler atmıştır denebilir. Şimdilerde diğer Avrupa ülkelerine göre sanayiye dayalı birekonomisi olmasa da dünya ekonomik ve siyasal kodlarını oturtan ve hala datarihten gelen derin gücünü bu yönde kullanan bir ülke konumundadır İngiltere. İngiliz siyasetinin bir özelliği; sessiz ve derindengitmektir. Dün Ortadoğu'nun şekillenişinde nasıl etkin idiyseler; bugün deetkinler. İngiliz siyasetinin bu anlamda Ulus Devlet yapısını dikte etmelerinerağmen Örneğin; Arapları çok devletli bir yapıda Dizayn edip diktatörlüğüdesteklemelerini, Türkiye'de ise sekülerizmi önceleyip hilafeti kaldırmaksuretiyle bir yapı oluşturmuştur. Böylece bir ümmetin uyanışını ulus olmaklaönlemeye çalışmıştır. Bu sistemin ve etkin olduğu coğrafya ile bağlarınınkopması, kendine yabancılaşması ve kimliksizleşmesinin en önemli sigortalarıHilafetin lağvedilmesi ve laikliktir. Bunu harflerin değiştirilmesi garabetiyleperçinlemek ise ayrı bir trajediye tekabül eder. Bu sistem, üç kıtada hükmü olan bir imparatorluğu, kolukanadı, umudu kırılmış şekilde dar bir coğrafyada bir asır hapsedebilmeyisağlamıştır. Bir coğrafyanın, eyvah, biz ne yapmışız? Nasıl da böyleuyuyakalmışız? seslerini boğmaya çalışan bir haçlı saldırganlığıyla karşıkarşıyayız. Ancak yeniden Osmanlıyı canlandırmak, yayılmacı bir politikaizlemek, çevresinde kendinden zayıf olanlar üzerinden en azından bölgesel güçolmak şeklindeki bir politikaya gidilmesi, bu uyanışın ardından farklı birgafletin belirtisi olur... İngilizlerin diğer bir başarısı ise; Ortadoğu'nun kalbinde,İsrail gibi bir yapı kurmasıdır. Ortadoğu halklarının takip etmesi gereken yolise bu sömürü zinciri halkasını tersine doğru çevirmektir. Bu bağlamda Türkiye, Mısır ve İran büyük sorumluluğu olanhavzalardır. Emperyalistlerin bölgemizde kurduğu çarkı/düzeni tersineçevirmeden bu sorumluluktan ve esaretten kurtulmak mümkün değildir. Bu aşamada medeniyet yarışına, ümmetin hamisi yarışına ya da rekabetçi politikalara sapmak yerine;güç birliği yapmak gerekir. Çünkü özgür bile değilken medeniyet iddiasındabulunmak veya ülkende hala yüze yakın batı üssü varken bu tür mülahazalar komikolabilmekte... Ama akademisyenlerin, bu konularda kafa yormaları anlaşılırdır.Oysa hayati olan, öncelikli olan esaretten kurtulmaktır. Bunun da yoludirenmektir. Bu bağlamda, demin sözünü ettiğim üç ülkenin de, etkinolduğu üç önemli havzadan bahsedebiliriz. Bu havzaları coğrafi ve kültürelbakımdan tasnif ettiğimizde; çoğunda bu üç ülkenin ortak etkileri mevcut.Örneğin Azerbaycan'ı ele alalım. Bu ülke hem coğrafi, hem kültürel ve hattaetnik bakımdan İran ve Türkiye'nin etki alanına girmektedir. Irak ve Suriye deöyle. Bu ülkelere yönelik politikalarda rekabetçi olmak yerine; işbirliği önplanda olmalıdır. Bu ülkelerin küresel güçlerden ve İsrail'in etkisindenuzaklaştırmak, batının nüfuzunu zayıflatmak konusunda yapılabilecekleröncelikli olmalıdır. Kürtler konusunda da, Suriye ve Irak konularında da hattaYemen, Bahreyn gibi bölgesel ve Batı nüfuzuna direnme gibi küresel konulardasağlıklı bir ortak politika ve projeye hayır denmemelidir. Şimdilik Çin'in Rusya'nın Hindistan'ın durumundan, yineABD'nin Japonya'nın da dünyaya bir medeniyet önerisi/projesi sunamayacağını birkenara bırakalım. Kendi medeniyet kodlarımızın neler olabileceği ve dünyayayeni bir medeniyetle daha doğrusu eski, susturulmuş kadim ve köklü medeniyetönerisiyle gelebilmek için, Ortadoğu ülkelerinin hangisi veya hangileriylenasıl bir etkileşim içinde olmak gerektiğine; Ortadoğu'da bu medeniyetpotansiyelini barındıran ülke veya toplumların hangileri olduğuna dair kısa birfikir jimnastiği yapalım. Elbette burada iki ülke göze çarpmakta: İran ve Türkiye. Buiki ülkenin aynı medeniyet köklerine sahip olduklarını söylemek mümkün. Bunu,tarihi çekişmelerden ziyade, küresel konjonktürün onları getirdiği kaderbenzeşmesine de dayanarak söylemek mümkün. İran, paradigmaları, uygulama noktasında; batıdanbağımsızlaşmış olması, bölgesel bir güç olması ve bölgesel siyasetininkodlarını dünyaya deklare etmesi bakımından Türkiye'den öndedir. Türkiye iseözgürleşme sancıları yaşamaktadır. İçte ve dışta zorlu dirençlerle karşılaşmaktadır.Bu zorlu günlerde, bu iki ülkenin birbiriyle mesafeli duruşları oldukçaşaşırtıcıdır. İran, direniş ekseni diye bir doktrinle, dünya karşısınaçıkmış ve bir medeniyet iddiasında bulunmaktadır. Onurlu siyasi duruşunun,tarihi, ekonomik dayanakları da mevcut. Bu doktrinin ana parametreleri: Batısömürgeciliğine, küresel emperyalizme, onların bölgedeki unsurlarına karşımücadeledir. O yüzden, "Körfez bizim evimiz" demekteler. İran, buhaklı politikanın yüklenicisi olduğundan sürekli ambargolara maruz kalmaktadır.Özellikle aynı kaderi, aynı bölgeyi, aynı sorunları yaşayan ülkeler de Batı'nınküresel egemenlerinin İran'a dayattığı bu ambargolara katkı sunduklarını görmeküzücüdür. Direniş, özellikle Körfez ülkelerinin, Petrol ülkeleri vediğer tüm Müslüman ve mazlum ülkelerin; halkımızın, bölgemizin zenginliklerini,kaynaklarını küresel egemenlere peşkeş çekmemeyi salık verir. Batılıların gemileri, savaş gemileri Körfeze/evimizegirmesinler, onlara yer/üs vermeyelim, onurumuzu zedelemeyelim tezi makul ve olumlubir politikadır. Direnişin, bir güçle ya da bir ülkeyle siyasi bir pratikoluşturmasının temeli din inanç değil; bu anti-emperyalist Direniş çizgisidir.Bizlerin bu çizgi karşısında mezhepsel, tarihsel, kavimsel reflekslergöstermemizin nedeni, hala narkozdan çıkmamış olmaktır. İslam Devriminden sonra, Türkiye'de hangi hükümet iş başınagelmişse; batı, hemen, o hükümete, İran' la dost olmama şartını dayatmıştır. Direniş çizgisi deyince aklımıza, mezhep, Hizbullah İran,Yemen, Hamas gelmekte. Bu bir yanılgıdır. Direniş ekseni İran'ın aşan birçizgidir. Direniş eksenini küreseldir: Venezuela ve Brezilya bazen eski Libyahatta Türkiye'nin de direniş eksenine uygun adımlarının olduğu zamanlarolabilmektedir. Tam tersine İran'ın direniş çizgisine aykırı politikaları daolabilmektedir. Siyasi hesap ihtimallerini saklı tutmak kaydıyla, İran'ınnükleer enerji kullanma, üretme hakkının olduğunu savunan Türkiye'nin bu tavrıhala hafızalardaki canlılığını korumaktadır. Hatta Türkiye'nin, vesayet sistemiyle mücadelesi, Avrupa veABD ile cebelleşmesi direniş çizgisinin ruhuna uygun politikalardır. Batıyabağımlılığı azaltan tüm politikalar bu ruha uygunluk arz eder. Kısacasıdireniş; adalet ve özgürlük arayışı ve çabasıdır. Dolayısıyla, küresel hegemonyaya karşı bir politika olduğuiçin değerli olan bu çizgi umut verici ve meşru bir paradigma içerir. İran veyabaşka bir ülke, bu politikayı izlediği için kınanamayacağı gibi; İran da dahilbuna ters politikalar izlenmesi eleştirilebilir. Erbakan Hoca'nın küresel ekonomik dengelerin dışında,onların etkilerinden kurtulmayı hedefleyen havuz sistemi ve D8 projeleri dedireniş çizgisine uygun politikalardı. batı, buna müsaade etmedi. Yine ErbakanHoca'nın Ağır Sanayi Hamlesi politikası da aynı kapsama girmektedir. Direniş çizgisi evrenseldir. Direniş çizgisini yok etmeyeçalışan ve bu çizginin yeni bir medeniyet iddiasını boğmaya çalışan, küreselemperyalizmin unsurlarıdır. Direniş çizgisinin herhangi bir dine, bölgeye,mezhebe; herhangi bir kavme veya başka bir sınırlamaya tabii tutmak; onunevrenselliğine haksızlıktır. Mısır, batının orta vade de rahat bırakmayacağı birpozisyonda. Tüm bu olasılıklara rağmen, İran ve direniş eksenininçabaları ve İran'ın barındırdığı yeni bir medeniyet potansiyeline rağmen; buyeniden var oluşun diğer ayağının Türkiye olduğu, olması gerektiği; bumedeniyet algısının İransız ve Türkiyesiz eksik kalacağı gerçeğiunutulmamalıdır.
Türkiye'nin Medeniyet Potansiyeli
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.