Teşekkür ve şüküraynı kökten gelen ve iyiliklere karşı mukabelede minnettarlık ifadesi olarakkullanılan iki kavramdır. Ancak “teşekkür” genellikle insan için, “şükür” iseyaratıcı için kullanılır.
Kendihemcinslerine teşekkür etmek ve Rabbine şükretmek insana mahsustur. Gördüğüiyilikten dolayı teşekkür eden yegâne varlık insandır. Diğer canlılarda daşükür sayılan mutlak itaat vardır ama bilinçli değildir. Doğaları gereğibilinçsizce gerçekleşir. Ama insanın, Rabbine şükretmesi bilinçlidir.
Şükür de,teşekkür de iki çeşittir. Birisi: Çevre baskısından ya da geleneksel biralışkanlıktan dolayı yapılır. Kişi içten olmayarak kendini bu teşekküre mecburhissetmesiyle gerçekleşir. Adet yerini bulsun tarzındadır. İnsani ilişkilerdeve yapmacıklığı anlaşıldığı takdirde bu teşekkür türü sorun olabilir ama uhreviaçıdan bir sorun taşımayabilir.
İnsana sayılamayacakkadar nimetler bahşeden ve kalpten geçenleri bilen, kendisinden hiç bir şeygizlenemeyen yaratıcıya karşı geleneksel ve yapmacık tarzında şükür elbetteuhrevi hayat açısından büyük bir sorundur. Çünkü bu gerçek bir şükür değil,sahtedir; hiç yapılmamış hükmünde olmakla birlikte büyük bir nankörlük vesaygısızlıktır.
İkinci şükürçeşidi hakiki ve samimi şükürdür. Rabbinin izzetini, iltifat ve ikramınıanlayıp gerçekçi bir tarzda şükretmektir. Allah’ın insandan istediği şükürbudur.
İnsanın Rabbinekarşı yükümlü olduğu gerçekçi şükrü eda etmeyip sahtekârlığa kaçması, yapmacıkya da geleneksel bir şükre girmesi ve yahut şükrü tamamen terk etmesi, Rabbininbağışladığı nimetlerin değerini ve kendisinin onlara muhtaç olma durumunukavrayamamasından kaynaklanır. Yani nimetin değerini takdir etmez ve onimetlerin ne büyük ihtiyaç olduklarını kavramaz. Bunun da sebebi, nimetlerdekiilahi ilgi ve iltifatı düşünmeyip, ilahi iyilikleri “doğal zorunluluk” olarakgörmesidir. Nimetlerin herkese aksatılmadan verilmesi, bolca verilmesi hattayağdırılması, zamanla insan zihninde ülfet, (alışmışlık) meydana getirmesi, şeytanında yönlendirmesiyle insanın nimetlere bakışını değiştirir ve “bunlar –hâşâ–ilahi lütuf değil, doğanın zorunlu halleridir” düşüncesine götürür.
Ramazan orucuişte bu noktada kurtarıcıdır. Nimetlerin ne kadar kıymetli olduğunu ve insanıno nimetler ne kadar muhtaç olduğunu insana hissettirir. Nimetlerin insan içinvazgeçilmez olduğunu kavratır. Akşama yakın iftar vaktinde bir parça kuruekmeğin bile aslında ne kadar kıymetli olduğunu gözler önüne serer.
İnsanın yeme içmegibi zorunlu alışkanlıklarında dahi Rabbinin iradesine tabi olduğunu ehl-iimana hissettirir. Çünkü Ramazan ayı boyunca yalnız O’nun emriyle yeme içmekesilir ve yalnız O’nun emriyle yeme içmeye-başlanır. Öyleyse insan bu zorunlualışkanlıklarında bile kendine malik değildir.
Ramazan orucuinsana hakiki bir şükrün anahtarını kazandırıyor. Çünkü alışkanlık perdesiniyırtarak, nimetlerin paha biçilmez ölçüde ne kadar kıymetli olduğunu ve bunimetlere olan müthiş muhtaçlık halini insana yaşatır. Böylece Allah’ıniltifatı anlaşılır ve insanın idrakine yerleşir. Bundan dolayı da gerçekçi veiçten bir şükür eda etmeye koyulur.
Gerçek kulluk, (ibadet)hakiki şükürle gerçekleşir. İnsanın yaratılış amacı olan ibadet, hakiki şükürbilincini kazanan kimsede vazgeçilmez bir durumda bulunur. Hakiki şükür aynızamanda kişiye büyük bir haz ve mutluluk verir. Nimetlerdeki iltifatı görünce kazanılanşükür bilinci, nimetlerin özel tatlarından daha lezzetli bir tat verir. Yapmacıkşükür, sahtekârlık olduğu için tatmin etmekten de uzaktır.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum