Muhterem Kardeşlerim…
10.Mart.2021 Çarşamba gününü 11.Mart.2021 Perşembe gününe bağlayan gece Mirac gecesidir. Resulullah Efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir.
İslam Âleminin, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed'in Allah'ın huzuruna yükseldiği gece olarak kabul ettiği Mirac Kandilini 10.Mart.2021 Çarşamba günü akşamı idrak edeceğiz. Mirac aklın bittiği, imanın başladığı yerdir. Bu mübarek gecenin dünyamızı aydınlatmasını, yüreklerimize ebedi bir diriliş ve sonsuz bir muştu getirmesini diliyoruz. Miraç, bir arınma ve Allah'a yükseliştir. Allah'a yükselmenin yolu heva ve heveslerinden, hırs ve intikam duygularından, öfke ve gazaptan, kibir ve gururdan vazgeçerek Allah'ın yoluna girmektir. Bugün miracın yücelme ve yükselme anlamlarını dikkate alarak bireyin, toplumun ve bütün insanlığın maddi-manevi yükselişi üzerinde yeniden düşünmeliyiz. Bakara suresinin son ayetlerinde Rabbimiz bizlere yüksek sorumluluklarımızı ve zaaflarımızı birlikte hatırlatmaktadır. Her sorumluluk bir emanettir ve emaneti omuzlarında taşıyan her insan, her türlü kin ve öfkeden, haset ve fesattan, gurur ve kibirden uzak durarak bütün insanlara hatta bütün mahlûkata karşı mütevazı ve alçak gönüllü olmak zorundadır. (5 vakit) Namâz kılmak, mi'râc gecesi farz oldu.
Büyük islâm âlimi Abdüllah-ı Dehlevî "rahmetullahi aleyh" Mekâtib-i şerîfe kitâbının 85. mektûbunda buyuruyor ki;
Namâzın kıyâmında, rükü'unda, kavmesinde, celsesinde, secdelerinde ve oturulduğu zemânında, ayrı ayrı, başka başka keyfiyetler, hâller hâsıl olur. Bütün ibâdetler namâz içinde toplanmışdır. Kur'ân-ı kerîm okumak, tesbîh söylemek (ya'nî sübhânallah demek), Resûlullah’a salevât söylemek ve günâhlara istiğfâr etmek ve ihtiyaçları yalnız Allahü Teâlâ’dan istiyerek O’na düâ etmek namâz içinde toplanmışdır. Ağaçlar, otlar, namâzda durur gibi dik duruyorlar. Hayvanlar, rükü' hâlinde, cansızlar da namâzda Ka'de de oturur gibi yere serilmişlerdir. Namâz kılan, bunların ibâdetlerinin hepsini yapmakdadır. Namâz kılmak, Mi'râc Gecesi farz oldu. O gece, mirâc yapmakla şereflenen, Allah’ın sevgili Peygamberine uymağı düşünerek namâz kılan bir Müslüman, O yüce Peygamber gibi, Allahü Teâlâ’ya yaklaşdıran makâmlarda yükselir. Allahü Teâlâ’ya ve Onun Resûlüne karşı edebi takınarak huzûr ile namâz kılanlar, bu mertebelere yükseldiklerini anlarlar. Allahü Teâlâ ve Onun Peygamberi, bu ümmete merhamet ederek, büyük ihsânda bulunmuşlar, namâz kılmağı farz etmişlerdir. Bunun için Rabbimize hamd ve şükür olsun. Onun sevgili Peygamberine salevât ve tehıyyât ve düâlar ederiz. Namâz kılarken hâsıl olan safâ ve huzûr şaşılacak şeydir. Üstâdım Mazher-i Cân-ı Cânân buyurdu ki, “Namâz kılarken, Allahü Teâlâ’yı görmek mümkün değil ise de, görür gibi bir hâl hâsıl olmakdadır.”
Bu hâlin hâsıl olduğunu tesavvuf büyükleri sözbirliği ile bildirmişlerdir. İslâmiyet’in başlangıcında namâz Kudüs’e karşı kılınırdı. Beyt-ül-mukaddese karşı kılmağı bırakıp, İbrâhîm aleyhisselâmın kıblesine dönmek emr olunduğu zemân, Medine’deki Yahudiler kızdılar. “Beyt-ül-mukaddese karşı kılmış olduğunuz namâzlar ne olacak?” dediler. Bekâra sûresinin 143. âyet-i kerîmesi gelerek, “Allahü Teâlâ îmânlarınızı zâyı eylemez” meâlinde buyuruldu. Namâzların karşılıksız kalmıyacakları bildirildi. Namâz, îmân kelimesi ile bildirildi. Bundan anlaşılıyor ki, namâzı sünnete uygun olarak kılmamak, îmânı zâyı etmek olur. Resûlullah efendimiz Sallallahü Teâlâ aleyhi ve sellem, “Gözümün nûru ve lezzeti namâzdadır” buyurdu. Bu Hadîs-i Şerîf, “Allahü Teâlâ namâzda zuhûr ediyor, müşâhede olunuyor. Böylece gözüme râhatlık geliyor” demekdir. Bir Hadîs-i Şerîfde, “Yâ Bilâl radıyallahü Teâlâ anh beni râhatlandır” buyuruldu ki, “Ey Bilâl! Ezân okuyarak ve namâzın ikâmetini söyliyerek, beni râhata kavuşdur” demekdir. Namâzdan başka bir şeyde râhatlık arıyan bir kimse, makbûl değildir. Namâzı zâyi eden, elden kaçıran, başka din işlerini dahâ çok kaçırır.
Kavl-ül-fasl kitabında deniyor ki:
İsra suresinin ilk âyetinde, Allahü Teâlâ, kudret ve azametinden nice acayip işlerden bazılarını göstermek için, Muhammed aleyhisselamı, Mekke'den Kudüs'e götürdüğünü bildiriyor. İsra kelimesi, rüya için kullanılmaz. Uyanık iken, gece yürümek manasına kullanılır. “Sana Mirac’da gösterdiğimiz temaşayı insanlar için bir fitne kıldık” âyetindeki fitne, imtihan demektir. İmtihan ise uyanıkken olur. Peygamber efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamazdı. Hazret-i Ebu Bekir tasdik edip, yüksek derecelere kavuşmazdı. Resulullah’ın, Mekke'den Kudüs'e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan sapık olur. (Bahr)
Birkaç saniyede Mekke'den Kudüs'e götüren Allahü Teâlâ, neden daha uzaklara götüremesin? Allah’ın kudretinden ancak kâfirler şüphe eder.
Allahü Teâlâ cümlemizi namazını kılan, dininin gereğini yerine getiren salih kullarından eylesin. (Amin)
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum