İnsanların ve toplumların; hayat felsefelerinin, kültürlerinin, değer yargılarının, hayatı anlamlandırma biçimlerinin şekillenmesinde medeniyet anlayışları önemli bir yere sahiptir. Dahası medeniyet düşüncesinden yoksun olan milletlerin ve de bireylerin hayatlarında krizlerin sürgit devam etmesi kaçınılmazdır. Bugün birçok konuda yaşamış olduğumuz sıkıntıların temelinde medeniyet tasavvurumuzun olmaması daha doğru bir şekilde ifade edersek kendi medeniyet anlayışımızdan uzak bir hayat sürüyor oluşumuzdan kaynaklandığını ifade edebiliriz.
Bir topluluğun hayat tarzı, bilgi seviyesi, sanat gücü, maddi ve manevi varlığı ile ilgili vasıflarının bütünü olarak ifadelendirilen medeniyet kavramı, hayatın tamamını kapsayıcı bir özelliğe sahiptir. Ülke olarak kavramla ilgili olarak Tanzimat’tan bu yana bir kafa karışıklığı yaşadığımızı söylersek abartmış olmayız her halde. Cemil Meriç’in ifadesiyle “Kaynaklarından kopan bir intelijansiyanın kaderi, bir mefhum hercümerci içinde boğulmak. Umrandan habersizdik, medeniyete ısınamadık. İnsanlığın tekâmül vetiresini ifade için kendimize lâyık bir kelime bulduk: Uygarlık. Mâzisiz, musikisiz bir hilkat garibesi." Der ve ekler; “Bu, kendi derisinden çıkmak, kendi mukaddeslerini inkâr etmek ve peşin peşin köleliğe razı olmak değil mi? Biz apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız; bambaşka ölçüleri olan, çok daha eski, çok daha asil, çok daha insanca bir medeniyetin."
Uygar olmak adına kendi medeniyet anlayışımıza, kendi düşüncemize, tarihimize, geleneğimize, hayat tasavvurumuza sırtımızı döneli sürekli bir patinaj yaşamaktayız. Sürekli bir kopuşu yaşıyoruz, köksüzlüğümüzü, geleneksizliğimizi, geçmişsizliğimizi kutsuyoruz. “Yer”li yerinde, yerel tamda bize ait kadim kültürü keşfetmek gibi bir derdimiz yok. Çünkü bizden istenen, batılı medeniyet anlayışından hareketle yönümüzü bulacağımız ve gelişmek, kalkınmak modernleşmek medenileşmek için bize sunulanın izinde gitmemiz gerektiğidir.
Kendi aynalarımızı kırıp atmamız, batılının aynasından kendimize bakmamız; muasır medeniyet seviyesine ulaşabilmemiz için kaçınılmaz bir yol olarak sunulmakta. Onların kendi sorunlarının, hastalıklarının çözümünde kullanmış oldukları tüm ilaçların bize de iyi geleceği gibi aşağılık kompleksi ürünü bir düşüncenin ortaya koyduğu durumdan bir yol bulmaya çalışıyoruz. Bu anlayıştan mütevellit bir hayat tarzı, ekonomik yapı, hukuki durum ve sosyal politikalar sadra şifa sunmuyor. Ne zaman kendi aynalarımızdan kendimize bakmak gibi bir tavır koymaya meyletmişsek, medeniyet anlayışımızdan hareketle bir şeyler konuşmaya başlamışsak, bir özümüz olduğundan hareketle söylenecek sözümüz olduğunu ifade etmişsek, “efendi”lerimizin karşısında anlamlandırılamamış olmanın cezasını çekmeye mahkûm bırakılmamız bir vaka olarak karşımızda duruyor.
Medeniyet anlayışımız; insan-insan, insan-doğa ve insan-yaradan ilişkisini bir birbirleri ile uyumlu, birbirlerini tamamlayan unsurlar olarak görür. Buna mukabil içinde yaşadığımız medeniyet, insanın tüm değerlerini ayaklar altına alan, insanı ve doğayı kendisinden fayda elde edilmesi gereken bir bakış açısını zorunlu kılar. İnsan ilişkilerinin ruhsuzlaştığı, hayatın anlam ve derinliğinin ortadan kaybolduğu, insanı bunaltan batı menşeli medeniyet anlayışından ve bu anlayışın ortaya çıkardığı krizlerden çıkabilmenin yolu; doğu ile batı arasında kalmadan bir “üçüncü yol”un mümkün olduğuna inanmaktır. Dünyaya esaslı şeyler söylemenin yolunu, tarihimiz, yani vicdanımız, yani medeniyetimiz sunacaktır. Geçmişin birikimlerinden istifade ederek şimdimizin tesisi geleceğimizin daha aydınlık olmasının yolunu açacaktır. Zihinlerimizi batının işgalinden kurtararak bize ait kavramlarla konuşmak durumundayız.
Ne yapmamız gerektiğini bir medeniyet mütefekkiri, Sezai Karakoç’un ifadeleriyle noktalayalım; İşte İslam medeniyeti bu medeniyetin, hakikati ve insanlık medeniyetinin dolunay hali, en mükemmel ve üstün halidir. Bugün bu medeniyetin tozlarından arınıp silkinip uyanacağını ve tüm insanlığa ışığını yeniden saçacağını söylemek istiyoruz. Ölüm sularında yüzen halimizden kurtuluşun yolu yeni bir düşünce ve idealist bir hayat tarzı benimsenmelidir. Yeni bir bütünleşme ancak medeniyetimizin dirilişiyle olacaktır.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum