Çeşm-i insâf gibi kâmile mîzân olmaz
Kişi noksânın bilmek gibi 'irfân olmaz
Eylesen her ne kadar tûtîyeta'lîm-i lisân
Sözü insan olur amma özîinsân olmaz
Bursalı Tâlib
İrfan; bilme, öğrenme, pratik bilgi, usul ve örf bilgisi. Evet, hülasa haliyle böyle geçiyor sözlüklerde. Biraz daha yaklaşınca kelimeye; Arapça “arafa” olarak, bildi öğrendi, tanıdı, ayırt etti anlamları karşımıza çıkıyor. Marifet, maarif, arif kelimeleri de irfan kelimesi ile aynı kökten. İrfanla daha başka nereye ulaşabiliriz diye kafa yorarsak; zarif, zariflik, zerâfet kelimelerinin de irfanla aynı yolda buluştuklarını görürüz. Bizde Milli Eğitim Bakanlığının eski adı Maarif Nazırlığı. Maarif ile irfan aynı kökten ama maarif daha çok; bilgiyi, bilmeyi ihtiva eder. Marifet bilgiye akıl ile duyularla temas, irfan ise kalb ile gönül ile ruh ile teması dâhil eder. Marifet için; göz ile kulak ile yaklaşım yeter iken irfan, daha geniş anlamıyla gönle ihtiyaç duyar.
İrfanı, millet için esas kabul eden Şeyh Edebali’ye göre; Toplumu yöneten de, diri tutan da irfandır. “B u millet âlim değildir ama ariftir” diyen Ömer Seyfettin’in de irfanın izinde vardığı nokta aynı yerolacaktır. Demek ki; irfanı bilgiden ayıran nokta önemli bir husus olarak karşımıza çıkıyor. Salt bilgi arif olmak için yeterli olmuyor. “İlim ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir/ Sen kendin bilmezsin / Ya nice okumaktır.” diyen Derviş Yunus’u burada anmazsak meseleyi çok iyi anlamış olamayacağız. Bu anlamda Yunus Emre bilmeyi; kendini bilmeye, kendilik bilincine bağlayacaktır.
Mehmet Akif’in Asım şiirinde; “Sonra irfânı için söyleyecek söz bulamam / Oğlanın bildiği öğrendiği her şey sağlam” mısraları da irfan ile bilgiarasındaki farka işaret edecektir. Görüyorsunuz ya edebiyat dünyamızda irfan kelimesinin peşine düştüğümüzde hoş bir yolculuk yapabiliyoruz. Bir de aşk şairi Nedim’e bakalım; “Murâdın anlarız ol gamzenin iz’ânımız vardır / Belî söz bilmeyiz ammâ biraz irfânımız vardır.” İrfan için bilgiden de sözden de ötede bir yere işaret edecektir “Leyla ile Mecnun” şairi; gönle yüreğe… İşin şiir boyutunu isterseniz Niyâzî-i Mısrî’nin irfanı;kâmil insan olmanın şartı olarak gördüğü mısraları ile bitirelim. “Savm u salât ü hacc ile zâhid biter sanma işin / İnsân-ı kâmil olmağa lâzım olan irfân imiş”
Nereye varmak istiyoruz; irfan başlı başına; kendini bilmektir, kendi olmak halidir, kendilik bilincidir. Bireysel olarak kişinin de toplumun da varlığının kaynağı irfan olmak durumundadır. Kendini bilmeyen insanın da toplumun da varacağı yer “hiçbir yer”olacaktır. Bilgiyi bilince, bakmayı görmeye, işitmeyi duyguyaulaştıracak olan irfandır. İnsan kendini bilerek başlayacaktır tüm bilmelere. Kendini tanıyarak, insanı doğayı ve Allah’ı tanıyabilecektir. İnsan hüviyetinin farkına vararak, “Hu”ya ulaşabilecektir.
Kendilik bilinci ile insan arayışını irfana ulaştıracaktır. İnsanı dünyada başkalaşmaktan, varoluşun şokundan, yaşadığı gurbetten ve çektiği öz/lemden kurtararak irfana ulaştıracak olan kendilik bilinci olacaktır. Bugün arif olan insanların eksikliğini hissediyorsak, irfan hayatlardan uzaklaşmış ise; kendini bil, kendini tanı, dahası “sen seni bil, sen seni” yaklaşımını yitirmiş olmamızdandır…
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum