Bilimsel gerçekler ile yaşamın kendisi çoğu zaman çelişkilerle dolu bir durum içerisine girebilmektedir. Bir başka deyişle söylenenler veya "realite" denilerek yapılması istenen bilimsel anlatılar ile uygulamalar arasında farklılıklar oluştuğu zaman, kafa karıştırıcı bir vaziyet alır. Mesela sağlıksız beslenme sonucunda oluşan Obezite hastalığı için bir yandan seferberlik ilan edilirken, öbür yandan bunun tam zıddı olacak faaliyetlerin devam etmesi çelişkidir. Daha geniş izah etmek gerekirse; Obezitenin tanımı ile başlamakta fayda vardır.
Obezite vücutta depo edilen yağ kütlesinin aşırı artması sonucu boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının normal miktarın üstünde çıkmasıdır. Başka bir deyişle aşırı yemek sonucunda biriken yağ miktarının sağlığı bozacak ölçüde vücutta artması olarak da tanımlanabilir. “Yüzyılın belası” dahi denilse yeridir. Bu bela ile mücadele etmek bilimsel çevrelerin ortaya koyacağı kurallar dâhilinde olmalı, ancak bu kurallar kararlılıkla uygulanmalı ve taviz verilmeden gerçekleşmelidir. Başarı beklemek için alınan tedbirlere aykırı girişimler olmamalı ve herkesin üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerekmektedir. Devlet tedbir alırken, halkı etkileme durumunda olan sivil çevrelerin tam tersi işler yapması olmaz. Mesela, bu konuda sağlık bakanlığı tarafından alınan bazı önlemler vardır. Bunların bir seyrini ve dökümünü şu şekilde sıralamak mümkündür:
“2006 yılında İstanbul’da “Avrupa Obezite ile Mücadele Bakanlar Konferansı” düzenlenmiş ve Obezite epidemisi ve çözüm önerileri tartışılmıştır. Konferans sonunda “Avrupa Obezite ile Mücadele Belgesi” imzalanarak obezitenin evrensel bir sağlık problemi olduğuna dikkat çekilmiş, 2006 yılında Obezite, Diyabet ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanlığı kurulmuştur.
Diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de “Obezite (Şişmanlık) ile Mücadele ve Kontrol Programı (2010-2014)” bilimsel ve politik kararlılığın oluşturulması, sektörler arası faaliyetlerin güçlendirilmesi amacıyla hazırlanmıştır. Eylem planında sağlıklı ve kaliteli bir yaşamla birlikte obezitenin önlenmesinin koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında büyük bir önem taşıdığı belirtilmiştir.
Obezite eylem planı kapsamında Sağlık Bakanlığının temel amacı toplumu sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite konusunda bilgilendirmektir. Bu doğrultuda 27 Haziran 2012 tarihinde “Beden Kitle İndeksi” ve “Hareket Et” adlı iki kamu spotu ile “porsiyon küçültme” ve “günde 10.000 adım atıyoruz” başlıklı afiş, bilboard gibi iletişim materyalleriyle tüm yurtta “Obezite Mücadele Hareketi” kampanyası başlamıştır. Kampanya çerçevesinde Muğla‘da 12 Temmuz 2012’de; Gençlik ve Spor Bakanlığı, İl Sağlık Müdürlüğü, Muğla Üniversitesi ve Bakanlığımız desteği ile “Obeziteye karşı 10.000 adım” sloganıyla bir etkinlik düzenlenmiştir.
Aynı zamanda Milli Eğitim Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı gibi Bakanlıklar ve gıda sektörü gibi paydaş kurumlarla işbirliği içinde çalışılması ve tüm yurtta kampanyaların geliştirilerek yapılması planlanmaktadır. Obezite Mücadele Hareketi kapsamında sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite hakkında ayrıntılı bilgi (http://www.sggm.saglik.gov.tr)
Bütün bu çabalar gösterilirken öbür yandan da bu çabaları akim bırakacak faaliyetlerinde var olduğunu ve artarak davam ettiğini görüyoruz. Televizyon başta olmak üzere Kitle iletişim araçları ile yapılan bilinçsiz bazı yayınlar maalesef kaş yapayım derken göz çıkarılmasına sebep olmaktadır. Televizyonun hemen her kanalında gününü birçok zamanını yemek yapma programları ile donatıldığını görüyoruz. İşin asıl tehlikeli yanı ise bu programlarda yapılan yemeklerin tüm insanların gözüne ve dolayısıyla beynine ve midesine büyük bir baskı yaptığı unutularak ve çoğunda sağlıklı olup olmadığı hiçbir öneme bina edilmeden yapılmış olmasıdır.
Televizyon programlarının insan üzerinde bıraktığı etki büyüktür. Bu konuda yapılan araştırmalar bu sonucu ortaya koymaktadır.
“Yale Üniversitesi Gıda Politikası Bölüm Başkanı Dr. Marlene Schwartz, bu programların etkileri üzerinde henüz hiçbir resmi çalışma yapılmadığını ancak kısa vadede izleyen kişinin açlık düzeyini arttırmak gibi genel etkileri olduğunu söylüyor. ‘Zaten program içeriği ne olursa olsun, uzun süre TV izlemek, özellikle çocuklarda obezite problemine yol açıyor” diyor ve şöyle devam ediyor: “ Televizyon karşısında oturarak geçen uzun saatler ve maruz kalınan sağlıksız gıda reklamlarının etkileri konusunda tartışmalar çok yaşandı. Hem çocuklar, hem de yetişkinler üzerinde yapılan araştırmalar gösterdi ki; içeriğinde yemek ya da gıda reklamları olan programları izleyen kişi, önündeki abur cuburu daha hızlı tüketiyor. Teori şudur ki; TV’de herhangi bir gıda görüntüsü olduğunda, bu, zihninizdeki yeme düşüncesini tetikler. Araştırmalara göre, yemek programları sizde yeme arzusu uyandıracak ve diğer programları izlerken de çok daha fazla yemek yemenize yol açacaktır”.(http://www.lezzetyolu.com)
İçeriğinde yemek ya da gıda reklamları olan televizyon programlarının mutlaka kontrol altında tutulması ve ne olursa olsun insanların sağlığının en ön planda olacak şekilde dizayn edilmesi gerekir diye düşünüyorum. İnsanları aşırı yemek tüketimine sevk edecek, fazla ve aşırı yeme içmeyi teşvik edecek programlardan ve reklamlardan vazgeçilmesi gerektiği kanaatindeyim. Mesela sigarayı özendirecek, teşvik edecek sigara içimini ballandırarak anlatan program ve reklamların yapıldığını düşünelim. Bundan sonra ne kadar sigaranın zararlarını anlatan çalışma da yapılırsa boş işlerle uğraşılmış olmaz mı?
Her gün fazla yemeyi teşvik edercesine yapılan tv programları veya reklamları yukarıda zikrettiğim 2006 yılı itibariyle yapılmış bütün proje ve çalışmaların sonuca ulaşmasın engel bir durum oluşturduğu düşüncesindeyim.
Kamu veya özel Kurum ve kuruluşlar obezite ile mücadele programları yaparken, proje üretirken bunun tam tersi reklam ve televizyon, internet vb. çalışmaların yapılması izahı zor çelişkiler ortaya koymaktadır.
Yeme ve içmede aşırılığı teşvik edici program ve reklamlar sadece kişinin hayatına tıbben zarar vermekle kalmaz, canının istediği her şeyden yeme arzu ve isteği oluşturduğundan sosyal açıdan da sıkıntılar oluşturmaktadır. Toplumun bir kısmı açlık çekerken, bir kısmının da her türlü yiyecekten aşırı derecede yemeğe çalışması, sosyal dengesizlik gibi olumsuzlukların oluşmasına yol açmaktadır. Özellikle çocuklar ve gençler bu durumdan ziyadesiyle etkileniyorlar. Çocuk, annesine televizyonda gördüğü bir yemekten istediğinde, o yemeği yapacak veya alacak ekonomik güce sahip olmayan annenin durumu sıkıntılı olur.
İnsanın tek görevinin yemek ve içmekmiş gibi yapılan reklamların ve programların etkisinde kalmamak gerekir. Bediüzzaman said Nursi hazretleri der ki: “insanın nefsi yemek, içmek hususunda keyfemâyeşâ(canının istediği gibi) hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi, hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak, adeta manevî hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o nefse güç gelir, serkeşâne (İsyan edercesine) dizginini eline alır. Daha insan ona binemez; o insana biner.( Ramazan Risalesi)
Afiyette kalın
[email protected]
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum