Toplum olarak şiddeti neredeyse kanıksamışız. Her gündeğişik bir veya birkaç şiddet olayının eksik olmadığı haber bültenlerimizsayesinde şiddetin her çeşidini gözlemliyoruz.
İnsana, hayvana, çocuğa, kadına, yaşlıya uygulanan türlüşiddet çeşitliliğimiz var. Mesela bu hafta içi sadece iki tane örnek verelim.Biri; bebeğini duvara vuran baba…
Diğeri; bir otobüste, engelli bir çocuğa yumruk vetekmelerle şiddet uygulayan (aralarından birinin doktor, diğerinin öğretmenolacağı) dört gencin görüntüleri. Otobüstekilerin müdahale etmemesi ayrı birfacia tabi…
Yine daha dün, hamile çocuk sayısıyla ilgili haberler,toplumdaki zihni yapımızı ve cinsel şiddetin/ihlallerin/sapmaların boyutunu daortaya sermektedir.
Şiddet; bir kişi veya grubun başka bir kişi veya grubagözdağı vermek, üzerinde otorite kurmak, onlara baskı yapmak ve benzeri şekildehaklarını ihlal etmekle sonuçlanan amaçlarla uygulanan her türlü maddi,manevi/psikolojik/cinsel ve benzeri kaba, aşırı ve saldırgan davranışlar olaraktanımlanabilir.
Birine uzun süre bakmak/gözlerini birine dikmek, kuyruktabirinin önüne geçmek, tahrik edici yürüyüş, hal, hareket ve benzeridurumlar/eylemler de şiddet kapsamına girmektedir.
Bu bakımdan şiddeti, sadece fiziksel şiddetle sınırlamakoldukça eksik ve yanlış bir yaklaşımdır denebilir.
Tür ve uygulama alanları oldukça geniş olan şiddete;toplumun her kesiminin, herkesin, her şekilde ve hayatın her safhasındauyguladığı, tanık olduğu veya maruz kaldığı örneklerden söz etmek mümkün.
Şiddet çeşitlerine değinmeden şu gerçeği belirtmekte yararvar. Şiddetin temelinde haksızlık yatmaktadır ve bir toplumdaki şiddet haritasıo toplumun yönetim ve toplumsal yapısı ile direkt ilişkilidir. Yani genel anlamda süreklilik arz edenşiddetin kaynağı devlettir. Toplumyapısı/kültürü, devletin adil ve baskıcı olup olmadığı, toplumun sınıflılığıgibi ana nedenlerin yanında; dinin yanlış yorumlanması ve suistimal edilmesigibi bahaneler, kültürel/kimliksel/yapısal nedenler gibi etkenler de önemlinedenlerden sayılabilir.
Yanlış bir erkek egemen toplum yapısı, şiddetisürdürülebilir hale getirmekte ve aile içi şiddeti/özellikle çocuk ve kadınayönelik şiddeti normalize etmektedir.
Şiddetin, bireysel ve toplumsal olmak üzere iki yüzü vardır.Dolayısıyla bu iki yüz birbiriyle etkileşim halinde ve orantılıdır denebilir.Kişisel olarak, yaratılışı itibariyle insanın şiddet eğilimli olduğugerçeğinden söz etmek mümkün. Ancak bunun pratik ve klinik olarak ortayaçıkmasında; düşünme biçimi/zihinsel yapı, toplumsal nedenler ve eğitim gibiunsurlar rol oynamaktadır.
Öfke kontrolü yetersizliği, şiddetin özendirilmesi, yeterli,iyi ve doğru eğitim alamama, caydırıcı müeyyidelerin olmaması gibi hususlar,kişideki bu doğal şiddet eğiliminin/öfkenin yanlış yönlendirilmesine ve kontroledilememesine yol açmaktadır. Kısacası, zihinsel/duygusal eğitimin yetersizolması, kişiyi kendi doğasıyla/vahşi/eğitilmemiş/yönsüz eğilimleriyle baş başabırakır.
Diğeri ise şiddetin toplumsal yönü/yüzüdür. Demin değindiğimizgibi, bu iki yön birbiriyle orantılıdır ve bir denge gerektirmektedir.Dolayısıyla, şiddet konusunda yapılacakların tümü; bu iki unsurun sağlıklı birdengeye/çizgiye oturtulmasını gerektirir.
Toplumun, kendini tanımlama ve yapısını oluşturmada şiddetve adalet dengesi sağlıksız ise; o toplumda şiddet yaygın olur. Örneğin; devletsınıflı bir toplum yapısı öneriyor, bu yönde politikalar uyguluyor, orantısızgüç kullanıyor, işkence yapıyor, şiddet içeren söylemler kullanıyor, yolsuzulukve ayrım yapıyor, ötekileştiriyor, kamplaştırıyor, adaletin/hukukun üstünlüğüilkesini uygulamıyor, medyanın şiddeti özendirici uygulamalarına sessizkalıyor, çete ve mafya gibi hukuk dışı yapılara göz yumuyor, vatandaşının temelhaklarına karşı duyarsız ise o toplumda; fiziksel, ekonomik, psikolojik vecinsel şiddet ön planda ve yaygın olur.
Şiddete maruz kalma noktasında dezavantajlı gruplaragelince; çocuklar, kadınlar, göçmenler, yaşlılar, engelliler, sokaktaçalışmak/yaşamak zorunda olan çocuklar, yoksullar, evsizler, yurt, huzur evi vecezaevi gibi yerlerde bulunanlar ile öğrenci, öğretmen ve sağlık personellerigibi kimi statü ve meslek sahibi kesimleri ilk etapta saymak mümkün.
Şiddetin temelinde; hukuksuzluk ve insan hakları ihlalivardır.
Şiddete maruz kalmak; kişilerde ruhsal travmalar vesarsıntılara yol açtığı gibi; gereken tepkiyi verememek de çoğu kez daha fazlayaralayıcı olmaktadır. Bu noktada, toplumun veya hukukun şiddete uğrayankişilere yönelik adaleti gerçekleştirememe yani toplum vicdanını rahatlatacakmüeyyideler veya caydırıcı cezalar verememesi de yine hem şiddete maruz kalanhem de toplumda şiddete yönelik olumsuz etkiler ortaya çıkarmaktadır.
Bu bakımdan hem toplumsal olarak şiddete karşı toleranssızolma bilincini pratikte de görebilmemiz hem de devletin her türlü şiddete karşıtoplumsal vicdanı rahatlatıcı politikalar uygulaması gerekliliği öncelikliolmalıdır.
Bu bağlamda iyi hal indirimi gibi cezai indirimlerkesinlikle uygulanmamalıdır.
Diğer bir husus ise; şiddetle büyüyen ve sürekli şiddetemaruz kalan insanların da daha sonra şiddet uygulamaya yatkın olmaları gerçeğidir.Bu da toplumda şiddetin sürdürülebilirliği gibi bir şiddet döngüsüoluşturmaktadır.
Duyarlılık, görevdir ve zorunludur.
Şiddete maruz kalındığında; fert ve toplum olarak toleransgöstermemek gibi bir reflekse sahip olmalıyız. Böyle bir tanıklık durumunda,duyarsız kalmamız ahlaki ve vicdani değildir. Usulüne uygun davranarak şiddetiönlemeye çalışmalı, yapamıyorsak yetkililerden, çevreden yardım talepetmeliyiz.
Şiddetin türleri.
Şiddeti, sadece fiziksel şiddet olarak kabul etmemiz eksikve yanlış olur. Efelenerek yürümekten tutun, herhangi bir kuyrukta birininönüne geçmeye; (belki de bunun temeli, okul kantininde arkadaşının sırasınıveya kalemini gasp etmesi olabilir), birini, rahatsız edecek derecede vesüreyle bakışlarıyla rahatsız etmekten tutun, bağırarak konuşmaya kadaraklımıza gelemeyecek daha bir yığın davranış (ki bunların çoğunu önemsemeyiz)şiddet kapsamında yer almaktadır. Hatta politikacıların sert söylemleri bileşiddet kapsamında sayılabilir.
Şiddeti dışlayan geniş katılımlı bir çalışma yapılmalıdır.Bu konuda; baro/hukukçular, insan hakları aktivistleri/kurumları, RTÜK,Diyanet, üniversiteler/akademisyenler, psikoloji ve psikiyatri uzmanları,imamlar, muhtarlar/yerel yöneticiler, felsefeciler, güvenlik güçlerimensupları, sosyal politika uzmanları ve sahada çalışanlar, toplumun farklı etnik kültürel vs.kesimlerinden temsilciler, siyasetçiler, öğrenciler, çocuklar, işsizler,çeşitli meslek gruplarının temsilcileri, kimi odalar, kadın örgütleri, işçiler,memurlar, mahkumlar ve mahkum ailelerinden ve daha sayamadığımız genişkatılımlı, geniş tabanlı bir çalışma grubu ile bir çalıştay düzenlenmesidüşünülebilir.
Bu çalıştay; ülkemizin şiddet haritasının çıkarmalı,şiddetin neden ve sonuçlarını kapsayan sonuçlara odaklanmalı, şiddeti önlemeyeyönelik öneriler geliştirmeli, şiddet konusunda nasıldavranılması/davranılmaması gerektiği gibi yöntemsel sonuçlar oluşturmalı,şiddetle ilgili deneyimler ve yeni yaklaşımlara ulaşmalıdır.
Bu çalıştay; kapsamlı bir politika oluşturabilmek için; uygunverileri ve deneyimleri içeren, uygun yöntem ve öneriler sunan bir veri tabanıve aynı zamanda şiddet konusunda sağlıklı bir politika oluşturabilmek içineğitim, sağlık, ekonomik ve adli alanlar gibi önemli zeminler başta olmak üzeregeniş tabanlı bir zemin oluşturmalıdır.
Kısacası bu çalıştay; ferdi ve toplumsal şiddete götürennedenleri doğru tespit etmeli ve önlenmesine yönelik sağlıklı çözümseçeneklerini belirleyen bir rapor hazırlamalı ve bu yönde bir ülkepolitikası/toplum politikası oluşturmaya katkı sunmalıdır.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum