Taşralı Âdem, bir köylü çocuğuydu. Yıllarca köyde, kardeşleri ve pederiyle birlikte; hayvancılık ve kısmi ziraat işleriyle hayatını idame etmeye çalıştı. Âdem, köyde ilkokulu zar zor okumuş, beşinci sınıf diplomasını aldıktan sonra, kaydı, koyun çobanlığına yaptırılır pederi tarafından. Fakat Âdem’in gözü hep okumakta…
Peder izin vermez, Âdem ise deruni sevdasından vazgeçmez. Günler ayları, aylar yılları kovalarken/Adem, okurum mutlaka bir gün diyor nede olsa daha erken!. Âdem didinir çabalar okumak aşkına/ Ta ki yıl olur 1989, Âdem basar yirmi beş yaşına. Bir çocuk babası taşralı Âdem/ köyden şehire Hicret etmeyi kafasından çıkarmaz hiçbir dem.
Derken Hicret işi ailecek görüşülür/ Nihai bir karara herkes aynı onayı verir! Yol göründü, menzil Anadolu’da şirin bir şehir/ Mesleği olmayan garip Âdem’in, olursa elinden her iş gelir? Köyden indiler yoğun olan bu kadim Şehir’e/ Âdem, yol bilmez, mesleği yok, tanıdık nerde? Şaşırdı birden bire!. Bir o yana, bir bu yana koşturdu hiç durmadan/ Rahatı yok bu hayat’ın diyor, şayet, bir iş bulmadan.
Muhacir Âdem, taşralı Âdem, mesleksiz Âdem/ Güz mevsimi gelir, Çukurova ver elini, hayat buysa der madem. Kamyon kasalarında onlarca insan, genç, yaşlı ve çocuk/ Gurbet’in hüznü ile gözlerden yaşlar süzülür boncuk boncuk!... Fakat Âdem’in düşü, hülyası, rüyası ve aşkı başka bir sevda/ Erseydim muradıma diyor, ne mal isterdim, ne bağ ne de tarla.
Kış’a doğru yol alır, şehire doğru Adem, evi barkı olmayan bu Şehir’e/ Bir mana alemi tasavvur eder ve teselli bulur bazen bir mısra şiir de!. Yaz, karala diyor, durmadan kendi kendine/ Böylece baş edilir ancak bu düzenle, varılır hedefin bendine… İşportacı Adem, seyyar satıcı Adem, amele Adem ve koşturan baba/ Buldu aradığını hasaneyn medresesinde, Seyda’nın rahlesinde; ey özlediğim hayat diyor: “merhaba!...
Aradığını bulsa da Âdem, bitmez dünyanın bin bir çilesi/ Herkesin gözünde para varken, onun aşkı ise ilim ve insan-ı kâmil olmaktaydı hevesi. Bir ömür boyu çalıştı bunun için/ Tepti nice dünyalıkları elinin tersiyle, muhtaçlık kemirirken her yanını için için!.. İnandığı yoldan sapmadı, bağlandığı değerlerden hiç vazgeçmedi/ Aşkına muhatap olarak, suni dostları asla seçmedi, hiç sevmedi...
Onun gözü hep yükseklerde, paha biçilmez bir zirvede/ Akıl fukarası olanlar bunu ne bilsin, düşmeyince bu şirin derde?. Taşralı Âdem, yol aldı inandığı menzile doğru emin adımlarla/ İnanç ve Sabrı, ona muştuladı aydınlık sabahı; göğe yükselen dualarla.
Gitmişti kâbus dolu günler, gelmişti yepyeni vazifeler/ Anlatamadım dedi Âdem, ey gökte asılı amade avizeler. Bu nasıl bir dünya, işleri zor; durağı bir anlık/ Gitmeyin, kaçmayın sevdalarım; bir daha hiç gelmesin zifiri karanlık?!.
İşte taşralı Âdem’in böyle başladı hicreti/ İman+mana ve İnsan+hayat biricik hasreti!... Hasretini hala sinesinde bir köz gibi saklamakta/ Saadet günleri için her gün yeni sayfalar yoklamakta!.. O çevirdikçe ak sayfaları birer birer demet, demet/ Ta uzaklardan gelir bir yüce davet, ve bir masum evet!...
Belki anlaşılmadan yaşadı Âdem, dertli ve davası uğruna böylece/ Hayat bu, bir garip hikâye; bir girift bilmece!.. Ne mal, ne mevki ne de saltanat/ Bu sevda başka bir şey; adı: “Rahman’dan hilkat!” Bilmeyenler ne bilsin gerçek aşkı, bitmeyen derin sevdayı/ Adem anladı ki gerçek hayat, yükseltmekmiş ila’yı kelimetüllahı!.. Gerçek bir hayat hikâyesinde, vuku bulmuş kesitleri, şiirsel olarak sizinle paylaşmak istedim. Tüm Âdemler bu Âdem gibi dirayetli olmayabilir. Öyleyse, fırsat eldeyken; hayatın acımasız cenderesinde çırpınmakta olan nice Âdemlerimizin avazına kulak verip, ellerine uzatalım ellerimizi. (17 Temmuz 2017 Pazartesi günü yazmış olduğum bu mütevazı makaleyi, birkaç düzeltme yapıp; tekrar sizinle paylaşmak istedim.) “Selam ve dua ile. 18.Mayıs.2020/ Pazartesi
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum