Oysa okulsuz bir toplum, günümüz şartlarında mümkün hale gelmiştir. Okullar; çocuklarımızın hapsedildiği merkezlere dönmüş durumdadır. Onlar ve dolayısıyla biz; bir ömür boyunca gözetim ve kontrol altında, ‘öğrenilmiş çaresizlik’ eğitimine tabi tutularak, mahkum ediliyor ve oyalanıyoruz.
“Jerome G. Miller, devlet okullarını hapishanelerin projelendirilmesi olarak görür: "Devlet okullarının başlıca görevi kimseye bir mesleki beceri veya herhangi bir konunun eğitimini vermek değildir: Onlar, asli görevi "gözetim" ve "denetim" olan gözaltı kurumlarına dönüştüler." Gerçekten de okulların asıl gayesinin; azgın, asi ve değersiz görülen gözden çıkarılmış gençleri, gün boyunca okula kilitleyerek "etkisizleştirmek", sokaklarda suç işlemelerinin önüne geçmek olduğu söylenebilir. (Zygmund Bauman, Iskarta Hayatlar s:99)” (1)
Bu hafta çocukların olmalı, çocuklardan bahsetmeli çünkü onlar kendi hapishaneleri olan okullarından biraz uzaklaşacaklar. “Bu sizin karneniz” dediğimiz karnelerini alacaklar. Sadece ülkemizde milyonlarca çocuk karne alıyor bugün. Birçok ülkenin nüfusundan fazla öğrencimiz var.
Onları, ömür boyu okullarda hapsettikten, onlara üniversite diploması verdikten sonra; işsizler güruhuna katacağız ve sizin için yapabileceğimiz sadece bu diyeceğiz.
Öyle ise çocuklara, tüm çocuklara dair olsun sözlerimiz.
Mesela Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen; 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’nden bahsedelim. Urfa’mız bu konuda ilk sırada. Mevsimlik “işçi” çocuklarımız…
“Türkiye'nin “en genç nüfusa” sahip illerinin başında gelen Şanlıurfa'da, “çocuk işçi” sorunu ayyuka çıkarken, iç savaş sonrası kente gelen Suriyeliler ise çocuk işçi oranının daha da artmasına neden oldu.
…yüzlerce çocuk başta Bahçelievler ve Balıklıgöl olmak üzere kentin en işlek noktalarında para kazanmaya çalışıyor. Kimi mendil satarak, kimi karton toplayarak, kimi de eline aldığı tartı ile ev ekonomisine katkıda bulunuyor.
…Mevsimlik işçi olarak başka illere giden aileler, bırakacak kimseleri olmadığı için okuyan çocuklarının da eğitimini yarıda keserek götürmek zorunda kalıyor.
…Şanlıurfa Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Çocuk Hakları Komisyonu Koordinatörü Esra Yurum Aktaş, yapılmış ve yapılacak projeleri aktardı…
Şanlıurfa'da çocuk işçi sayısının Suriyeli mülteci çocuklarla birlikte daha da arttığını belirten Aktaş, "Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesinde de belirtildiği gibi çocuğun iş gücü sömürüsü ihlal niteliğindedir. Bugünün önemli tarafı olduğumuz bildirgenin hükümlerine uyarak çocukların sağlıklı gelişip büyümeleri ve herhangi bir ihmal ve istismara maruz kalmamaları için devlet ve toplum olarak uygun çevreyi ve ortamı sağlamaktır. Şanlıurfa'da her yıl olduğu gibi sosyo-ekonomik nedenlerden dolayı birçok çocuk eğitimlerini ihmal ederek mevsimlik işçi olarak çalışamaya gitmektedir. Özellikle geçici koruma altındaki Suriyeli çocuklarla beraber bu sayı oldukça artmıştır" ifadelerini kullandı…
Kentteki çocuk işçilere yönelik eğitimler verdiklerini ve bundan sonraki süreçte ailelere de bilinçlendirme seminerleri vereceklerini kaydeden Aktaş, "Uzun süre Şanlıurfa Barosu komisyonlarında özellikle de çocuk hakları komisyonunda çalıştım. Daha önceki yıllarda okullarda çocuklara çocuk hakları ile ilgili haklarını hatırlatan eğitimler verdik. Bu dönem aynı çalışmayı daha kapsamlı bir şekilde genişleterek ailelere de vermeyi düşünüyoruz. Hali hazırda bu konudaki çalışmalarımız devam etmektedir. Bundan sonraki süreçte özellikle sahada araştırma yaparak çocuk işçi sayısını ve yoğunluğunu yerel de belirleyip Şanlıurfa Barosu olarak ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü ve diğer tüm bu alanda çalışan STK'lar ile işbirliği yapacağız. Detaylı bir bilgilendirme broşür kitapçığı oluşturup bilinçlendirme sağlamak ve kurum-kuruluşlar yardımıyla sosyal destek ağı sağlayıp çalışan çocuk sayısını belirgin bir şekilde azaltacağız"…
Geçtiğimiz son 2 yılda çocuk işçiliğine ait verilerin arttığını söyleyen Aktaş, "TÜİK'e göre çocuklarda çalışmaya katılma oranı 2017'de yüzde 20 iken, maalesef bu oran 2018'de artarak yüzde 21,1'i bulmuştur…
Çocuk işçiliğinin önüne geçebilmek adına Şanlıurfa Barosu olarak yapacakları projelerden bahseden Aktaş, "2018 yılı Çocuk İşçiliği ile Mücadele Yılı olarak ilan edildi. Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından 2017-2023 yılları arasını kapsayan çocuk işçilerle mücadele ulusal programı hazırlanmıştır. Ancak biraz önce de belirttiğimiz gibi çocuk işçiliğinde henüz belirgin bir azalma görülmemiştir. Bu oranın belirgin bir şekilde azalabilmesi için tüm kurum kuruluş ve STK'lar özverili bir şekilde çalışmalı. Şanlıurfa Barosu olarak bu konuda gerekli tüm yardım ve desteği sağlayacağız" açıklamasında bulundu.”…
"Çocuk işçiliğinin en önemli zararlarından biri de çocukları sosyal hayatlarından ve eğitimlerinden alıkoymasıdır. Ayrıca çocuklara yaptırılan ağır işler zihinsel ve bedensel gelişimlerini geri dönüşümü olamayacak şekilde etkiliyor. Çocukların eğitimlerinde devam edebilmeleri için daha önce de belirttiğim gibi kapsamlı bir çalışma yapılarak, sosyal destek sağlanarak bu durumu minimuma indirmek için elimizden geleni yapacağız."”(2)
Urfa Barosu her konuda olduğu gibi; bu konuda da duyarlı bir çizgide. Baroyu bu duyarlılık ve gayretlerinden dolayı tebrik ediyorum. Ancak diğer ihlaller ve sorunlarda da olduğu gibi, bu konuda da toplumsal bir bilinç ve eylem olmadıkça köklü bir çözümün olmayacağına dikkat çekmek isterim.
Küresel egemen sistem; sürdürülebilir bir sömürü ağını, sermaye dışındaki –çocuklar da dahil-tüm kesimler üzerinde sürdürmektedir.
“Mülteciler küresel Vahşi Batı'nın atık insanları "dışlanmanın vücut bulmuş halidirler, her yerde dışlanırlar. Yurt niteliğini yitirmiş, sıradan insanların turizm haritalarında olmayan "sahipsiz topraklar" hariç her yerde yersiz yurtsuzdurlar. Bir kez dışlandıktan, dışarıda bırakıldıktan sonra yersiz yurtsuzluklarının ölene dek süremsi için ihtiyaç duyulan tek mekanizma gözetleme kuleleri olan sağlam bir tel örgüdür." (Z. Bauman, Iskarta Hayatlar s:97)”(3)
Dolayısıyla sistematik ve sürdürülebilir bir yoksulluk realitesi var ortada. Bu durum; egemen sermayenin/zenginlerin, kendi lehlerine oluşturdukları bir mekanizma ve küresel çapta işletiliyor. Küresel sermaye ve küresel işleyişin gereği olarak bu problemlerin sürdürülebilir olması gereği vardır. Küresel egemenler ve kurumların, bu sorunları çözmeye yönelik çabaları, bu problemleri çözmeyi değil; kontrol altında tutmayı hedeflemektedir. Zira bu problemlerin çözümlenmesi, küresel zenginler açısından olanaksız değildir ve kaynak sorunu barındırmamaktadır.
Herkesin ortak ve eşit yararlanması gereken yeryüzü kaynaklarının, yanlış ellerde olması, üretim ve emeğin haksız değerlendirilmesi ve adaletsiz bölüşüm sistematiği var oldukça bu tarz sorunlara köklü çözüm arayışları sonuçsuz kalacak, lokal ve geçici çözümlerle, pansuman tedbirlerle oyalanıp duracağız. Bu arada da problemlerin negatif istatistikleri artmaya devam edecektir.
Sonuç olarak; sürdürülebilir bir mültecilik, sürdürülebilir bir okullarda vs yerlerde hapsedilme, sürdürülebilir bir vatansızlık, sürdürülebilir bir açlık/işsizlik/yoksulluk, sürdürülebilir bir savaş durumu/işgal/yaptırım ve dayatmaların hepsi, küresel anlamda sistemselleşmiştir ve planlı bir işleyişe tabi olarak kontrol edilmektedir.
Küresel sermaye sistemini ellerinde bulunduranların dışındakiler/tüm ötekilerin oluşturduğu çoğunlukların, bu bilinçle hareket etme örgütlülüğü oluşturmamalarının en önemli nedenlerinden biri; bu sistematiği/adaletsizliği giderme sürecinde, kendi aralarındaki farklılıkların, bir engel oluşturmadığının idrakinden yoksun olmalarıdır.
Rabbim bizlere, küresel sömürü sistemini/büyük şeytanı, doğru teşhis etme ve o sisteme karşı tepeden tırnağa bir mücadele bilinci ve azmi nasip etsin.
Selam ve dua ile.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum