Günler birbiri üzerineyığılır gibi mat ve renksiz. Sahur, iftar, mukabele, teravih, açlık, susuzluk,yorgunluk, takatsizlik, oruç edebiyatı… Sahnenin dışında yaşadı daima. Teravihnamazlarını kılarken, mukabele takip ederken, kandil gecelerini isteksizcekutlarken bile hasbi değildi. Bir tezadın, bir çatışmanın kurbanıydı o. Yıllarcaokuduğu kitaplardan kaptığı bir hastalık vardı: tereddüt, kuşkulanma, teslimolamama.
Bir tarafı yapılanşeylerin güzel ve gerekli olduğuna inanıyordu, bir tarafı kuşkunun pençesindekıvranıyordu biteviye. Barış ve uzlaşı gerçekleşmedi hiçbir zaman. Yanı başındatam bir teslimiyet içinde ramazan gecelerini ihya eden talihli bir toplulukvardı. Aralarına karışmak, onlar gibi çatışmasız yaşamak istiyordu ama bunubeceremiyordu bir türlü. Tarif edemediği, adını koyamadığı bir engel, bir hicapvardı. En huşulu ve huzurlu anlarında bile iblisin o zalim vesveseleribırakmıyordu yakasını.
Yazdığı yazılarınhiçbir aks-i seda oluşturmaması yakıyordu. En sevdiği yazarlara imzalıgöndermişti kitaplarını fakat hiçbirinden çıt çıkmamıştı. Sevdiği yazarlarsevmiyordu onu. Daha doğrusu takmıyordu ve tanımıyordu. Yıllarca emek veripzihin teri, alın teri dökerek ve üstelik bütün yayın masraflarını kendisikarşılayarak yazdığı bir kitap aylar sonra “kitap yurdu”nda sadece üç adetsatılmıştı. Bu kadar ilgisizlik ve isteksizlik varken yazmak neden? Yoksayazıkları mı gereksiz şeylerdi? “Dünyanın en gereksiz yazılarını yazıyorsun”diyen eşi haklı olabilir miydi?
Hangi yazar bu denlibir alakasızlığa tahammül edip yazmaya devam edebilir? Çok sevdiği bazıyazarlara gönderdiği mesajlar aylar sonra cevap alır, çoğu zamanda almaz. Birşeyler paylaşır sadece birkaç beğeni alır, bunu söyleyince de vaaz üstüne vaazişitir. “Efendim önemli olan Allah rızası, kendin için yazacaksın insanlar içindeğil…” Amenna ama insan insanın iltifatına susuz. “Her cemal ve kemal sahibikendi cemal ve kemalini görmek ve göstermek ister.” Kime? Kendisi gibiinsanlara tabiî ki. İnsanı insan anlar çünkü.
Sahur programları,iftar programları vaazlardan, buyruklardan, telkinlerden, nasihatlerdengeçilmiyor. Hayatı boyunca bir defa dahi olsa düşünürken irkilmiş, tereddütgeçirmiş birilerini görse gidip ellerine kapanacak. Herkesin dilinden dökülenmutlaka ait sözcükler. Tereddüt yamacına uğramıyor hiçbirinin. Neden kalbiimanla dopdolu bir Müslüman gibi ramazanı yaşayamıyor? Şikayet ediyor amaşikayet ettiği şeylerin yerine ne koyabileceği konusunda minnacık bir fikriyok.
Dün akşam yalnızgeçirdi iftarını. Bir ekmek ve birazcık yoğurt. Niçin? Yeryüzünde bunu bilebulamayan milyonlarca insanın halini anlayabilmek için. Anlayabildi mi peki? Negezer! Okkalı ve kallavi bir iftar yapamadığı için sabaha kadar sinirliydi vedefalarca eşine çattı, kavga çıkardı.Söylemek çok kolay fakat eylemek o kadarzor ki!
Yıllardır birincigünden son güne kadar teravih kılamadı, mukabele takip edemedi. Her ramazanöncesi buna sıkıca niyetlenir ama bu sadece niyette kalır. Tembellik mi, nasipmi? bilmiyordu. Ramazan başlayınca olması gerekenin aksine bir huzursuzluk, birtedirginlik kaplar içini, ta ramazan bitene kadar. En dindar zamanları ramazandışı zamanlar. Her ramazan “Kış Işığı” filmini izler ve o kuşkulu duygulariçerisinde mukabele dinlemeye gider. En asi duygular ramazanda kaplar içini. Açlıkdese ramazan dışında aynı beslenme tarzı, başka bir sebep olmalı.
Sanata, edebiyatabulaşan “huzurlu” olamaz artık. İman tereddüdü kaldırmıyor. Onun için “daimitereddüt küfürdür” diyor İmam ÂzamEb-u Hanife. Düşünmeye başlayınca inancıkırılıyordu, inanca sarılınca düşünemiyordu. Hem tam düşünmeyi hem tam inanmayıbirlikte, bir arada yürütemiyordu. Bunun nedeni ne düşünceydi ne inanç,kendisiydi sadece. Edebiyatla kirlenen mizacıydı. Sahur vaktinde lüzumsuzca buberbat satırları karalayacağına kalkıp bir teheccüd kılsa veya camidekimukabeleye gitse daha iyi olmaz mı?
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum