Dünyayı saran ölümcül virüs salgınının gölgesi altında evlerde bir nevi tutukluluk haline mahkûm kaldığımızdan, yaşanan endişe ve tedirginlikten dolayı hiç bitmeyeceği sanılan mübarek Ramazan her sayılı günler gibi bir çırpıda geçiverdi. Oruçtan kaynaklı açlık, susuzluk ve yorgunluk gibi sıkıntılar unutuldu, tatlı hatıraları ve uhrevi kazanımları kaldı. Ramazanı bir rüya gibi hatırlıyoruz.
Daha da önemlisi Ramazan, insanı diğer tüm canlıların üstüne çıkaran kurumaya yüz tutmuş, susuz kalmış yüce duyguları yeşertti; ahirette birer bahçeye dönüşecek olan fidanları diktirdi. Sakın zıtlık sanmayın; oruç susuzluğu ve açlığı, ahiret bahçelerinin fidanları için su ve gıdadır.
Evet, Ramazan ahiretin fidanlığıdır. Cennet bahçelerine dönüşecek olan bu fidanlar ibadet hazzı, yardımseverlik, şefkat, sevgi, merhamet, kendi kadar başkasını da düşünebilme bilinci, Kur’an düşkünlüğü, peygamber efendimiz (ASV)’ın modelini oluşturduğu kardeşlik bilinci gibi yüce duygulardan oluşmuştur.
“El-insan, ma’lûlün bi’n-nisyân” kuralı, insanın önemli bir özelliğini ifade eder. Yani insan unutkanlıkla müpteladır. Zamanla önemli gördüğü hususlara önem vermemeye başlama ve gevşeme gibi zaafı bulunan bir varlıktır. Çok sevdiği bir yakınını kaybedince acısı taze iken, asla unutamayacağını düşünür. Ama zamanla unutur, acı ateşinin üstü küllenir. Y a da çok sevdiği hasretini çektiği bir sevdiğine kavuşma özleminde iken sevgisinin ilgisinin hep aynı kalacağını düşünür ama ona kavuştuktan bir süre sonra sevgisinin parlaklığı körelmeye başlar. İşte insan böyle kusurları bulunan bir varlıktır.
Rahmet, bereket ve her türlü manevi güzellikleri içinde barındıran ve ahiret fidanlığı olan Ramazanda kullar kendilerini yeniler, hayatta inkılâplar yaşanır. Birçok müslüman kendine çeki düzen verir, artık ibadetlerde ihmaller yapmayacağı konusunda Rabbine söz verir. Ama ne yazık ki, o da insanın unutkanlık ve zaaflarının girdabına kapılır ve bir süre sonra Ramazandan önceki haline döner, sanki Ramazanı yaşamamış ve o yüce duygulara kapılmamış gibi bir duruma düşer.
İşte böyle olumsuzluklara meydan verilmemesi için, Ramazanda edinilen ibadet alışkanlıklarını her gün sürdürmek gerekmektedir. Örneğin Kur’an okumak, yalnız Ramazana mahsus olmayıp her zaman kolaylıkla yapılabilen bir ibadettir. Küçük bir ihmal bu ulvi alışkanlığı kaybettirebilir. Onun içim her gün Kur’an okuma sürdürülmelidir. Farz ibadetlerin zaten terk edilme şansı yoktur; bir kısım nafile ibadetlere de günlük hayatta yer verilmelidir. Bu nafileler farz ibadetler için bir nevi koruyucu bir kılıf ve şeytanın vesveselerine karşı bir kalkan olur. Nafileler tamamen terk edildiği taktirde, farzları terk edebilme, ya da zamanla ihmal etme tehlikesi ortaya çıkar. Bu nedenle müminler buna dikkat etmelidir.
Her müslümanın Ramazanda kazandığı sevaplar gibi bir de elde ettiği Kur’an okumak, dua etmek, farzları, özellikle sabah namazlarını aksatmamak gibi güzel alışkanlıkları ve hasletleri vardır. Bu güzel hasletlerini Ramazandan sonra da bırakmamalıdırlar. Beş vakit farz namazlarını ihmal etmemelidirler. Yoksa, tarlasından bereketli ürün hasat ettikten sonra onu koruyamayıp küçük bir kıvılcımla hepsinin yanması gibi küçük bir ihmal Ramazanda elde edilen kazanımları boşa çıkarabilir. Çünkü Ramazan, aynı zamanda uhrevi bir hasattır; hayırlı amelleri iptal ettiren kıvılcım gibi küçük dikkatsizlikler –Allah korusun– insanı müflis duruma düşürebilir. Uhrevî hasar, virüsten çok daha tehlikelidir. Çünkü virüs en çok kısacık dünya hayatını tehdit ediyor, oysa uhrevî kazanımların kaybedilmesi ebedi hayatı tehdit etmektedir.
Cenab-ı Hak hepimizi ve bütün müminleri dünyevi musibetlerden de, bu tür uhrevi felaketlerden muhafaza buyursun, Ramazandan sonraki hayatımızda da yüce duygularımızın güçlü kalmasını ve hayırlı amellerimizin devamını nasip etsin, âmin.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum