Muhterem Kardeşlerim…
Seçimler (2023 öncesi yapılması kararlaştırılırsa tabii…) yaklaşırken, ilçe Belediye Başkan adayları ve Belediye Meclis üyelerinin açıklanması süreci de birlikte yürütülür. Belki geçmiş yıllardaki seçimlerde olduğu gibi Başkan ve Encümen adaylarının belirlenmesinde gecikmeler yaşanabilir. Nedeni ise, insanlarımızın arzusunun sonu olmayışından ve her insanın illa ‘BEN’ olayım demesinden kaynaklanmaktadır. Onun için bizler şimdiden çalışan, çalışmayan, hizmet üreten, iyiyi/kötüyü, yanlışı/doğruyu, helali/haramı, günahı/sevabı ayırt eden insanlarımızı şimdiden belirlemeye başlayalım ve onları da ikna etme çabamızı sürdürelim.
Kardeşlerim…
Aynı zamanda Devlet büyüklerimize de hatırlatma babında da olsa şöyle düşünelim;
Devlet Başkanımızı seçtik mi, seçmişiz. Hükümet kurulmuş mu, kurulmuş… Daha ne istiyoruz. Bırakalım Devletimiz kendi işini kendisi yapsın. Bizler Devletimize destek olamıyorsak da bari köstek olmayalım. Devletin Polisi, Jandarması, Milli İstihbarat Teşkilatı var. Her ilde mutlaka güvendikleri insanlarımız da vardır tabiî ki. Bırakalım da Devlet adaylar içersinden ehil olanı araştırıp, soruşturup belirlesin ve açıklasın. Başkanlarla uyum içinde çalışabilecek Meclis Üyelerini de yine çalışacak kimselerle istişare ederek ve yine derin bir soruşturma sonucu belirlesin. Biz onlara bunu, şunu istiyoruz veya istemiyoruz demeyelim. Ne zamanki Devleti yanıltanlar olmuş ve gerçekten herkes tarafından doğru biri olmadığı, ehil olmadığı sabit biri aday gösterilmiş ise işte o zaman üzerimize düşeni yine hukuk çerçevesinde ilgili/yetkililere iletiriz. Daha adaylar açıklanmadan, birilerinin tahmini isimleri ileri sürerek algı oluşturma gayreti, cahil insanlarımızı yada sadece kendilerini düşünenleri harekete geçiriyor ve boşu boşuna milletimizin huzuru kaçıyor.
Ama ne diyelim; yazımızın başlığında da belirttiğimiz gibi insan arzusunun sonu yoktur. Her istediğine kavuşmak ister. Her istenilene kavuşmak, muhakkak insana mutluluk getirmez. Onun için hakkımızda hayırlı olanı istemek gerekir.
En önemlisi ve doğru olanı da, “Layık olduğumuz başımıza gelir” Hadis-i Şerifi hatırlayarak kendimize çeki düzen verelim. Önce kendimiz düzelelim ki başımıza geçeceklerde düzgün insanlar olsun.
Konuyu biraz daha genelleyerek anlatmaya çalışalım.
Efendim;
Allahü Teâlâ, insanlara irade denilen kuvveti vermeyi ve insanların, istediklerini yapmakta, istemediklerini yapmamakta serbest olmalarını ezelde irade etmiş, dilemiştir. Hiçbir şeyi zorla yaptırmamaktadır. İnsanların irade sahibi olmaları, Allahü Teâlâ böyle istediği içindir. İnsanın, dilediğini yapabilmesi, insanın irade sahibi olduğunu gösterdiği gibi, Allahü Teâlâ’nın da ezelde bu iradeyi irade etmiş olduğunu göstermektedir.
İnsan bir şey yapacağı zaman, önce bunu seçer, irade edip ister, sonra yapar. Bundan dolayı, kullar, iş yapmakta mecbur değildir. İster yapar, istemezse yapmaz.
İnsanın bir işi yapmak istemesi için, önce bu işi görerek, işiterek, düşünerek hatırlaması, kalbine gelmesi lazımdır. İnsan, kalbine gelen bir şeyi ister veya istemez. Birisi bir şeyi faydalı bulur, yapmak ister, diğeri de lüzumsuz görür, yapmak istemez. İşlerinde hür olduğunu söyleyen insanların iş yapmayı önceden kalplerine getiren, faydalı, lüzumlu olup olmadığını bildiren kimdir? Birindeki düşünce, diğerinde niçin hasıl olmaz veya niçin lüzumlu görülmez? İşte bu çeşitli sebepler, insanın elinde değildir. Bunun için, Ehl-i Sünnet Âlimlerinden bazıları;
“İnsanlar iradeli işlerinde hür iseler de, irade ve ihtiyarlarında hür değil, mecburdur” demişlerdir.
İnsanın yaptığı işlerde tercih, seçme hakkı olup olmadığı konusunda Seyyid Abdülhakim efendi, bir üniversiteliye verdiği cevapta buyuruyor ki:
“Etrafın, arzu ve emellerine uyduğu zaman, her şeyi, aklınla, ilminle, gücünle yaratarak yaptığına, bütün başarıları icat ettiğine inanıyorsun. Hakkın sana verdiği vazifeyi unutuyor, o yüksek memurluktan istifa ediyor ve emanete sahip çıkmaya kalkıyorsun. Kendini malik, hâkim tanımak ve tanıttırmak istiyorsun. Öte taraftan, etrafın, arzularına uymaz, dış kuvvetler seni mağlup etmeye başlarsa, o zaman da, kendinde ümitsizlikten başka bir şey görmüyorsun. Hiçbir seçme hakkına sahip olmadığını iddia ediyorsun. Kaderi bir İlm-i Mütekaddim değil, bir Cebr-i Mütehakkim manasında anlıyorsun. Sofrana, sevdiğin yemekler gelmediği zaman eline geçirebileceğin kuru ekmeği yemekle, yemeyip açlıktan ölmek arasında serbest bulunduğun ve kuru lokmalar, ağzına zorla tıkılmadığı hâlde, onları yersin. Hem yersin, hem de bir şey yapmadığına hükmedersin. Düşünmezsin ki, elin ve ağzın, yine arzunla oynamış ve bu bir sıtma, bir titreme olmamıştır. İradene malik olduğun hâlde, seni aciz bırakan dış kuvvetler karşısında kendini mecbur, hasılı bir hiç bilirsin……..”
Efendim;
Zenginlik çok iyi olmasına rağmen bazılarının felaketine sebep olmaktadır. Sırf parası için öldürülebilir.
En lüks bir arabaya sahip olan, çoluk-çocuğuyla bir uçurumdan aşağı yuvarlanabilir.
Çok zeki olan bir kimse zekâsının kurbanı olabilir.
Vücudumuzdaki bütün organlar bize emanettir. Yaratılış gayesine uygun kullanmak gerekir.
Mesela harama bakan kimse, gözünün şükrünü yerine getirmediği gibi, üstelik günah da işlemiş olur.
Güzel sohbet edenin maksadı, dinleyicilerin teveccühünü kazanmak ise, dilini hayra değil şerre kullanmış, kendini dili ile felakete sürüklemiş olur. Her uzvu hayra kullanmak büyük saadet olur.
Hazreti Ebu Bekir, boş bir şey konuşmamak için mübarek ağzına taş koymuştur. Onun için, “Ya hayır konuş, ya da sus” buyrulmuştur. Hep şer konuşan için dili bir afettir.
Her erkek yakışıklı, her kız da güzel olmak ister. Herkes için güzellik faydalı olmayabilir. Mesela güzelliğine güvenip artist olmak için İstanbul’a giden birçok kızın ne felaketlere maruz kaldığını gazetelerde okuyoruz. Güzellik muhakkak nimet değildir. Kimini mutlu ettiği gibi, kimini de felakete sürüklemektedir.
Ne erkek, diğer erkeklerle eşit yaratılmıştır, ne de kadın, diğer kadınlarla eşit yaratılmıştır. Allahü Teâlâ her canlıyı farklı yaratmış ve her birine bir vazife vermiştir. Herkes haline ve hakkına razı olmalı, razı olmayan büyük isyan içinde olur.
Belki bir insanın kadın veya erkek olarak yaratılması, onun hakkında daha iyidir. Bir Âyet meali:
“Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.” [Bekara 216]
Her halimize razı olmalıyız. Çünkü Allahü Teâlâ, Kudsi Hadislerde buyuruyor ki:
“Mümin başına gelen işten hoşlansa da, hoşlanmasa da o iş, onun için iyidir.” [İbni Şahin]
“Kimisinin imanı ancak zenginlikle salah bulur. Eğer o fakir olsaydı, küfre girerdi. Kimi de, ancak fakirlikle salah bulur, [doğru, iyi yolda olur] eğer zengin olsaydı küfre düşerdi. Kiminin imanı da, ancak sıhhatte olması ile tamam olur. Eğer hastalansa, küfre girerdi. Kiminin imanı hastalıkla olgunlaşır. Eğer sıhhatte olsaydı küfre sürüklenirdi.” [Hatib]
İnsan, İrade-i Cüziyyesini kullanmakta serbesttir, mecbur değildir. Yani İrade-i Cüziyye, iyiliğe kullanılırsa Allahü Teâlâ iyilik yaratır, kötülüğe kullanılırsa, kötülük yaratır. Kul İrade-i Cüziyyesini kullanıyor, Allahü Teâlâ da yaratıyor. (İrade-i Cüziyye Risalesi M.Akkermani)
Allahü Teâlâ cümlemizi BEN demekten muhafaza eylesin, hakkımıza hayırlı olan neyse onu nasib eylesin. (Amin)
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum