Gençlik,insan hayatında en güçlü, en verimli, en duygulu, toplumların geleceği içinumut vadeden bir dönemdir. Bütün toplumların büyükleri ümitlerini gençlerebağlarlar. Peygamberler de, şeytanlar da, Hakkın hizmetkârları da batılınköleleri de gençlerden ümitlenirler, olumlu olumsuz her düşünce, her ideolojigençler üzerinden planlar yapar. Kur’an-ı Kerim, gençlik çağını “Ahsen-itakvim: en güzel suret” kavramıyla ifade etmiştir.
Gençlikçağı, aklın henüz tam kıvamında olgunlaşmaması, yanıltıcı olan nefsanî heves veduyguların ön planda olması nedeniyle şeytanların ağzının suyunu akıtan birdurum oluşturur. Kurdun iştahını çeken koyun gibi şeytanları iştahlandırır.Ancak aklı ve kalbindeki imanı nefsine hâkim olan nefsini dizginleyen gençlerialdatamadıkları için onlardan ümitlerini keserler. Hak ve batıl mücadelesindebatılın ümidini kestiği herkes Hakkın ümididir.
Yaklaşıkkırk yıllık gözlemlerimle bir eğitimci olarak gençlere yönelik gittikçe azalanbir ümit oranı ile karşı karşıya olduğumuzu görüyorum. Elbette hakkın tarafındaümit vadeden gençlerimiz vardır, onları tenzih ederim ama gençlerle ilgiliolarak hak ehlinin beklentilerine cevap vermeyen, ümit kırıcı tavır vedurumların arttığı da bir gerçektir.
EskidenŞanlıurfalılar, öğrenciler için “okul okumak” tabiri kullanırdı. Okuldakigeçlerimizin önemli bir kısmının okumadıklarını görüyorum. Yani artık “okulagidip okumamak” şekline dönüşmüştür. Oysa okul, okumak içindir. Bu durumcamiye gidip orada ibadet etmemek, eğlenceli vakit geçirmek gibidir. Yahuthayırlı gecelerde uyumayıp eğlence, boş lakırdı ile ve durmadan çerez tüketereksabahlamaya benzer.
Gençlikleilgili tehlike sinyalleri birkaç yıldır artmaya başladı. Dinî ve din kaynaklıtoplum değerlerini tanımayan; alabildiğine uyuşuk ve tembel; rahata, yemeğe,çerez tüketmeye ve eğlenceye düşkün; yaşlılar gibi halinden bezmiş, bir kataçıkmak için bile dakikalarca asansör beklemekten usanmayan; toplu taşımaaraçlarında yaşlılara yer vermekten kaçınan bir gençlik ne yazık ki toplumungeleceği adına ümit vermiyor. Kitap okumayan, sosyal medyadaki geyikliklerdenbaşka bir şeye ilgi duymayan, okuyanların da okul kitaplarından başka kitapokumadığı, büyüklerine karşı edepten ve adâb-ı muaşeretten yoksun, kaba söz vetavırları rahatsız edici, gece yarılarına kadar parklarda çerez tüketmeklemeşgul bir gençlik sadece şeytan ve avanesini iştahlandırmaktadır. Bununkarşısında çaresiz kalan ve hak için titreyen yürekler hüzünlenmektedir.
Allah’aabd olmayan bir gençlik, mutlaka şeytanın ve terörist şebekelerin askeriolacaktır. Çünkü tarladaki ekinlere usulünce bakım ve hizmet yapılmaz, yabancıotlardan ayıklanmazsa mutlaka dikenler gürleşecek, ekinleri boğacak ve sonuçtayılan, çıyan, akrep gibi yaratıkların yuvası haline gelecektir. Gençlik de verimlibir tarla gibidir. Vahye dayalı aklın ışığında hak ve hakikat tohumlarınınyeşerip büyümesi için çabalamak gerekir, yoksa yayından bile geçilemeyen birdiken tarlasına dönüşecektir.
Yavaşilerleyen bu nedenle de umursanmayan bir yangın gibi gittikçe tüm İslamcoğrafyasına yayılan idealsiz gençlik, toplumu tehdit etmektedir. İnsanın inançdeğerleri, bütün hayatının yol haritasını çizen bir ana hedef oluşturur. İştebu ana hedefe “ideal” denir. Kişinin ideali doğrultusunda düşüncelerindensüzülen bir dünya görüşü şekillenir. Bu kavram, anlam benzerliği itibariyleArapçadaki “adl” kelimesinden gelmiş olabileceği söylenebilir.
Hayatıyaratan ve yol haritasını çizen Allah’tır. “Adl” isminin de sahibidir. Buitibarla her müminin ideali, yalnızca “Allah’ın rızası”na kavuşmaktır.
Herkesinmutlaka bir ideali vardır. Ancak inanç farklıkları, ideallerin de farklıolmasına yol açmıştır. İdeali olmayanın ideali kendisidir. Yalnız kendiçıkarlarını düşünür, her şeyi kendisi için bilir, her şeye yalnız kendisi içindeğer verir. Bu ise çok tehlikelidir. Çünkü böyle bir kimse, kendisinden başkabüyük tanımaz ki sözünü dinlesin. Kendi hevâsını ilah edinir. Kur’an-ı Kerim, “Heveslerini ilah edinen kimseyi gördün mü? Sen mi onavekil olacaksın?” (Furkan, 43.) ayetiylebuna dikkat çekmektedir.
Kendini ilah kabul eden kimse, yalnızca kendisinin hizmetkârıolur, üstünlük taslayarak ve bazı programlar yaparak zamanla etrafında birtopluluk oluşturur, kendisi onların ideali olur. Aslında bütün yaptıklarıgerçek süsü verilmiş illüzyonlardır. Toplumun gücü eline geçince de zalimce birceberut çabasıyla karşı çıkanları sindirir. İşte Firavunluk böyle ortayaçıkmıştır. Kur’an, kendini ilahlaştıran zalimleri temsilen Firavun’u anlatmış,insanlığı firavunlara karşı dikkatli olmaya çağırmıştır. Üç bin yıl önceyaşamış Firavun Ramses ile günümüzde Firavunlaşan insanlar arasında yaşamayrıntıları dışında hiç bir fark yoktur. Her ikisi de şeytanın, insan üzerindeyapabileceği en büyük idealidir. Bir toplum liderinin ideali kendisi ise, bütüntoplumu felaket ve helakete götürür.
Kendi çıkarı dışında bir ideali olan, yanlış olsa da odüzelebilir, hakkı bulabilir. Çünkü içindeki Hak saikasıyla “hak zannıyla” oyanlış ideale saplanmıştır. Ama yalnızca kendi çıkarını ideal edinen şahısdüzelmez, hakkı göremez. Enaniyet duygusundan doğan hırs, tüm düşüncesini, akılve kalbini kapladığı için, başka bir şey düşünmesine fırsat vermez. Bu nedenleEbu Cehil, hakkı bulamamıştır. Onun ilahı kendi hevâ ve çıkarlarıydı. Peygamber(ASV) Ebu Cehil için, “O, bu ümmetin firavunuydu.” buyurmuştur. (Buhari,Meğâzî, 12.)Oysaİslam’dan önce onunla aynı hayatı yaşayan Hz. Ömer (RA), hakkı bulmuş ve yücebir makama erişmiştir. Çünkü Hz. Ömer, Allah zannettiği mevhum şeyleri ilahedinmişti, bunun yanlış olduğunu fark edince Allah’ı buldu, hak ve hakikatakavuştu.
Fitne ve fesadın, tüyler ürperten şeytani tuzakların çoğaldığıgünümüzde ne yazık ki gençlerimizi saran “idealsizlik” tehlikesi hızlayayılmaktadır. Bu da zorunlu olarak “nefsinin heveslerini ilah edinme”fitnesini doğuruyor. Kendi nefsinden başka büyük tanımama idealiningençliğimize bulaşmış olduğunu görüyoruz. Bu nedenle, söz dinlemeyen, yalnızcakendi düşüncelerini doğru bilen, nefsanî isteklerini tatminden başka gayretiolmayan bir nesille karşı karşıyayız. Büyüklerini alaya alan, onlardan iğrenenbir gençlik toplumun geleceğini tehdit etmektedir.
İlk eğitimin ailede olduğu gerçeğinden hareketle, çocuklarınözellikle ahlaki eğitimiyle ilgili olarak ailenin büyüklerine görev düştüğügibi, toplum üzerinde söz sahibi olanların da bu tehlikeyi görerek buna karşıtedbir almaları gerekir. Bir neslinböylesine şeytanın kucağına terk edilmesi, toplum büyükleri, yöneticileri vekanaat önderleri için büyük bir vebaldir. Avrupakriterleri değil, sosyal hayatımıza ve kültürümüze uygun olan kendi inancımızınkriterleri esas alınmalıdır.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum