Ne yapmalı ?” sorusuna gelince...
Şu nokta’dan başlanabilir: Düşüncelerinde ve eylemlerinde,
bu milletin siyasi, dinî, iktisadi, fikrî, vb. tarihî tecrübesini,
ve değerlerini göz-önünde bulundurmayan
hiç kimseyi dikkate ve ciddiye almamak...
İhsan Fazlıoğlu.
Ne yapmalı? Kimler sormamış ki bu soruyu, insanlık tarihi bu soru ve bu soru bağlamında verilen cevapların tarihidir dersek abartmış olmayız her halde. Yazarlar, aydınlar, mütefekkirler, siyasiler, devlet adamları, liderlerden sokaktaki kendi halinde yaşayan vatandaşa kadar bu sorunun peşinde bir yolculuktur tarih. Evet, bu soru yaşadığı hayatı sorun edenlerin, meselesi olanların, toplumun bugününe dair kaygı taşıyanların, yarına dair umutları diri tutmak isteyenlerin sorageldiği soru olarak her zaman var olmuştur. İçinde yaşadığımız halin, hukukun, iktisadın, toplumsal yapının olması gereken noktaya varabilmesi için salt bu sorunun soruluyor olmasının bile kendi başına değerli olduğu muhakkak. Sorunun asaletinin yanında daha asil ve daha önemli olan husus ise bu soruya verilecek cevaplardadır. Zira soruya verilecek cevabın yanlış olması halinin, tam da istenen durumun aksine daha kötüye ve içinden çıkılamaz bir hale hizmet edeceği hususu göz ardı edilmemelidir.
Ne yapmalı? Farabi erdemli toplum diyecektir. İçi boş değildir “Erdemli Toplum” un. Aslolan insanınmutluluğudur, insanın merkezde olması gerekmektedir. İnsanın mutluluğunu, insanın kurtuluşunu esas gaye edinmeyen fikrin bir değeri olmayacaktır. Peki, insan derken nereden bakarak meseleye yaklaşacağız. Jean –Jacoues Rousseau “Toplum Sözleşmesi” ile Avrupa’nın ortasında tahrif edilmiş dinin tahrip ettiği hayatı düzeltmeye dair bir şeyler ortaya koymuş. Fransız devrimiminim belki de fikirsel temellerini atmış. Yasa demiş, yasacı demiş toplum demiş, insan hakları, özgürlük demiş, cumhuriyet demiş ve sonuç olarak bir şeyler ortaya koymuş. Bu argümanlar modern dünyanın sorunları ve sorunların çözümü noktasında bir yol açmıştır. Ancak Rousseau’nun “modern” toplumu açısından ortaya koyduklarını, bulundukları coğrafyaların özelliklerini, toplumsal kodlarını dikkate almadan, kendi “modernleştirilmiş” ülkelerinde kopyala yapıştır mantığıyla uygulamak isteyenlerin; “ne yapmalı” sorusunun peşinde yapmış oldukları yolculuğun sonunda ulaşabildikleri nokta ya da varabilecekleri yer koca bir sükûtu hayal olmuştur/olacaktır.
Evet, ne yapmalı sorusu önemli bir soru, ancak bu sorudan daha önemli olan bu soruya verilen cevapta. Bu soruya cevap verirken hangi noktadan bakacağız meseleye. Kendi meselelerimize, kendi bulunduğumuz noktadan değil de başka noktalardan baktığımız zaman sorunun çözüm yerine çözümsüzlüğe gideceği açıktır.
Bakın işte ekonomik olarak bir krizle karşı karşıyayız ama bizim krizi çözüm noktasında ortaya koyduklarımız ne kadar bizim, burada yaşadığımız sorunlara kendi toplumsal kodlarımızdan hareketle ortaya koyduklarımız ne kadar bize ait, ya da kadın meselesi üzerinden ortaya konan sözde kadını korumaya yönelik politikalar ne kadar derde derman olabiliyor, eğitimin içerisinde bulunmuşolduğu sorunları neden bir türlü çözemiyoruz…
Sorular ve bu sorular karşısındahali pür melalimizi çoğaltabiliriz. Amacımız can sıkmak değil elbette. Ne yapmalı, sorusuna esaslı cevaplar verebilmektir derdimiz. Evet, bu soruyu her birimizin kendine sorarak; mesuliyet anlayışımıza uygun mesuliyeti yüklenerek üzerimize düşen sorumluğumuzu yerine getirmemiz gerekiyor. Farabi’nin “Medinetu’lFazıla”sında ortaya koyduğu faziletli bir toplum için, erdemli insandan başlayarak, erdemli topluma, erdemli şehire ve nihayet erdemli devlete ulaşabilme noktasında bir anlayışa uygun hareket eden anlayışı benimsememiz gerekiyor. Sorun hayatın her alanında karşımıza çıkardığı sorunlara kendi medeniyet anlayışımızdan hareketle ç/öz/üm bulabilme yaklaşımı ortaya koyarak başlamak olacaktır. Bu noktadan sonra ancak Ne yapmalı sorusuna sahih cevaplar üretebileceğiz.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum