Doğu Türkistan, Müslüman uygur Türklerinin ana yurdu olduğu halde, bugün; Budist ve kafir Çin Devletinin mezalimi altında, hayat memat mücadelesini vermektedirler. Mücadele demek haksızlık olur aslında, çünkü hiçbir imkanları yok. Ne silahları ne de başka bir imkanları var... Var olan her şeyleri de, ellerinden alınmış.
Çin ajanları, uygur Müslümanlarını sürekli takip ve taciz etmekle; onların en mahrem noktalarına/yerlerine kadar bile girebiliyorlar. Peki, bu hakkı nereden veya kimden alıyorlar diye sorulacak olursa, tabi ki zalimliğinden ve hak hukuk tanımamazlığından alıyor. Çünkü başka makul bir cevabı yok. Belkide en çok zulme uğrayan Ümmetin yetimleri, Müslüman uygur Türklerinin şu an içinde bulunduğu durum, maddi kısmının dışında manevi olarak büyük tehlikelerle burun buruna kaldıklarını söylemek, abartılmış olmaz; lakin ellerinden hiçbir şey de gelmiyor.
Namaz yasak, oruç yasak, Kur'an okumak yasak. Uygurlar ait olan bazı lokanta ve benzeri yiyecek satan iş yerlerinde; en az 5 çeşit alkollü içki bulundurmanın mecburi olduğu söylenmektedir. Memur olan bir uygur (memur olan yok denecek kadar az) namaz kılamaz, çiftçi olan Müslüman bir uygur oruç tutamaz, tutmak için direnenlere zorla su içirilmektedir. Tam bir bir zulüm ve vahşet yani. Özellikle son zamanlarda, Çin Devletinin vahşetini anlamak için; binlerce Uygur Müslümanı çeşitli bahanelerle idam, habis ve benzeri cezalara çarptırmak için, evlerinden alınmaları ve her birinin evine, Çinli bir erkek bırakmalarının, ne anlama geldiğini bilmek yeterlidir sanırım...
Son kalenin burcundan isimli eserin yazarı, Alperen Aydın'dan, yaptığım iktibasla; sizi biraz uzaklara götürmek istiyorum: "Çığlık çığlık geliyor sesleri; kilit vurulan camilerden tutsak ezanlar sesleniyor. Gözleri yaşlı binlerce çocuk hıçkırıyor. Duymuyoruz; katılaşmış kalplerimiz, hain nefislerimiz, çıkarlarımız engel buna...
O Doğu Türkistan ki, din ve gönül bağı, ta Devleti âliye'ye kadar uzanır!... Mesla 19 ncu asrın sonlarında, yani Sultan Abdülaziz Han döneminde, Kaşgar'a 1873'te silah, 1875'te bir vapur dolusu mühimmat gönderilir. O zaman Doğu Türkistan devletleri hep Osmanlı'ya bağlılıklarını bildirdiler. Abdülaziz ve Abdülhamid Hanlar adına Doğu Türkistan'da hutbe okutuldu, para bastırıldı. (aynı eser sh,11) Evet, Doğu Türkistan, şimdi yetim ve çaresiz. O Doğu Türkistan ki, Çin zulmünün devam ettiği zamanlarda bile; Osmanlı'nın bayrağını/sancağını duvarlarından indirmedi...
Ama şimdi, iki milyar İslam âleminin gözleri önünde, tam bir asimilasyona, soykırıma, talan ve tecavüze terk edilmiş durumda. Zalim ve gaddar olan Çin devleti, Dünya kamuoyuna; Uygur Müslümanlarının hırsızlık, mafyacılık, eroin, esrar ve benzeri işleri yapmakla itham edip tanıtmaya çalışıyor ki, kendini güya haklı çıkarsın. Halbuki bu düpedüz kuyruklu bir yalandan başka bir şey değildir...
Nedenini size açıklayayım. Şöyle ki, bizzat Doğu Türkistanlı olup, ailesinin ve akrabalarının çoğu hala orada bulunan Müslüman bir Uygur'dan, kulaklarımla şunları dinledim. O Şöyle diyordu: "Yıllardan beri, aniden Uygur çocukları, bölge bölge ortadan kayboluyor ve bir daha hiç haber alınamıyordu... Meğer ki, Çin devletinin ajanları bu çocukları kaçırıyor ve onları farklı bölgelerde tuttup; orada onları kötü her fiile alıştırıyorlarmış. Yaşları biraz tutunca da, onları topluma salıp, hırsızlık ve benzeri işlere zorlanıyorlarmış. Çin polisine yakalandıkları takdirde ise, Uygur Türkü olduklarını söylemeyi daha önce kendilerine öğrettikleri için, Uygur Türkü olduklarını söylüyorlar. Tabi, bu da tamamen bir komplo ve tuzak.
Tabi, hadise öyle bir iki kişilik bir sayıyla sınırlı değil, bu yöntemle belki yüzlerce Uygur Türkü'nün çocuklarını kaçırmış ve söz konusu şekilde eğitip sokaklara salmışlar/sanıyorlar... Eh, minareyi çalan kılıfını uydurur misalinde olduğu gibi, Doğu Türkistan da Uygur Türk'üne yapılan zulmü kınayan veya soranlara (gerçi pek soran yok) Çin devletinin dünyaya cevabı şöyle: "Uygurlar hırsızlık, eroin, Esrar, adam bıçaklama, cinayet, tecavüz ve benzeri kötü işlerle uğraştıklarından dolayı, kanunlar gereği onları alıp hapise atmak mecburiyetindeyiz (!) demeye getiriyorlar...
Peki, gerçek söyledikleri gibi midir? Tabi ki, hayır. Gerçek, yukarıda bizzat oranın insanı olan Müslüman bir Uygur Türk'ünden kulaklarımla duyduğum gibidir. Şu anda, Kafir Çin devletinin, Doğu Türkistan Müslümanlarına yapmadığı kötülük, reva görmediği zulüm, tecavüz ve şirretlik kalmamıştır denilse yeridir... Doğu Türkistan nüfusunun çoğu, Müslüman, Sünni ve Hanefi mezhebine mensup olanlardan meydana gelir... Azınlık olarak, Katolik ve Tibet Budizmine mensup olanlar da vardır.
Yüz ölçümü, 1 milyon 828 bin, 418 km. Kare olan Doğu Türkistan'ın 35 milyon nüfusu bulunmaktadır. Fakat, şimdi ne kadar nüfus mevcudu kalmış, onu da pek kimse bilemez. Çünkü Çin devletinin zulmünden kaçan kaçana, zindanlarda katledilenlerin sayısını ancak Allah bilir. Kafir Çin devletinin zulmünü öğrenmek için, Çin devletinin 25 Şubat 1997 de, Doğu Türkistan'ın Gülce şehrinde yaptığı baskınlarda, birçok kazak ve Uygur Müslümanın canice katledilişi; Zalim ve gaddar olan Çin devletinin yapmış olduğu zulmün boyutunu göstermeye yeter de artar da...
İnternette, o günün gazete başlıklarından tutun da birçok makale, dergi, mülakat ve haberlere konu olan Doğu Türkistan, ümmetin kanayan yarası, İslam âleminin de kara karnesidir. Ümmetin yetimi olan Doğu Türkistan, Ümmetin bir parçasıdır, onların acılarının içimizde hissedelim ve piyasada uçuşan yalan yanlış ve kirli haberlere itimad etmeden; oradaki mazlum kardeşlerimiz için, Hiç olmazsa kalpten dua edelim. Son olarak, Müslüman toplumları idare eden yöneticilere; Doğu Türkistan meselesine karşı ilgisiz kalmamaları için çağrıda bulunuyoruz... Eğer, duyarsız ve ilgisiz kaçınırsa; orada daha çok kötü hadiseleri duyacak ve Televizyonlardan seyredeceğiz. Unutmayın, Doğu Türkistan Müslümandır ve Ümmetin bir parçasıdır...
Kırım Kazan heder oldu
Tuna Kafkas beter oldu.
Türkistan'daki neler oldu?
İşitmedi kulağımız. Ziya Gökalp.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum