Laf kalabalığı yaparak, haksız iken kendini haklı çıkarmaya çalışan, gürültülü konuşmak suretiyle haklı ve mağdur olanın sesini bastırarak haklıyı haksız duruma düşürmeye çabalayan sahtekâr ve hileci kimselere “şarlatan” denir. Bilir geçinen bilgisiz kimseler için de kullanılır. Şarlatanlık her meslekte, her alanda görülebilir. Haksız iken haklı sayılmak, suçlu iken masum sayılmak yahut hedeflediği ün ve varlığa ulaşmak için hileyle; din, vicdan ve ahlak gibi her türlü değeri yok sayarak, her yolu mubah gören kimseler şarlatan olarak nitelenirler.
Şarlatanlar şeytanın emrine giren, nefsini putlaştıran hak ve hukuk adına tehlikeli kimselerdir. Şarlatanlar iki kısımdır. Bir kısmı rol yaptığının farkında olup hedefine şeytani yolla ulaşmaya çalışırlar. Bu durumları toplumda açığa çıkmadıkça amaçlarına ulaşır ve zamanla haksızlığı kendi hakları kabul ederler. Diğer kısmı da şarlatanlık yaptıklarının bilincinde olmayan ruhen hasta kimselerdir, bir şizofreni türüdür, tedavi edilmeleri gerekir. Her iki tür şarlatanlık da insanlık için tehlikelidir.
Şarlatanlık, toplum psikolojisinde kendine yer bulduğu için faal duruma gelmiştir. Toplumda hassasiyet sahibi olanların, gerçeği basiretle görenlerin azlığı nedeniyle şarlatanlar hedeflerine ulaşabilmektedir. Laf kalabalığıyla sesini yükselterek daha baskın gelmeye çalışanlara aldanmayanlar toplumda ne yazık ki azınlıktadır. Şarlatanın yetenekleşen “haksız durumda iken kendini mağdur gösterme” çabası, toplum psikolojisindeki rikkati, acıma duygusunu istismar etmektedir. Bu şekilde enaniyetten, kibirden uzak durmak adına haklı oldukları halde seslerini yükseltmeyen ve edebinden dolayı karşı bir faaliyete geçmeyen niceleri, toplumda şarlatanlar yüzünden haksız duruma düşürülmüş ve mağdur edilmişlerdir.
Şarlatanların en fazla kullandıkları, edepsizlik, yalan ve iftira gibi enstrümanlardır. Bu yolla aslında zarara uğrattıkları mağdur kişileri susturmakla kalmayıp onu suçlu çıkarırlar. Kendi işledikleri suçları bile mağdurlara yüklemekten çekinmeyecek kadar yalancı ve insafsızlıkta sınır tanımazlar. Atalarımız bu tipleri, “Yavuz hırsız, ev sahibini bastırır.” sözüyle tanımlamışlardır.
Şarlatanlar zekidirler ama zekâlarını şeytanın emrine vermişlerdir. Kendilerini haklı, mağdur ettiklerini de haksız çıkarmak için dil dökmelerini eskiler “cerbeze” kavramıyla ifade etmişlerdir. Cerbezenin işi, yanlışı güzel göstererek hakka ve doğruya galip getirmektir. Bediüzzaman cerbezeyi, “Hakkı batıl, batılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekaya malik olmak” şeklinde tarif eder. (İşaratü’l-İ’caz, s. 46) Diğer bir ifadesi de, “Cerbezenin şe’ni (durumu, yapısı), bir seyyieyi (kötülüğü, günahı) sümbüllendirerek hasenata (iyiliklere, güzelliklere) galip etmektir(üstün hale getrmektir).” Şeklindededir.
Şarlatanların suçlamalarında kullandıkları yollardan biri de farklı zamanlarda, farklı yerlerde, birbirinden uzak şeyleri bir araya getirip demagoji yaparak kusur oluşturmaya çalışmaktır. Niyetleri kötü olduğu için, sürekli kötülük arar, yalnız kusurları görür. Hasım kabul ettiği kimsenin bir kusuruna karşılık yüzlerce iyilik yönleri bulunsa da iyi tarafları görmez, sadece o tek kusuru görür, onu gözünde büyütür. Muhtelif zamanlarda gerçekleşen birbirinden bağımsız bir takım kusurları, aynı zamanda oluşmuş gibi hepsinin birbiriyle ilişkili olduğunu şeytani bir tarzda anlatır. İçini kötülük kapladığı için, siyah bir perde gibi bakışlarını kapatır ve her şeyi kapkara görür.
Şarlatanlar, gerçekleri saptırarak şeytandan ders alan aldatıcı şahıslardır. Yalan ve aldatma temeli üzerinde bulunan bu şeytanî haslet, müminlerin işi olamaz. Zira Peygamber (ASV) “Bizi aldatan, bizden değildir.” buyurmuştur. (Müslim, İman, 164.) Bu hastalığa müptela olan mümin, bir an önce doğruluk yoluna dönerek tövbe etmelidir.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum