Malezya’da düzenlenen Kuala Lumpur Zirvesi, Suudi Arabistan’ı ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nı küplere bindirdi.
İmran Han’ın, Suudi’nin tehdit ve şantajlarından dolayı katılmadığı zirveye, Pakistan, dışişleri bakanı düzeyinde katılmak zorunda kaldı.
Büyük oranda Suud’ un ve dolayısıyla İsrail’in kontrolüne girmiş olan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Genel Sekreteri Yusuf bin Ahmed el-Useymin ise, İslam İşbirliği Teşkilatı dışında zirve veya toplantı düzenlemenin İslam ümmetinin yararına olmadığını savunarak tepki gösterdi.
İİT’nin artık İslam dünyasına umut olmaktan çıktığı bir dönemde ve kendilerine Müslüman diyen ülkelerin bir kısmının İsrail askeri olmasından dolayı Kuala Lumpur Zirvesi, bir heyecan uyandırdı. D8 heyecanını hatırlatan zirve; konjonktürel ve model anlamda da önem taşımaktadır.
Bu zirvede Türkiye’nin de yer alması ise dış politikası açısından ivmenin Avrasya yönünde devam ettiğinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir.
İslam dünyasının yeniden canlandırılması misyonunu yüklenen zirvede; sürdürülebilir kalkınmadan iyi yönetişime, güvenlikten ticarete, teknolojiden kültüre varıncaya dek farklı konularda paneller gerçekleştirilmesi ve ekonominin ağırlıkta olduğu izlenimine rağmen, Körfez cephesini ve batıyı endişelendiren esas nokta ise siyasi potansiyeli. Zira zirvenin bir çekim merkezi olması durumunda, diğer İslam ülkelerinin de ve özellikle halklarının da ilgi ve katılımına yol açabilir. Böyle bir durumda, İsrail’in eli zayıflar ve oluşturmak istediği ‘Müslüman ülkeler de benden yana’ algısı ciddi darbe alabilir.
Türkiye, batının İslam coğrafyasında uyguladığı ekonomik terör ve savaşlarda batıdan yediği darbe ve 15 Temmuz girişimiyle yeni bir dış politika izlemeye başladı. Çöküşte olan Atlantik ve batıdan; yükselmekte olan Avrasya doğru bir dış politikaydı bu.
Yıllarca izlenen denge politikalarının artık uygulanamaz olduğu ve yol ayrımına gelindiği süreçte Türkiye; batıyı karşısına almayan ama doğuya yönelmekten de imtina etmeyen bir çizgiye evrildi.
Bu zirve, günümüz konjonktüründe D8 Zirvesiyle eşdeğer sayılabilir ve Batıyı kızdırdığı bilinmelidir.
Verilen Mesajlar
Malezya Dışişleri Bakanı Seyfeddin Abdullah: "Malezya olarak Kuala Lumpur Zirvesi'ni yapmak istediğimizde bazıları bizi ümmeti bölmekle suçladı fakat bu kişiler diğer ülkelerin bombalanması veya yaptırıma maruz kalmasını onaylıyor. Müslüman ümmetinin içinde bazı küçük ülkelerle alay eden, bazı ülkelere karşı tek taraflı yaptırım uygulayan ve hatta Müslüman ülkeleri bombalayan birtakım ülkeler var. Bu ülkeler süper güçler adına gizli savaşlara bulaşıyor ve başkalarının yararına vekalet savaşları çıkarıyor.
Irkçılık, ırk siyaseti ve üstünlük içeren ideolojilerin Doğu ve Batı'dan yayılması gibi sorunlarla yüzleşiyoruz.”/https://www.sabah.com.tr/dunya/2019/12/20/malezya-disisleri-bakanindan-kuala-lumpur-zirvesine-yonelik-elestirilere-sert-tepki
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank: "Bunlardan ilki bakanlığımız ile Malezya'daki muadil bakanlık arasında bilim ve teknoloji alanlarını kapsayan iş birliği anlaşması. Bu çerçeve sözleşmeyle birlikte ortak Ar-Ge ve tasarım projelerini hayata geçirmeyi, araştırmacıların ülkeler arası değişimini, bilimsel konferanslar, sempozyumlar ve eğitim programları tertip etmeyi amaçlıyoruz. Gerek Türkiye gerekse Malezya önemli bir bilimsel ve teknolojik altyapıya sahip. Yüksek katma değerli üretimi odağımıza alacak, somut projeler kanalıyla iş birliğimizi daha da derinleştireceğiz."https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/kuala-lumpur-zirvesine-savunma-ve-teknoloji-is-birlikleri-damga-vurdu/1680613#
Zirvenin açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşması da oldukça önemli tespit, mesaj ve işaretler taşımaktaydı: "İslam düşmanlığından teröre, tefrikadan bölgemizi kasıp kavuran iç kavgalara, mezhep ve etnik temelli çatışmalara kadar birçok meselemizi özgürce konuşma fırsatı bulacağız. 1,7 milyarlık nüfusuyla dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan Müslüman dünyanın durumunu, imkanlarını, kalkınma potansiyelini ve elbette bu potansiyelin harekete geçmesine engel olan hususları da ele alacağız. Daha güçlü, müreffeh ve ekonomik açıdan bağımsız bir İslam dünyası için fikirlerini bizimle paylaşan ve paylaşacak olan her bir kardeşime şimdiden şükranlarımı sunuyorum.
İslam dünyasını belli aralıklarla aynı çatı altında buluşturan platformların en büyük sıkıntısı uygulama eksikliğidir. Şayet Filistin davasında halen hiçbir mesafe alamamışsak, kaynaklarımızın sömürülmesine mani olamıyorsak, mezhepçilik üzerinden coğrafyamızın lime lime edilmesine 'dur' diyemiyorsak sebebi budur. Yoksa İslam dünyası güçsüz değildir, zayıf değildir, çaresiz asla değildir. Müslümanların kaynak, nüfus ve coğrafi konum bakımından rakipleri ile arasında hiç bir fark yoktur. Hatta tüm bu alanlarda İslam dünyası diğer ülkelere kıyasla çok daha iyi bir durumdadır. Allah'ın bizlere bahşettiği onca imkana, petrole, nüfusa, doğal kaynağa rağmen hala Müslümanların önemli bölümü açlık, kıtlık, fakirlik ve cehaletle boğuşuyorsa hatayı önce kendimizde aramamız gerekiyor. Kur'an-ı Kerim'de bizlere onlarca defa aklımızı kullanmamız emrediliyor. Kendi hatalarımız için başkalarını suçlamak kolaycılık olacaktır. Müslümanlar son 2 asırda ne çekmişse meseleleri ile yüzleşmek yerine kolaycılığa kaçtıkları için çekmiştir. Aldığımız kararları icraata dönüştürebildiğimiz ölçüde değişime de öncülük edeceğimize inanıyorum.
Asya, Avrupa ve Afrika'nın merkezinde bir ülke olarak coğrafyamızda yaşanan hemen her hadiseden en fazla biz etkileniyoruz. Komşumuz Suriye'deki savaştan, zulümden ve terör örgütlerinin baskısından kaçan 3 milyon 700 bin kardeşimize sahip çıkıyoruz. Suriye'den gelenlerin yanı sıra Irak'tan Afganistan'a kadar yüzbinlerce muhacire ensarlık yapıyoruz.
2. Dünya Savaşı'nın galipleri tarafından kendi çıkarlarını korumak gayesi ile kurulan 1,7 milyarlık İslam aleminin kaderini Güvenlik Konseyi Daimi üyesi 5 ülkenin keyfine bırakan sistem artık ömrünü tamamlamıştır.
…Ancak bu dönemde İslam dünyasının sessizliğinden, Müslümanların ataletinden, parçalanmışlığından beslenen çevreleri ise çok ciddi rahatsız ettik. İçerde ve dışarıda Türkiye'yi susturmak, sesini kısmak için iftira, darbe, ekonomik terör dahil her türlü yolu denediler. Allah'a hamdolsun bunların hiçbirisine boyun eğmedik. eğmiyoruz, eğmeyeceğiz.
Onlar üzerimize geldikçe biz daha gür bir sesle 'Dünya 5'ten büyüktür' diyoruz.
İslam ülkeleri küresel petrol rezervlerinin yüzde 59'una, doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 58'ine sahiptir. Ancak buna rağmen 350 milyon kardeşimiz aşırı yoksulluk şartlarında hayatta kalma mücadelesi veriyor.
Az önce izledik yapay zekanın, kuantum bilgisayarlarının, robotik teknolojilerin konuşulduğu bir dönemde ne yazık ki biz enerjimizi iç kavgalarla heba ediyoruz. Yüz milyonlarca Müslüman'ın sorumluluğunu taşıyan liderler olarak hiçbirimizin bu tablodan mutmain olmadığını biliyorum. Ancak biz her zorlukla beraber muhakkak bir kolaylığın olduğunu müjdeleyen bir dinin mensuplarıyız. Biz 'Kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikin' buyuran Peygamberimiz Aleyhissalatu Vesselam'ın ümmetiyiz. Ümitsizliğe kapılmak, yeise düşmek, karamsar olmak bize yakışmaz. Şartlar ne olursa olsun, ne kadar zor olursa olsun alemlerin Rabbi'nden ümit kesilmez.” Kaynak: AA https://www.trthaber.com/haber/gundem/cumhurbaskani-erdogan-islam-dunyasi-gucsuz-zayif-ve-asla-caresiz-degildir-447659.html
İslam dünyasının doların egemenliğinden kurtulması gereğine işaret eden İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İslam dünyasının ABD’nin ekonomik sisteminden kurtulmak için yeni önlemler alması gerektiğini belirtti.
Ruhani: ”Batı dünyası elde ettiği teknolojik gelişme ile kültür, medya ve yaşam şekillerinde batıcılığı dayattı. Bilgi ve iletişim alanlarında geri kalmışlığımızı ortadan kaldıracak ortak işbirlikleri ve İslam dünyasının öncelik edeceği ortak bölgesel ve ulusal şebeke ağları ile birlikte dijital ekonomiye geçiş, sorunlarımıza çözüm olacaktır.
ABD'nin askeri, siyasi ve ekonomik müdahaleleri, İsrail'in her gün Filistin'de işlediği katliamlar ve aşırı fikirler İslam dünyasına yönelik en büyük tehditleridir. Ve bu tehditler bu coğrafyaya yönelik işgalin de önünü açmaktadır.
ABD kendi ekonomik terörünü kullanarak kendi çıkarlarını diğer ülkelere dayatmaktadır. İslam dünyası dolar ve ABD ekonomik sisteminden kurtulmanın yollarını aramalıdır. İslam ülkeleri ekonomik açıdan birbirini tamamlayan özelliğe sahiptir. İslam ülkeleri arasında bankacılık ve mali konularda özel mekanizmalar oluşturulması, karşılıklı ticaretin milli para birimleriyle yapılması, ticaret anlaşmaları imzalanması ve karşılıklı yaptırımların yapılması gibi konular ekonomi uzmanları tarafından ele alınmalıdır.” https://www.milligazete.com.tr/haber/3427937/ruhani-islam-dunyasi-dolar-egemenliginden-kurtulmali
Yazımızın başlığında sorduğumuz sorunun cevabına gelecek olursak;
Zirve; resmi, gidişatı, küresel sömürü sisteminin yapısını ve çözüm yolları bulma konusunda önemli tespitleri ve ilkeleri içermektedir. İlk etapta yapılması gerekenler üzerinde de durulması, küresel sistemin ekonomik dayatma mekanizmalarını etkisizleştirme ve diğer sorunların çözümü için birlik olmanın önemi ve gereğine işaret etmesi; birlikte hareket etmenin çözümün anahtarı olacağı gerçeğini dile getirmesi gibi hususlar oldukça önem arz etmektedir.
Eğer söylenenler yapılır ve esas çıkarlarımızın, ümmetin ve insanlığın adaletli ve barış dolu bir küresel sistemde olduğu gerçeğinden hareketle buna uygun politikalar uygulanırsa; neden olmasın ki?
Neden Kuala Lumpur 2019, yeni D8 ruhunu geri getirmesin ki?
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum