“Kelimelerin kirlendiği, dilin yozlaştığı, dolayısıyla da
bakışın bulandığı müptezel bir dünyada yaşıyoruz!
Ne yapabiliriz? Modern dünya ile hesaplaşmanın bir ön hazırlığı
ya da ilk adımı olarak kelimelerimize sahip çıkabilir
ve onları durulaştırmaya bakabiliriz mesela.”
(Özkan Gözel; Kelimeler İçindeyim)
Yazımızın başlığının sonunda neden soru işareti yok? Evet, hemen yazının başında kafanıza takılmış olabilir, ya da bir imla hatası olarak görebilirsiniz böyle bir girizgâhı. Derdimizi ifade edebilmek için sözün başında meramımızı ortaya koyalım: Kelimeler, ne’yimiz olur. Evet, kelimeler bizi ifade eder, ne olduğumuzu, ne düşündüğümüzü, nasıl baktığımızı, duyma biçimimizi, duygumuzu kelimelerimizle ortaya koyarız. Kelimelerimiz kadarızdır, hayata hangi kelimelerle bakıyorsak, hangi kelimelere tutunuyorsak oyuzdur. Kelimelerimizle ifade ederiz kendimizi, kelimelerle ortaya koyduğumuz sözümüz, esasen bizim, özümüzün ne olduğunu, aslında ne olduğumuzu ortaya koyar.
“Kelime yara izidir.” Ne muhteşem bir tarif değil mi? Kelimeye dair bu harikulade tanımlama, İbn Arabi’ye ait. Sizde izi olmayan, sizde yarası olmayan, kendi kulaklarımızla duymadığımız, duygusunu hissetmediğimiz, kendi gözümüzle ve de özümüzle görmediğimiz, kendi aklımızla idrak etmediğimiz kelimelerin bize sunabileceği bir şey yok aslında. Gövdelerinizin üzerindeki, başka kafalarla düşündüğünüz, başka kulaklarla duyduğunuz, başka bir gözle gördüğünüz kelimeler hâsılı bizim yaramızı, kendi yaramızı ortaya koymayan kelimelerin ve dahi kavramların bize iyileştiremeyeceğini bizim bu kelime ve kavramlarla yaşamı kavrayamayacağımızı anlamak durumundayız. Bağımızın olmadığı ve bağlamından uzak olduğumuz kelimelerin, kavi bir şekilde kavrayamadığımız kavramların; bizi hayata bağlayamayacağını, iklimi ile bize sıcaklığını hissettirmeyen kelimelerle hayata tutunamayacağımızı idrak etmek durumundayız…
Kelimeler bizi söylemeli, bize söylemeli. “Sözü Yola Koymak” için kelimelerimizdir bize yoldaş olacak olan. “Önce kelimelerimiz vardı, bizim kelimelerimiz. Kelimelerimizden uzaklaştık ilkin, ne olduysa sonra, kelimelerimizden uzaklaştıktan sonra oldu. Kelimelerimizden kaçtık; medeniyetimizden, kültürümüzden bizi biz yapan değerlerimizden. Terk ettik kelimelerimizi. Kelimelerimiz çıkınca hayatlarımızdan bizim olmayan kelimelere sığındık. Kendi kelimeleri olmayanların hayata dokunacakları ellerinin olmayacağını unuttuk. Isınamadık, sıcaklığı yoktu bu yeni kelimelerin, ruhu yoktu her şeyden öte karşılığı yoktu hayatlarımızda. O yüzden derdimize derman, yüreğimize şifa sunamadı. Ferahlatmadı, açmadı yüreğimizi. Ruha uçmayı öğreten kelimelerdir. Ruhumuzu kanatlandıramadı kelimelerimiz. Kendi kelimelerimizi kullanamıyoruz, kendi zihnimizle düşünemiyoruz, kendi hayat tarzımızı ortaya koyamıyoruz. Kelimelerimiz yok, tarzımız yok, tasavvurumuz yok.”
“Öyle seveceksin ki kelimeleri sana yetecek.” Bize yetecek, tutunabileceğimiz, bizi tutabilecek, yaralarımıza şifa olacak kelimelere muhtacız. Çare bizde, çare bizim kendi yaralarımızın izi olan kelimelerin peşinde bir yürüyüşte. Çare, biz neyiz sorusundan hareketle, hayata dair, hayati cevaplar verebilecek kendi kelimelerimizin izini sürmekte. Zira bugün sözümüz yoksa özümüzden uzak isek her şeyin başında kelimelerimizden uzak olduğumuz içindir. Ne olduğumuzu, kim olduğumuzu, ne-re-den gelip ne-re-ye gittiğimizi bize gösterecek olan kelimelerdir, kelimelerimizdir. Bize hayat sunacak bir y-ol olacak, bizi y-ola koyacak, bizi “biz” kılacak kelimeler…
Sözün başına dönecek olursak; Kelimeler “Ne”yimiz olur. Evet , kelimeler “Ne” olduğumuzu ortaya koyar. O yüzden kelimeleri ne’yimiz kılmak durumundayız. Ama sanırım gene de “ne” olduğumuzu ortaya koyabilmek için “ne” sorusunu soru-n edip yargı cümlemizi soru cümlesi olarak sorarak yazımızı bitirebiliriz: Kelimeler neyiniz olur?
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum