Kudüs'ün izzetli ve aziz şehitlerine Allah'tan rahmet;yaralılara şifalar diliyorum. Zulüm, tüm insanlığın sorunudur ve hepimizinsorunudur. Kendine insan diyen herkesin.
Masum değiliz hiçbirimiz.
Bugünlere gelmede ve yaşananlarda hepimizin az ya da çokpayı vardır. Kendi adıma, bu utancı peşinen kabul ediyorum, masum değilim.
Şunu biliyorum ki; Kudüs İstanbul’dur, Kudüs Şam’dır, KudüsBağdat’tır, Kudüs Kabil’dir, Kudüs Tahran’dır, Kudüs İslamabat’tır…
İsrail (İsrail devleti), Şam’a saldırdığında da tepkigöstermezsek; Kudüs’e saldırdığında tepki gösteremeyiz.
Son bir haftadır yaşananlar, bu asra damgasını vuranolaylardan sayılacaktır. Tarih bizi yeni bir dönüm noktasına getirmişbulunuyor.
Kudüs üzerinden bize yaşatılan acılar ve utanç dolutablolardan bahsediyorum.
En önemli günlerimizde, en önemli kutsallarımız çiğneniyor,elimizden alınıyor. Bu yıl da Ramazan'a farklı ve daha kuşatıcı bir utançlagiriyoruz: Kudüs’ün tamamının işgali.
Aslında İnsanlığın ilk günüyle başlayan, iyi-kötü,zalim-mazlum, tevhid-şirk mücadelesi devam etmekte ve kıyamete kadar da devamedecektir. Resmin tamamı bundan ibarettir. Her yaşanan olay, bu büyük resminbirer parçasından ibarettir.
Bu ilke açısından bakıldığında, şaşılası bir durum yoktur.Zira sünnetullah tecelli etmektedir.
Önemli bir mevzi kaybettik ama nedenleri iki yönlüdür.Birincisi; mücadelenin devam ediyor olması yani dökülenlere, dönenlere, karşıyageçenlererağmen insanların teslim olmaması, imkana değil; imana göre hareketetmesi, ilkeli ve onurlu davranması, direnmeye ve kendince önemli mevzilerkazanmaya (Suriye, Yemen, Lübnan, Irak gibi) devam etmeleri.
Diğeri ise yaptığımız yanlışlardır. Bu yanlışlar türlütürlüdür ve bu yanlışları yapanların çoğu ‘biz’ görünümlüdür. Bu yanlışlıklarüç kategoride toplanır: Yapılması gerekeni yapmamak, yapılmaması gerekeniyapmak ve üçüncüsü ise direnenlerinyanında olmamak/hatta karşı safta olmak. Bukaraktersiz tayfanın- ki bunlar çoğunluktur- yanlışlarından bahsedip mideleribulandırmak istemiyorum…
Bu sürece gelinceye kadar yapılan yanlışları kişi/toplum vedevlet/kurumlar olarak iki ayakta ele alabiliriz. Ülkeler/yöneticiler İşbirliğiteşkilatları filan, bunlar, etkili ve yapılması gereken adımları atmak yerinekendi halklarını uyutmak ve bu kadarı yapılabilmekte algısına inandırmaklameşguller. Kimisi bir nevi teslimiyet; kimisi de ihanet içerisindeler.
Bugün, Filistin ve diğer coğrafyalarla ilgili planlar, artıkaçıktan ve önceden ilan edilmekte, uygulama takvimi verilmekte ve takvime göreicra edilmektedir. Bundan daha büyük bir zillet yoktur. İsrail’i İsrail yapan,İslam ülkeleridir ve bunda hepimizin payı vardır. Söyleneceklerin söylenmesi,yapılanları örtemez, yapılmayanları yapılmış göstermeye de yetmez, zilleti degidermez. Bu durumlarda, yöneticilerimizi, toplum olarak doğruya sevk etmek,yüksek sesle uyarmak ve ona yardım ve destek vermek için tüm gücümüzükullanmalıyız. Sakın İsrail’i kınamayalım, sakın. Bu zararlı olur. Önce toplumve yönetenler olarak yapılması gerekenleri yapmalıyız hatta sadece bunu yapabilsekbile bu aşamada büyük bir fayda olur ama özellikle yöneticilerimizin yapmasıgerekenler konusunda ısrarcı olunmalı.
Yöneticilerimiz de aynı yöneticiler, İsrail de aynı İsrail.Keşke, koparılmış ve kurtulmakta olduğumuz İsrail’le (İsrail devletiyle) ilişkilereyeniden başlanmasaydı. Bu konuda toplum haklı çıktı.
Şimdi resmi biraz daha yakına getirelim. Küresel güçlerin üçveya dört çatışma/çıkar alanından biri ve en önemlisi olan Ortadoğu’ya bakalım.ABD ve Batı, burada ne yapmak istiyor ve İsrail’in bu resimdeki rolü nedir?Bunu doğru tahlil ettikten sonra kendimize bakalım ve nerede durduğumuzabakalım.
Batının, Ortadoğu’daki en önemli üssü İsrail’dir. İsrail,bir tohumdur ve uzun vadeli bir proje olarak, başarılı bir şekilde yoluna devametmektedir. Bu projenin başarılı olma şansı da İslam ülkelerinin elindedir.Türkiye, bu bağlamda en kilit noktada yer almaktadır. Bu konum, onun üzerindekibaskıyı ve imkanları da arttırmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin alacağı konum,göstereceği tavır, Arap ülkelerinden birinin diğer Arap ülkelerinietkilemesinden daha fazla. Türkiye'nin tavrı, Arap ülkeleri üzerinde çok etkiliolmaktadır hatta domino etkisine sahiptir denebilir.
Toplum olarak bizler ise, olaylar sıcakken tepkilergöstermekte ama Türkiye’nin elini kolunu bağlayan kimlikselniteliğini/kimyasını bozan politikaları konusunda bilinçli tepkilervermemekteyiz.
Bu politikalardan vazgeçilmedikçe bu durum devam edecektir.Oysa, Türkiye, eli güçlü olan büyük bir ülke olduğunu unutmamalıdır.
Bu politikalar ve bulunulan konum nedir?
Şudur: AB süreci ve NATO üyeliği.
Türkiye’nin buralarda işi yok, olmamalı. Buralardan bizehayır gelmedi ve gelmeyecek. Batıya yakın olmak, İsrail’le yakın olmayıgerektiren uluslararası/küresel bir mekanizmaya tabi olmakla bağlantılanmış vebu tezgah, Türkiye gibi, batının hizmet sınıfına koyduğu, ülkeleredayatılmıştır. Bu roller, gerçekten de onur kırıcıdır.
Türkiye, Suriye sürecinin ilk yıllarında da bu bağlamdayanlışa yönlendirildi ve bugün Kudüs’te yaşananlar karşısında etkili olabilme imkanlarıelinden alındı.
Şunu bilmeliyiz ki, İsrail’e yakın olmak, Batı ve ABD’yeyakın olmak, onların, bizi parçalama ve zayıflatma planlarını sadecehızlandıracak ve bizi güvende kılmayacaktır.
Demem o ki; toplum olarak, İsrail’in ne zaman ne yaptığına bakmadanve sürekli ısrarcı olmamız gereken hususlar; yöneticilerimize, bu çıkmazsokaklardan döndürme konusunda destek olmaktır. Bu, sadece Filistinliler için,bölgemizin selameti için değil; kendimiz için de gereklidir. Bu konudamitingler ve benzeri çalışmalar yapılabilir...
Kudüs/Filistin/Ortadoğu’nun küresel ve İşgalci ülkelerdentemizlenmesi kırmızı çizgimiz olmalı, parti üstü olmalı. Dolayısıyla ilktalebimiz; İşgalci, alçak, terörist ve soykırımcı İsrail devletiyle derhalilişkiler kesilmelidir. Bunun mümkün olduğunu ve işe çok yaradığı geçmişdeneyimlerden bilmekteyiz. Toplum olarak, ilk ve en acil şartımız budur.
Büyük resme dönecek olursak: Batı, kendisinin bir aygıtıolan, İsrail’in güvenliğini/hakimiyetini/Büyük İsrail’i; bölgemizde/ evimizdetahkim etmek, bize efendi kılmak için, özellikle son yirmi yıldır, ülkelerimizibir bir işgal etmekte, milyon milyon insanımızı öldürmekte, milyonları evsiz vesakat bırakmakta, göç ettirmekte ve bu sürece, sonuca ulaşana kadar devamedeceğini gizlememektedir.
Bu yol üzerinde Türkiye de var. Ne yaparsa yapsın; masadadeğil; menüde olacağını bilmelidir.
Şimdi Suriye’deler, Irak’talar,Afganistan’dalar,Türkiye’deler.
Kovmalıyız.
Türkiye; Suriye’de; İsrail’in karşısındaki safa geçtiğiniaçıkça ilan edebilir. ABD üslerinin ülkemizden gitmesini isteyebilir.Afganistan’daki askerlerini çekebilir. Başka yolu yok. Bu halkın onuru dahafazla ipotek altında kalmamalı.
Sorun, İsrail’in davranışları değil, haksız/hukuksuzvarlığıdır. Siyonist İsrail devletinin varlığı, utanç olarak bize yetmiyor mu?İsrail'in var olması, bölgemizde olması asla meşru değildir.
Yöneticilerimiz, ABD ve İsrail'le işbirliğini reel politikolarak lanse edenlere inanmamalıdır.
Genel olarak bölgemizin selameti ve Kudüs'te son yaşananolaylarla ilgili olarak, her kurum kendi rolünü doğru oynamalı. Muhalefet,siyasi partiler, STK’lar ve hükümet. Özellikle hükümet, hükümet gibidavranmaktan kaçınmamalı. Söylemler ve eylemler uyumlu olmalı.
Türkiye, tek başına İsrail'i durduracak güce sahip değil. Çünküİsrail, tek başına İsrail’den ibaret değil. İsrail demek; ABD, İngiltere,Fransa, BM, NATO, AB olmak üzere muhtelif ülkeler ve kuruluşlar demek. Üzücü vedüşündürücü olan ise bunların stratejik ortaklarımız olması. Hayret, hepsiİsrail yanlısı; Türkiye yanlısı değil. Dolayısıyla Türkiye, İsrail’e karşıolanlarla beraber olmalı.
Bu da Türkiye'nin, İsrail'le iyi geçinebilmek için değil;komşu ülkelerle ve halklarla sağlıklı ilişkiler kurmaya yönelmesini gereklikılar. Türkiye, bölgedeki batı yanlısı politikalardan, tamamen vazgeçmeden bunusağlayamaz.
İsrail’in küstahça davranışlarının, Türkiye-İsraililişkileriyle orantılı olduğu gibi bir gerçeğin deneyimlerine tanık olmuş birülkenin halkı olarak, eski günlere özlem duyma hakkımızın olduğunu düşünüyorum.
Evet İsrail, suç işliyor, yargılanmalı ama bugünkü reelpolitik ve uluslararası mekanizma ile bu mümkün değil. Ama İsraildurdurulabilir. Bölge ülkeleriyle işbirliği yaparak; Irak'ın, Suriye'nin,Alevilerin, Kürtlerin, Müslümanların, gayrimüslimlerin huzurunu sağladığımızzaman, İsrail’i de durdurmuş oluruz.
Sonuç olarak; bu durumdan çıkış yolu var. Önce doğru imanetmek. İmanla başladı bu dava; tekrar imanla uyanacak uykusundan.
Bu Ramazan daha sıkı tutalım kendimizi, gerçek imana,Kur'an'a yönelelim, farklı olana yönelelim, birbirimize yönelelim ve güvenelim.
Kendimizi, dinimizi, Allah'ı, düşmanımızı, kutsallarımızı,zalimliği, cihadı, onuru, haysiyeti, kimliğimizi, adaleti yeniden yorumlayalım;tavrımızı, duruşumuzu daha ilkesel belirleyelim, daha tavizsiz olalım.
Tutalım kendimizi, tutalım, biraz daha sıkı tutalım.Öfkemizi bilinçle bileyelim, bilgi ve bilinçle donanalım.
Ramazanın, ümmetin uyanışına vesile olmasını diler,hepinizin Ramazanını tebrik ederim.
Sözlerimi, İsrail Rejimi'ne karşı başlatılan ilk intifadanınmimarı olan, 22 Mart 2004 sabahı, Gazze şeridindeki Hay El Sabur'da bulunan bircamiden sabah namazından çıkarken, Ariel Şaron'un talimatıyla apaçihelikopterlerinden bırakılan üç bombayla, yanında bulunan iki oğlu ve yediarkadaşı ile birlikte şehit olan Ahmet Yasin’in, şahadetinden bir yıl önceyazdığı, haykırış ve yalvarışlarla dolu mektubu ile noktalamak istiyorum.
Selam ve dua ile.
"Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Allah'ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!
Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalemtutuyor ne de silah! Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim! Ben kisaçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı veüzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim! Tek isteğim, benim gibiMüslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!
Siz ey Müslümanlar!
Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler! Hâlâ kalplerinizsızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu?Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak? Şereflidirenişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak!Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? Omuzlarımıza el verecek vegözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri,teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı?
Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye;"Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü'min kullarına yardımet!" diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zamanalınlarımızda şu yazılacak:
"Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!"
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımızve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız! Bizdenteslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz bunu yapsak daöleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim! Dilerseniz bizimleolun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın! Dilersenizbize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah'ın, emaneti savsaklayanherkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız!
Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!
Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları! Allah'ım, sanaşikâyette bulunuyorum..!
Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlarakarşı zaafımı sana şikâyet ediyorum. Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim
Rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacakuzaklara mı? Veya düşmana mı?
Allah'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenenhürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmışkadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına sana şikâyettebulunuyorum, sana şikâyette bulunuyorum!
Gücümüz dağıldı... Birliğimiz bozuldu... Yollarımızayrıldı...Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedekiaczini sana şikâyet ediyoruz!”
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum