Yaşadığımız modern çağın cenderesinde, belki de en çok eriyip heba olanlar; bu günün Müslümanlardır denilse mübalağa olmaz sanırım!... Çünkü Müslümanlar, kendilerini o kadar, gereksiz ve lüzumsuz meselelere kaptırmışlar ki; bu kaptırma neticesinde, hem zamanlarını katletmekten, hem düşmanlarına zaman kazandırmakta olduklarından habersiz bir şekilde hareket etmektedir… Nasıl mı? Osmanlı Devleti’nin genç Sultanı Muhammed Fatih, (1453) bundan tam 565 yıl önce, İslam ordusuyla İstanbul’u feth etmeye geldiği vakit; hiç zaman kaybetmeden, bir taraftan Rumeli hisarının inşasıyla, diğer yanda önde gelen molla ve komutanlarıyla, İstanbul’u nasıl fethedeceklerinin plan ve projelerini yapmakla meşgul olmaktaydılar…
İslam ordusunun başındaki Sultan ve komutanları, bu kadar ince ve hassas bir mesele üzerinde kafa yordukları bir esnada; İstanbul surlarının arkasındaki Hıristiyan Papazlar ise, Melekler erkek mi yoksa dişi mi tartışmalarıyla birbirlerini yiyip bitiriyorlardı… Onlar böyle gereksiz ve fayda getirmeyen meselelerle uğraşıp dururlarken, Ulubatlı Hasan ve nice Hasanlar İstanbul’un surlarına sancak-ı şerifi dikmek için şehadete yürüyorlardı… Papazlarayılıp kendilerine gelinceye kadar, ne görsünler, İstanbul’unelden çıktığı ve onu kaybettiğini gördüler, ne fayda!...
İşte bu gün dünyaya nizam (!) vermeye çalışan sözde uygar Hıristiyan ve batı âlemi dün; böyle yersiz ve faydasız meselelerle uğraşıp asırlarca gerimizden gelirken;İmanlı ecdadımızise nizam-ı alem için çareler üretmek için gecesini gündüzüne katıp, istikbal-i İslam için seferber oluyorlardı… Gelinen noktaya baktığımızda, Müslümanların kahır ekseriyetinin ve sözüm ona kendilerine alim veya düşünür diyen bazı çevrelerin; dün gereksiz meseleler yüzünden İstanbul’u kaybedenlerin vaziyetine düşmüşlerdir sanki…
Sosyal medya denilen hayâsız ve yalan Dünya’da, at koşturan koşturana. Konuşan konuşana, her söylediği kar veya zarar hanesinde yanında sermaye kalan kalana!... Nelerle meşgulüz Allah aşkına? Adamın biri çıkmış diyor ki, ey Mehdi’yi bekleyenler; daha çok beklersiniz, çünkü Mehdi gelmeyecektir. Bir başka birisi çıkıp, Nüzulü İsa (a.s) diye bir şey olmayacaktır; çünkü bununla ilgili Kur’an ayetlerinde hiçbir bilgi yoktur, var olan malumatlar sadece hadislerdedir ve onlarda farklı farklıdırlar demekte! Bir başkası,Mehdilik inancı; “Şia’nın İmam-ı muntazır (beklenen imam) inancına karşın; Sünnilerin bir uydurmasıdır falan diyor! Ya ALLAH aşkına, bu işin aslını, mahiyetini ve keyfiyetini bilen Âlimler; neden hala bu güruha karşı sessiz, sedasız ve seyirci kalıp cevap vermiyorsunuz? Yoksa cevap haklarınızı kıyamete mi (!) saklamaktasınız ne?
Ve bu tür fikirleri ortaya atmakla, insanların zihinlerini bulandırmaktan başka gayeleri olmayan buinsanların; güya, bununla İslam’a ve Müslümanlara; hizmet (!) anlayışıyla yapıyorlarmış. Mış, tış, vış! Hizmet ki ne hizmet! Bazıları da Mucizeyi, kerameti, sihri, istidracı mauneti;rüyayı, ilhamı karıştırıp irdelemekte! Biri gaybı Allah’tan başka kimse bilemez, dilediği peygamberlerine açar ayetlerini delil getirmekte; bir başkası ise, ben rüyamda şunları şunları gördüm, sabah olduğunda, gördüğüm gibi çıktılar, anlayışını öne sürmekle, bu demektir ki bizde başkaları da gayba muttali olabilmekteyiz cesaretinigösterebilmekte! (Haşa yüz bin kere haşa) Bu ne cüret, bu ne gaflet?
Müslümanların Hilafet-i Şerif makamını kaybettikleri günden sonra, başlarına ne felaketlerin, belaların ve musibetlerin geldiğini görün! Meydan boş, isteyen istediğini yapmakta ve özellikle din hakkında ileri geri konuşmakta, konuşabilmekte! Ama sadece dini konularda konuşabilmekte! Yoksa öyle sistemmiş, idareymiş, demokrasi laiklikmiş gibi konulara dil uzatanların; anasını ağlatırlar billahi! Peki, kim kimin ekmeğine yağ sürmekte; kim kimin emir erliğini yapmakta, kim kimin fikir ve ideallerine hizmet etmektedir?
Şimdi bu işi bilen bir kısım zatların, çıkıp: “Ya kardeşim, Mehdinin gelip gelmemesi seni neden bu kadar alakadar etmekte; İsa (a.s)’ın nüzulü ’nün olup olmamasından sana ne diye adam akıllı cevap vereceklerine; onlarda adeta koroya eşlik edercesine ilmin (!) ve bilginin zenginliğine yorma fikrini öne sürmekle aradan çekilmektedirler. Peki, sonuç: “Sonuç, yukarıda İstanbul’unfetih misalinde arz ettiğimiz durumla karşı karşıya kaldığımızı göstermektedir… Bizler,bu gün Müslümanların vahdetine fayda ve yarar getirmeyen bu gibi meselelerle uğraşıp dururken; elin gâvuru İslam coğrafyasını parsellemekte, katliam ve talanlarla gününü gün etmektedir. Va esefa va esefa, ki başımıza gelenlere.
Birde şunu sormalıyız: “Mehdi veya İsa (a.s)’ın, gelmesini bekleyenler; geldikleri takdirde onların emrinde birer nefer olmaya,her şeyinizle hazır mısınız acaba? Yoksa vukuu halinde, onlarailk karşı çıkıp düşmanlarının safında mı yer alacaksınız? Veya gelmelerini kabul etmeyenler, mehdi ve İsa (a.s) geldikleri takdirde; siz hangi tarafın adamı olacaksınız merak etmekteyiz haliyle? Hakkın mı, yoksa batılın tarafında mı duracaksınız? Adamın biri, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e; kıyametin ne zaman kopacağını ısrarla sorması üzerine; Efendimiz (s.a.v): “Kıyamet için ne hazırladın diye cevap veriyor!” Kıyamet için ne hazırladık biz,bizler! Var mı öyle bir çalışmamız, temelimiz, basiretimiz, istikametimiz, ilmimiz ve tefekkürümüz? Var mı Allah aşkına söyleyin? Bu tür meselelerle zamanlarını ve mesailerini israf edenlere diyoruz ki; lütfen gayeniz Allah rızası ise, Ümmetin vahdetine yarar sağlayacak İslami hükümlere ve asıl olan meselelere odaklanın. Ayrıştırıcı değil, birleştirici olmaya çalışın!...Vesselam. 13 Ağustos 2018.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum