Küresel işgalci terörist ülkelerin daha zayıf olanlara orantısız saldırı politikaları dünyayı gittikçe daha yaşanmaz hale getirmektedir. Bu saldırıların bir hedefi de tehcir ve demografik dizayndır. BOP ve onun uzantıları olan Arap Baharı işgalleri daha planlı, soğukkanlı hale geldi. Ancak Suriye halkının direnci kırılamayınca savaş planlarının gerçekleşmesi uzadı. Haftalar ve aylar içinde işgalin tamamlanacağı tezleri tutmadı…
Mazlum Suriye halkının önemli bir bölümü bu işgalci devletler ve onların terörist saldırıları yüzünden ülkelerini terk etmek durumunda kaldılar. Uzun yıllar başka ülkelerde yaşama tutunmaya çalışmak gibi zor bir durumu Allah kimseye yaşatmasın. Sığındıkları ülkelerde işkence, açlık, istismar, linç, saldırı ve her türlü sıkıntıyla karşılaştılar. Zaman zaman provokatif saldırılara uğradılar ve öldürüldüler. Ciddi bir kayıp da söz konusu.
Bir sığınmacı, mülteci, misafir, göçmen sorunundan ziyade ortada hukuki ve insani bir sorun vardır.
Türkiye’deki geçici koruma altındaki kayıtlı Suriyeli sayısının yaklaşık olarak 3 milyon 690 bin 896 kişi olduğu tahmin ediliyor. Ancak resmi olmayan rakamlar olarak ise 4 veya 5 milyon telaffuzlarına da rastlanmaktadır. Mülteci hakları verilmesi gereken ve sığınmacı veya misafir olarak adlandırılan çatışma/baskı/savaş/saldırı mağduru insan sayısı özellikle bölgemizde olmak üzere tüm dünyada artıyor.
Bu saldırıların elebaşlarından Suudi Arabistan hiçbir Suriyeli’ yi kabul etmezken; batılı işgalciler ise sadece beyin göçü taktiğiyle nitelikli olanlarını aldı ve onlara bir katkı sunmak, haklarını vermek değil; onlardan yararlanmayı esas aldı.
Batı, çıkardığı bu durumun ağır yükü ile Türkiye’ yi bir başına bıraktı. Sığınmacılar, istedikleri ülkelere gidebilmeli, bu hakları ihlal edilmemeli. Batı bu konuda ikiyüzlü politikaları hep uyguladı ve uygulamaya devam etmektedir. Bu, ciddi boyutta bir hak ihlalidir ve batı tarafından uygulanmaktadır.
Halk, insani ve dini duygularla ciddi bir sınav verdi, ekmeğini, aşını hatta işini paylaştı. İşini paylaştı çünkü onları daha ucuza çalıştıranlar kendi vatandaşını işten çıkardı. Tabi zavallı sığınmacının amacı kimseyi işinden etmek değildi…
Afganistan’ da ki son durumla birlikte oradan da bir göçmen akını başlayınca zaten salgın ve diğer nedenlerle yaşanan ekonomik sıkışmışlığın biriktirdiği öfke yeniden Suriyeli sığınmacılara yönelir gibi oldu. Bir belediye başkanının insan hakları hukuk kurallarını hiçe sayarak sarf ettiği nefret söylemiyle bu gündem devam ediyor.
Ülkesinden kaçmış ve bir hakkını kullanarak ülkemize sığınmış ve aslında istediği ülkeye sığınma hakkına sahip olan bu insanlara karşı ‘suyunu elektriğini keselim, aç bırakalım, gitsinler’ tarzındaki bir ifade, hissiyat, söylem, politika, zihniyet iğrenç ve her türlü hukuki ve insani hasletten ve kaideden uzaktır. Bu korkunç bir nefrettir, acil bir sorun olan ruh halidir. Neyse ki sağduyulu halkımız bu zihniyetlerin bu garabetlerin geçirdikleri nöbetlere uymayan bir asalete sahip.
Ülkelerinden kaçan ve hayata tutunmak zorunda kalmış bu insanların siyasi malzeme yapılmaları, onun bunun örselemesi ve öfkesine maruz kalması kim bilir onların iç dünyalarında nasıl bir yıkım meydana getiriyor?
Bu bakış açılarını değiştirmelidir. Yeryüzü tüm insanlarındır ve kimse su, yemek gibi temel haklarının kesilmesiyle tehdit edilemez. Bu ne insani ne ahlakidir. Hele siyasetçiler hele hukukçular bu konuya kesinlikle müdahil olmamalıdır. Tam tersine teskin edici ve yol gösterici olmak konumunda olanların halkı provoke edici söylemlerde bulunmaları korkunç bir durumdur. Sığınmacılardan bir insan için en ağır işte çalışanlar olduğu gibi, durumu biraz daha iyi olanlar veya bir mesleği olduğu için bir miktar para kazanabilenler de vardır. Bunların bir tatil yapması, bir hastanede muayene olması, çocuğunu okula göndermesi, bir işyeri açması, insan içine çıkabilmesi, temel ve insani haklarını kullanmasına, bayramda Suriye’ deki mezarlarını ziyaret etmelerine neden tahammül etmeyiz? Bundan daha doğal ne var ki? Suriye’ de savaş sona erdiğinde elbette dönmek isteyenler Suriye’ ye de dönebilirler, buna hukuk karar verir.
Bayram ziyareti ile Suriye’ de yıkık evlerini, akrabalarını, çadırlardaki, kamplardaki yakınlarını ve mezarları ziyaret etmeleri onlara çok görülüyor ve ‘mademki gidip gelebiliyorlar artık gitsinler’ haksız tepkilerine neden oluyor. Keşke saldırıları ve işgallerini sürdürenler bu mazlum halktan elini çekse de bu komşularımız ülkelerine eskiden olduğu gibi gidip gelebilse ve kendi yurtlarına kavuşsalar ama maalesef henüz o ortam Suriye’ de oluşmuş değil.
Sorumsuz siyasi kesimler veya farklı grupların ve kesimlerin nefret söylemleri ve provokasyonlara uymayarak şimdiye kadar çok iyi bir sınav verdiğimiz söylenebilir. Suriyeli sığınmacı misafirlerimiz, komşularımız hakkında bir yanlışa sürüklenmeyelim. Ekonomik sıkıntılarımızın ve bazı huzursuzluklarımızın asıl nedenleri onlar değildir ve onların ülkelerine gitmeleri savaşın sonuçlanması ile ilgilidir; onlara karşı linç girişimleri değil.
Bu konuda yapılması gereken hiçbir provokasyona ve nefret söylemine itibar etmeden misafirlerimize karşı haksızlık yapma pozisyonuna düşmemek, bu konudaki tuzakların farkında olma, onları siyasi malzeme haline getirip örseleyen siyasi kesimlerin oyunlarına karşı uyanık olmak ve insani ve hukuki konumumuzu sürdürmek, eğer Ensar isek sonuna kadar Ensar olarak kalmak, savaşın/işgalin bitirilmesi yönünde halkların ülke yöneticilerine seslenmeleri, sığınmacılar da dahil bu saldırılarla mağdur edilen tüm insanların zararlarının tanzim edilmesi, ihlal edilen haklarının telafi edilmesi ile ilgili çağrılar ve çabalardır.
Bu konuda sivil inisiyatiflere, hakkaniyetçi siyasetçilere ve vicdanlı tüm kesimlere büyük iş düşmektedir.
Rabbim insani, ahlaki, hukuki değerlerini kaybetmemiş, erdemli ve merhametli toplum olma özelliklerimizi kaybetmeme/çiğnememe direncimizi ve uyanıklığımızı arttırsın. Selam ve dua ile.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum