“Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar? (Münafikun/4) Prof. Ali özek ve Hayreddin Karaman’ın da içlerinde bulunduğu bir heyet, yukarıdaki ayetin Mealine şöyle bir dipnot düşmüşler: “Tasdik ettiklerini dilleriyle söyledikleri halde, kalpleriyle inkâr eden, böylece söyledikleri inançlarının aksi olan münafıkların cüsseli, iri yarı ve yakışıklı kişiler olduğu belirtmekle, münafıkların reisi, Abdullah b. Übbey, Muğis b.Kays ve Cedb b. Kaysa işaret edilmiştir.
Gerçekten bunlar gösterişli vücutlarıyla Hz. Peygamber’in (s.a.v) meclisine gelir, duvara dayanır, fasih ve tesirli konuşmalar yaparlardı. Bunlar bu tutum ve davranışlarıyla elbise giydirilmiş kütüklere veya duvara dayatılmış kerestelere benzetilmişlerdir. Kalıplar var, fakat kalp ve idrakleri yoktur, ikiyüzlülüklerinden dolayı çok korkaktırlar. Buna rağmen onlar en tehlikeli düşman bilinmelidirler…
Evet, onlar Allah’ın vermiş olduğu akıl nimetini, kötülük, şer, fitne ve fesat için kullandılar! Kalıp ve endamları insanların gözlerini kamaştırdı; hitabet ve belagatte mahir idiler, lakin onlar bir türlü boş kafalarından ve loş olan niyetlerinden vaz geçmediler. Kütük gibi yaslanmışlardı duvarlara, sözlerini güzelleştirmek için büyük çaba ve emek sarf etmişlerdi; karşılarındakiinsanları ikna etmek için. İyi giyinip, karizmalarını dillere (!) destan yapmak için çırpınıp duruyorlardı. Herkes onlara bakmalı, onları konuşmalı, onlardan söz etmeli ve onları dinlemeliydi. Kalıplarına çok önem verir, hiçbir masraftan kaçınmazlardı…
Şimdi yaptığınız şirretlik bak neye mal oldu size,ey ibn-i Selül? Sen ve ekibin kalıpve endamınızla tüm sermayenizi tüketirken; yanı başınızda, İmanın nuruyla aydınlık yarınların temellerini yükseltenyiğit,İslam davasının fedaileri olan Mücahitler yetişti Medine’de.Ama siz Medine’nin medeniyetinden, edebiyatın edebinden; nurun huzmelerinden nasiplenmek istemediniz… Caka ve kibir, onların vaz geçilmezi, tepeden bakma başa kakma onların ahlak ’tan bi-nasip mizaçlarıydı! Dost görünüp, düşmanca yaklaşırlardı, hem dün hem bu gün, hem de yarın adına! Her şeyin en güzeline kendilerini layık görür, en düzgün ve edebi (!) sözü konuşmak onların sanat ve maharetiydi, yani öyle bilir ve inanırlardı.Günümüzün modern dünyasında, bazı çevrelerin hala aynıfikirleri ihya etmeye çalıştıkları gibi! Peki, değişen ne?“Hükmün hususi olması, umumi olmasına mani teşkil etmez” kaidesi gereğince; aynı yolun yolcuları hala yok mudur?
“Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz” nebevi uyarı ve nasihatine rağmen; zorlaştırmanın ve nefret ettirmenin cephesini oluşturup durdular, durmaktadırlar… Su içtikleri çeşmenin oluğunu kırıp, yemek yedikleri sofraya bıçak çaldılar, hala çalmıyorlar mı? Korkak ve ikiyüzlü oldukları için, hiçbir zaman insanca bir duruş sergileyemediler… Acizlik, casusluk, fitnecilik, yalan haber yaygaracılığı ve iffetli insanlara iftira atmak ise; onların olmazsa olmazıydı, hala değil mi?
Söz ve ahitlerine sadık kalmaz, gülmeleri kandırmaca, tebessümleri kin ve garez kokardı, hala kokmuyor mu? Kapı komşularının aleyhine dümenler çevirmekten, asılsız haber yaymaktan, insanları ağlatmaktan, toplumda anarşi ve kaos ortamı oluşturmaktan büyük zevk ve mutluluk duymadılar mı, hala duymuyorlar mı? Hem dün, hem bu gün hem de yarın. Çünkü onların ne mizaçları değişti, ne de sinsi kaypak, sahte ve batıl inançları! Bu tiplerin her ne kadar, kalıp ve endamları hoş olsa da; kalp ve fiillerinden, tarih boyunca kin, nefret, husumet, fitne ve düşmanlık kokmuştur, kokmaktadır.
Ve günümüzde, iki kuruşluk bir menfaat için takla atan karaltıların, makam ve mevki sevdasıuğruna yetki ve etki sahiplerinin önünde el pençe divan durup iki büklüm olanların; rüzgârın akışına göre yön değiştirip, kuvvetin olduğu yerde kudret ve şeref (!) Arayanların, dün söyleyip savunduklarını ertesi gün çark edip inkâr edenlerin hala bol olduğu bir toplum ve zaman diliminde yaşamaktayız… Ne kalıpları hoş görünüp kalpleri boş olanların nesli tükendi, ne de onları alkış tufanına tutan sadık tilmizlerinin! Dün nasıl rol yapıp insanları kandırdılarsa, bu gün aynısını yapmakta; yarın da aynı argümanları kullanıp hilelerine devam etmektedirler. Unutmayalım ki, her çağ ve zamanda; “MÜZEBZEBİN” takımının nesli kıyametekadar var olacaktır. Önemli olan, inanç cephesinin saliklerinin onlara karşı uyanık olmalardır. Vesselam. 11 Ekim 2018.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum