İslam coğrafyasında, Hilafet ’in ilga olunmasından bu güne;Ümmet, birbirini boğazlamaktadır. Emperyalist güçler, dün, İslam coğrafyasındasilah ve savaşlarla, sayısız haçlı seferleriyle başaramadıklarını; içerden vedışarıdan içimize ajanlarını koyup, bizi içerden yıkmaya çalıştılar. O gündensonra, Ümmet’in başına öyle musibetler, öyle belalar geldi ki; Müslümanlar bugüne kadar hala bir araya gelemiyorlar…
Neden? Çünkü, Müslümanlar Kur’an ve Sünneti bırakıp;düşmanlarından medet umar hale geldiler. Bu gün hala Demokrasi diye diyehaykıranlar, bilmelidirler ki, Demokrasi ne bu Ümmete ne de dünya insanlığınahuzur ve barışı getirmeyecektir!... Onun getirdiği sadece savaş, kan vegözyaşından ibarettir…Biraz gerilere gidelimve Abbasilerin son dönemindeMoğolların İslam Âleminde yaptıkları mezalimlerinbir kısmına adapte edelimkendimizi, bakalım nasılmış: “Moğol İmparatorluğunun kurucu Cengiz Hanın torunuve İlhanlı devletinin kurucusu olan Mengü Kağan’ın kardeşi, Hülagu’nun; sadeceBağdat da yaptıkları, Müslümanların Kur’an’dan uzaklaştıkları için başlarına nedenli belaların geldiğini anlatmak için yeterli birdelil olsa gerek!
1255 tarihinde Mengü Han, kardeşi Hülagu’yu; Ortadoğu’dahenüz ele geçirilmemiş olan toprakların ele geçirilmesi için görevlendirir.Hülagu 1258 tarihinde Bağdat’a girerek Abbasi Halifesi Mutasım’ı keçeye sarıpMoğol atlarının ayakları altında ezdirerek öldürtür. Şehirde katliamlara başlarve şehri yağmalar. Kadın, yaşlı, çocuk, hamile demeden bazı kaynaklara göre200.000 bazılarına göre de 400.000 kişiyi katleder.
Cami, hastane, saray ve benzeri ne varsa hepsini yıkar veyok eder. Kütübhaneleri ve tarihi eserleri yakar, yıkar. Milyonlarca dini veilmi eserin büyük bir kısmını Dicle nehrine attırır. Hülagu’nun zalimliğinianlatmak için Dicle nehrinin günlerce kan ve mürekkep aktığı söylenir… Hülagubir gün şehrin dışına kurduğu karargâhında, o beldenin em büyük âlimi ilegörüşmek istediğini bildirir. Bu haber, âlimler arasında korku ve endişeyesebep olur. Çünkü hiç kimse Hülagu tarafından öldürülmek korkusuyla bu daveticabet etmek istemez.
Bu haber zamanın genç âlimlerinden Kadıhan’a ulaşır.Kadıhan, ufak tefek tıfıl bir gençtir. Daha sakalı bile çıkmadığı söylenir…Hülagu’nun davetine icabet edebileceğini bildirir. Ve bunun için kendisine birdeve, bir keçi ve bir de horoz verilmesini ister. Böyle genç bir âliminkendisini feda etmesine, bölgenin ve devrin uleması tarafından sevinçlekarşılanır. Hülagu’nun şerrinden korkan ulema, Kadıhan’ ın istediklerinihazırlar… Kadıhan hayvanlarla birlikte Hülagu’nun karargâhına varır. Hayvanlarıçadırın dışında bırakarak içeriye girer ve kendisini tanıtır. Kendisiylegörüşmek üzere geldiğini söyler.
Hülagu genci tepeden tırnağa süzer ve beklediği tipte birisiolmadığını görerek; “Bana göndermek için bula bula seni mi buldular. Gönderecekbaşka birini bulamadılar mı?” diye hiddetle sorar. Kadıhan ise gayet sakin vebir o kadarda vakur bir şekilde; “görüşmek için iri yarı, boylu ve poslu biriniistiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı ve yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan,bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan bir horozgetirdim ve üçünü de çadırınızın önüne bıraktım der.
Şayet isterseniz onlarla görüşebilirsiniz diye yapıştırır…Kadıhan bunları söyleyince, Hülagu karşısındakinin öyle sıradan biri olmadığınıanlar ve Kadıhan’ı oturtur. Ve soru sormaya başlar, söyle bakalım, beni burayagetiren sebep nedir? Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “Seni buraya bizimamellerimiz getirdi. ALLAH’IN bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik, esasgayemizi unutup makam, mevki mal ve mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık.Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri geri almak üzere seni gönderdi.” Der.Hülagu bu sefer ikinci sorusunu sorar. “Peki, beni buradan kim gönderebilir?”Kadıhan’ın verdiği cevap gerçekten çok manidardır: “O da, bizim gayret veamellerimize bağlıdır.” Der. Ne kadar çabuk toparlanır, tevbe eder, nimetlerinkıymetini bilip; dünyevi zevk ve sefanın peşini bırakır ve özümüze dönersek;işte o zaman Cenab-ı Hak, sebepler halk ederek seni buralardan defeder… Evet,dostlar; başımıza gelenlerin sebebi biziz, yani bizim noksan ve kısıramellerimizdir. Sebebi başka yerde aramak, her halde beyhude uğraştır.Kendimize gelelim ve Kur’an’a dönüp onun hükümleriyle amel edelim. Kurtuluşumuzbuna bağlıdır. Vesselam.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum