Bugün birkaç konuya değineceğim. Malum, öyle bir stil devar.
“Memura Müjde!”
Her zamanki gibi yine bu başlığa bakıp aldananlar olacak. Buiktidar öncesinde kullanılmaya başlanan ve on beş yıldır özellikle hükümetyanlısı medyanın sık kullandığı bir slogan. Özellikle “buçuk”lu zamlardan aylarönce medya sık sık bu sloganı, kimi zaman manşete taşıyarak verir. Memurun,daha almadan eriyecek üç buçuk zammı için kullanılır bu slogan. Utanılmadan mı?Evet evet utanmadan!
Altyapı ve bazı sosyal devlet düzenlemeleri bir kenarabırakarak şöyle söylemek mümkün:
Necmettin Erbakan’ın iktidarda kaldığı kısa bir dönemdensonra, memurlar ekonomik açıdan vahşi bir muameleye tabi tutulmuşlardır.Erbakan iktidardan uzaklaştırıldıktan sonra ne verildiyes hepsi memurunburnundan getirilerek geri alındı hala da verilmedi.
Reel ekonomik verilere göre gayet adaletsiz bir paylaşımınkurbanı edilmiş ve onurlarıyla oynanmıştır memurun, işçinin. Bu açık sömürü,etik olmanın da ötesinde bir zulümdür. Bu yüzden memurlar, onurlarla alayedilen bu “memura müjde” başlıklı haberleri dava ederek, ekonomik haklarınıolmasa bile; kişilik haklarını koruma yoluna gidebilirler.
“Mülakatsız Öğretmen Alımı”
İşte bu iyi haber, umarım doğrudur. Öğretmen alımı ve memuralımı gibi hususular önemlidir. Liyakatın mülakatla ölçülemeyeceğineinananlardanım. Ancak, eğer bir branşta başvuru sayısı fazla ise, bir bilgideğil de, sıralama sınavı tarzında bir sınav yapılabilir. Böylece uzun sürelibelirsiz bekleyişler dönemi kapanır. Üniversiteyi bitirip devlete iş içinbaşvuran bir kişiye belli bir takvim verilmeli, seni falan tarihte alabilirim,sıradasın denmeli veya seni falan tarihe kadar alamayacağım denmeli.
Kişiler KPSS denilen sınava her yıl harıl harıl ve anlamsızşekilde çalışıp, umutsuzca devletin kapısına dayanarak ruh hallerinibozacağına, onların, önünü görmeleri ve gereksiz bir beklenti ile hayatlarızehir edilmemelidir.
Bu Ağustos dönemi öğretmen atamasında, güvenliksoruşturmasını geçen adayların arasından, KPSS puan üstünlüğüne göre 10 binöğretmen atamasının yapılacağı yönündeki haberlerin gerçekleşeceği beklentileriheyecana neden olmuştur..
Sonuç olarak, mülakatın kaldırılması yeterli değildir.Sıralama sistemi de getirilmelidir. Liyakat ise, memurun, işi yaparken ki performansınınadaletli bir değerlendirmesi sonucu puanlandırılabilmeli, yetersizlikleri olanmemur yetiştirilmelidir…
Bir de hükümetinbirkaç gün sonra açıklayacağı söylenen taslakla ilgili gelişmelerin oluşturduğubeklentiler var.
Bu taslağa göre; bir milyon gence iş, emekliye zam ve ucuztatil imkanı, çalışan anneye yarım mesai imkanı, her çalışana kıdem tazminatıverileceği, kamuda görev yapan yaklaşık 720 bin taşeron kadro verileceği,engelli istihdamının teşvik edileceği, prim borcu nedeniyle sağlık hizmetlerindenyararlanamayan esnaf ve ailelerin sağlık hizmetlerinden yararlanmaya devamedebileceği şeklinde devam eden iyileştirmeleri içeren taslağın Bakanlar kuruluimzasına açıldığı söyleniyor.
Taslakta birçok eksik var. Ev hanımlarını çalışan saymamak,memurun kira ve eğitime yönelik artan giderlerinin reel bir çözümebağlanmaması...
Taslağın ne şekilde sonuçlanacağı ve nasıl uygulanacağınıdoğrusu merak etmekteyiz.
“Onur Yürüyüşü”
Önce lgbt, sonralarıi ve + eklendi.
Bu konuda bir tanımlama ve tavrımızın olması gerekir. Bukonudaki şahsi fikrimi iki yıl önce de yazmıştım. Lut kavminin fiillerinin biraşırılık/bozgunculuk olduğunu, kötü bir iş, kötü bir çığır olduğunu, bunuyapanların kötülük yaptıklarını belirtmiştim.
Ancak, konu, bunu yapanlar olmaktan çıkmış, bunu yapmanınmeşru olduğunun kabulünü zorla topluma dayatma boyutuna gelmiştir. Dikkatçekmek istediğim husus işin bu yönü olacak ağırlıkla.
Bizim niye böyle bir meselemiz oldu?
Kan gölüne dönmüş coğrafyamızda, hergün ölümlerleboğuştuğumuz bir ortamda biz, neden küresel egemenlerin evlerimize girişinideğil de; gündemimize soktuğu bukonularda bize dayatılanları konuşuyoruz?
Bu soruların doğru cevabını bulmak önem arz eder.
Bu bayram, küçük bir kız çocuğuna taciz diye ortaya atılanyalan bir haberden dolayı geceyi dışarıda geçiren Diyarbakır’da, iki yıl önce,oğulları dağda öldürülmüş, başları beyaz tülbentli annelerin ellerinetutuşturulmuş lgbt pankartlarına karşı tepkiyi de içeren bir yazı yazmıştım…
Batı, işin Türkiye’nin batı kısmı için endişelenmemektedir.Onun asıl sorunu, bu konuda Kürtleri ifsad etmektir. Bu açıdan Kürtlerin,kimden gelirse gelsin, bu zulüm karşısında taviz vermemesi, laikleşmemesioldukça önem arz eder.
İşin diğer bir boyutu bu “onur” yürüyüşlerinin birkaç yıldırRamazan’a denk gelmesi.
Bir de bunların durmadan, İslam’a küfretmeleri. Geçen yılŞabanlı, Rcepli hakaretleri vardı pankartlarda. Bu yıl ise mesela, “Biz Lut’unkavmiyiz” diye bir pankart var. E zaten biliyoruz da. Bu kışkırtma niye?
Giderek artan bir cüretle karşı karşıyayız.
Alperen Ocaklarının bu yürüyüşe tepkisi oldu, toplumun diğerkesimleri bu konuda, bu konulara girmeyelim havasında da, mesele dallanıpbudaklanmakta. Alperenlerin hassasiyetinin toplumun tamamında karşılıkbulduğuna inanıyorum ancak bu sorunun toplumu birbirine düşürecek yöntemlerleçözülmesini de doğru bulmamaktayım
E hadi bu yıl, durdurdun, ya sonra? toplumda huzursuzluk vebölünme artmadan bu fitnenin bertaraf edilmesi hükümete düşen bir görevdir.
İlle de AB'ye girmemiz için bunu kabul etmemiz gerekiyorsa;girmeyiz.
Şahsen, ortaklıktan daha güçlü, imtiyazlı bir birlikteliğindaha sağlıklı olacağını düşünmekteyim tabii toplum yapımıza karışmamalarışartıyla.
Bu konuya insan hakları boyutunda yaklaşanların da netsesleri yok. Bunun insan hakları boyutunun, bu tezgahı kuranların umurundaolmadığı ortadadır. İnsan hakları ambalajına sarılan her yanlışı doğru kabuletmeliyiz algısı bizi tutsak almamalı. Bu açık bir fitnedir.
Kravatı ve dansı kabul ettikten sonra, bu toplum bunu dakabul eder diyerek, bu fitneyi bize meşru bir işmiş gibi kabul ettirmekistemekteler. Bunu zorla yapmak istemekteler. Bu adaletli bir talep, doğal vefıtri bir talep, hele onurlu bir talep değildir.
Toplumumuzu bozacak, batıya ait olan ve ABD’de bir barbaskını bahane edilerek yaygınlaştırılan bu küresel fitneyi, bize kabulettirmek için bunca baskı ve ısrarın nedeni nedir? Bu fitnenin, yöneticilerimizce derhal sonlandırılmasınınen doğal toplumsal bir talep olduğunu düşünüyorum.
Oysa bu konunun çok zor olduğunu da sanmıyorum. Bu konudabiyolojik ve ruhsal tanılarla çeşitli sonuçlara varılabilir. Eskiden beri bukonuda çok detaylı tasnifler, çalışmalar yapılmış, doğru veya yanlış bazısonuçlara varılmış, bazı hükümler verilmiş. Çözümü bu, sorun buysa…
Meselemiz kimin ne yaptığı değil; kendimizi, kimin ahlaklıolup olmadığını ölçme/karar verme konumunda görmemiz değil, gerçek anlamdacinsiyetle ilgili sorunları olanların haklarını yok saymak, hastalıkları ileilgili tedavi olanaklarını engellemek, ekonomik ve diğer tüm haklarınıellerinden almak, bu durumda olanları toplumdan dışlamak değil; mesele, kiminelinin temiz olduğu veya birilerine taş atma isteği ya da linç kültürünüsavunmak değil; mesele bu tezgahın ve talep biçimlerinin neyi hedeflediği vealeni ahlaksızlığın onore edilmesi talebinin zorla dayatılmasının büyük birküresel fitne olduğunun toplumca bilinmesi ve toplumun bu fitneyi reddetmesigerekliliğidir.
Toplumun, bu konuda iktidardan talebi de; bunu, köşe bucakkaçmadan reddetmesidir. Hem bu vesileyle, AB’nin bize dayattığı zinanın suçolmaktan çıkarılmasından vazgeçilmesi, yasal statüdeki malum “evlerin”kapatılması, tv başta olmak üzere toplumu ifsad eden ve toplumumuzun aileyapısına zarar veren batı tarzı projelerin/yayınların önlenmesi, dinle alayeden kanalların yayınlarına izin verilmemesi ve buna benzer hak ihlallerininçözümüne dayalı kapsamlı politikalar geliştirmesi talebinin yerinde taleplerolduğu unutulmamalıdır.
Ancak sorun bu değil,sorun işin ahlaksızlık boyutunun, tercihe dayalı sapmaların alenileşmesi vetoplumca onurlandırılması gibi bir talebin, özellikle müslüman ümmetinedayatılmasıdır.
Mevcut iktidar bu dayatma karşısında nereye kaçacağınıbilemez halde. Durmadan, toplumumdan tepki gelebilir savunmaları yapmakta.
Mesela bir yandan Osmanlı lafını ağzından düşürmeyenler,tarihsel dayanağının olmadığını umdukları, Kanuni’nin Dansla ilgili FransaKralı Fransuva’ya yazdığı malum mektubu hatırlatanlara surat asmaktalar.
Bu vesileyle Osmanlı’nın böyle bir yönünün de var olduğunuzikretmek zorunda kaldık.
Ancak bu sorunun çözümünde ana ilke, aslında insanidir.Doğayı koruduğumuz gibi, dini, canı, nesli, aileyi, malı, sağlığı koruduğumuzgibi, fıtratı, toplumu da korumak hakkımız vardır ve dünyanın neresinde olursaolsun bir fitne çıktığı zaman onu bertaraf etmek bir erdemdir ve müslüman olsunolmasın insanlığın ortak görevidir.
Bir sonrakiRamazan'da, bu konunun gündemimizden çıkmış olması dileğiyle.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum