İnsan, ruh ve bedenden müteşekkil olması itibariyle hem maddi hem manevi bir yapıya sahiptir. Bedeninde oluşan küçük bir yara bile büyük acılar yaşatabilir, tüm vücudu rahatsız edip uykusuz bırakabilir. Manevi açıdan da durum aynıdır. Küçük bir günah, eğer vicdan bozulmamışsa tüm ruhu incitir, rahatsız eder. Kullara yönelik işlenen her bir günah aslında iki günahı mündemiçtir. Birisi, Allah’ın yasağını çiğnemiş olması, diğeri de kulun hakkını gasp etmiş olmasıdır. Bu nedenledir ki, Peygamber (ASV), kul hakkına karşı ümmetini daha dikkatli olmaya davet etmiştir. Ne yazık ki toplumumuzda bir kısım haksızlıkların önemsenmediğini, hatta haksızlık bile sayılmadığını görüyoruz. Çoğu kez “uyanıklık, açıkgözlülük, beceriklilik” türünden marifet sayılıyor. Bu düşüncenin, işlenen o haksızlıklar kadar yanlış olduğu bilinmelidir. Bazı örneklerle konuyu aydınlığa çıkaralım: Halk arasından “kaynak yapmak” olarak söylenen, herhangi bir iş için sıraya girenlerin arasına izinsiz olarak ve sırasını beklemeden karışmak, bekleyenlerin sırasını gasp etmek; bu türden bir haksızlıktır. Aynı şekilde, gece geç vakitte gürültüyle komşuyu rahatsız etmek; uygunsuz park ederek yol geçişini ya da acilen çıkması gereken arabanın çıkışını engellemek; trafikte başkasının öncelik hakkını gasp ederek öne çıkmak gibi birçok davranış önemsenmeyen türden haksızlıklardır. Sınavlarda kopya çekmek de ne yazık ki bir hak gasbıdır. Kopya ile başarılı sayılan ve bunun sonucunda bir işe giren kimse, daha büyük yolsuzluklar yapabilir. Hak konusunda hassasiyetini kaybeden, daha büyük haksızlıklar yapabilir. Kopyasına kendince meşru saydığı bir kılıf bulabildiği gibi yarın yolsuzluklarına da bir kılıf bulabilir. Böylece dikkate alınmayan haksızlıklar, büyük haksızlıkların temelini oluşturur, yolunu açar. İncecik zayıf iplikler bir arada birbirlerine sarılınca kopmaz kalın bir halat haline gelir. Büyük halılar incecik ipliklerden dokunur. Büyük binalar küçük tuğlalardan örülür. Vücudumuz, gözle görülmeyen hücrelerden oluşur. Yine gözle görülmeyen mikroplar, virüsler, insanı yatağa düşürür, hayatını tehdit eder derecede büyük infialler oluşturur. Küçük günahlar, büyük günahların öncüleri, çağrıcılarıdır. Mekruhlar, haramların kapısını aralar. Önemsenmeyen haramlar büyük günahların yolunu yapar. Bu güne kadar haksızlık yapan hiç kimse, tövbe etmek dışında haksız olduğunu kabullenmemiştir. Kendince meşru gerekçeler üreterek haksız olmadığını ortaya koymaya çalışır. Çünkü vicdan –eğer bozulmamışsa– haksızlığa karşı çıkar, içini rahatsız eder. Bu yüzden kişi, çeşitli yorumlar yaparak kendini kandırır ve içini rahatlatır. Bu durum insanda şeytani bir yetenek, bir huy oluşturur. Bundan sonra artık büyük haksızlıklarda da gerekçeli kılıflar bulabilir. Kur’an-ı Kerim, Zilzal suresinde zerre kadar hayrın ve zerre kadar şerrin zayi olmayacağını, mutlaka karşılığını bulacağını haber vermektedir. Bu nedenle hayır olsun şer olsun hiç bir amel küçümsenmemelidir. Haksızlıkları basite almak yerine “haksızlık olduğunun farkında” olunmalı ve kabullenilmelidir. Mağdur ettiği kimseden helallik dilenmeli ve hemen tövbe ve istiğfarla imha edilmelidir. Hatalardan pişmanlık duymak ve ders çıkarmak Allah’tan affı getirdiği gibi, bir daha hataya düşmemenin yolunu da açar. Hataya gerekçe bulmak değil, onu kabullenmek ve tövbe etmek erdemliktir.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum