Yalın/genel anlamıyla İslamcılık; İslam’ın, hayatın her alanında söz söyleme ve hakim otorite olması gereği, mücadelesi ve fikriyatı olması bakımından İslam’ın kendisini ifade eder ve her Müslüman; bu bağlamda bir İslamcıdır.
Bu yazı; bu kavramların asli, yalın ve genel anlamlarına veya İslamcılığın ta Osmanlı döneminde ortaya çıkışında ki kimi olumlu ve halisane niyetlere bir karşı çıkışı değil; bu adlar ve sıfatlarla/ İslami referanslarla oluşturulan yapılara/algılara ve sapmalara dikkat çekmeyi hedefler.
Dikkatimizden kaçırılan gerçeklere işaret etmek gereği vardır. Bazı büyük/küresel/Emperyalist hedeflerin, İslami kavramlar işlevselleştirerek, nasıl tuzaklara dönüştürüldüğüne tanık olmaktayız.
Siyonist İslam, İslam’ı değil; Siyonizm’in büründüğü bir profili/anlayışı/tuzağı temsil eder. Hedefi; İsrail ve küresel hegemonyaya hizmettir. Küresel Emperyalizmin bir taktiği, bir aparatı, algısı, projesi ve işlevselliğini ifade eder. Siyonist İslam; bir isim değil; sıfattır.
Bu yazı ve yaklaşım; büyük resmin farkında olmadan, kendisinde Siyonist/Siyonist İslam özelliklerinden bir veya birkaçı bulunan herkesi töhmet altına almaz ancak bu projenin elemanı olduğu ve neye hizmet ettiğini bilenleri/tercihini İsrail ve ABD’ den yana yapmış olanları ve İslami/milliyetçi/sünni/mezhepçi/vatansever ve daha bir çok kılıfla kamufle olmuş bir profili/anlayışı ve onun tehlikelerini görünür kılmaya, dikkatlere sunmaya ve onu deşifre etmeye odaklıdır.
Asıl amaçlarını gizleyerek; hedeflerini; masum görünen kimi zaman da milli retoriklerle kamufle ederler. Sanki sıra ona gelmiş gibi, ülkesinin/toplumunun ümmetin lideri olması gereğinden taviz vermez ve bunu dayatırlar veya mezhebi farklılıklardan dolayı kendi toplumuna itaat edilmesi gereğini vurgularlar. Ötekileştirirler, birleştirmezler, bölücüdürler ve uzlaşmazlar. Bölge ülkelerinin güç birliği yapmasını, bu sahte vatansever görünüm ve söylemlerle engellemeye çalışırlar.
İsrail’i meşru görür; onunla mücadeleyi küçümser ve fark ettirmeden veya artık fark ettirerek bu mücadeleye karşı çıkarlar.
İsrail ve ABD ile mücadele edenlere mezhep veya farklı bahanelerle karşı çıkmaları, onları desteklememelerine rağmen; kendileri de özgün bir mücadele ortaya koymazlar hatta mücadele etmezler. Madem mücadele edeni beğenmiyor; kendisi mücadele etse ya. Ama hayır, onu da yapmazlar. Onların sorunu o değil; esasen onlar; Siyonizm’ le mücadeleye karşı oluşlarını, Siyonizm’ le mücadele edenleri ötekileştirerek gizlemeye çalışırlar.
“ İhya Fikri ile Modernizm Arasında Bir Düşünce
“İslâmcılık, XIX-XX. yüzyılda İslâmı bir bütün olarak (inanç, ibadet, ahlâk, felsefe, siyaset, hukuk, eğitim…) ‘yeniden’ hayata hâkim kılmak ve akılcı bir metotla Müslümanları, İslâm dünyasını batı sömürüsünden, zalim ve müstebit yöneticilerden, esaretten, taklitten, hurafelerden kurtarmak, medenileştirmek, birleştirmek ve kalkındırmak uğruna yapılan aktivist ve eklektik yönleri baskın siyasî, fikrî ve ilmî çalışmaların, arayışların bütününü ihtiva eden bir düşünce ve harekettir”.
“İslâmcılık” adlandırmasının tarihi 1913 yılına kadar gidiyor. Aynı yıllarda hem Akif hem de Ziya Gökalp tarafından “İslâmlaşmak”ın da kullanıldığını görüyoruz. Daha geride “İttihad-ı İslâm”, “Vahdet-i İslâmiye”, “Tevhid-i İslâm” (İslâm Birliği, Panislâmizm), “Fikr-i İslâmiyet”, “İslâmiyet politikası/siyaseti”, “İslâmlık meslek-i mahsusu”, “İslâmlık fikri” kullanımları var. Aynı veya yakın anlamda “İhya, Islah, Tecdid, İntibah (uyanış), Necât (kurtuluş)” kavramları da kullanılıyor. Bugün daha ziyade akademik çevrelerde kullanılan hatta bir ders adı olan Çağdaş İslâm Düşüncesi başlığı da muhteva olarak büyük ölçüde İslâmcılığa tekabül etmektedir.” İsmail KARA/ TÜRKİYE’DE İSLÂMCILIK DÜŞÜNCESİ VE HAREKETİ ÜZERİNE BİRKAÇ NOT/ http://www.zeytinburnu.istanbul/images/kultur_yayinlari/50.pdf
Komünizmle Mücadele Retoriği/Ehveni Şer ve Ilımlı İslam
Ilımlı İslam; İslam’ın sadece Allah ve kul arasında olan kısmını kabul edip; diğer alanlardaki tüm talep/düzenleme/iddia ve yetkilerini reddeden; direnme, siyaset, ekonomi, medeni alan ve kamusal tüm alanlardan uzak durulması gerektiğini empoze eden ve küresel egemen/kolonyalist sistem ve uygulamalara itiraz etmeyen bir paradigmayı ifade eder. Halim salim, namazını kılan, orucunu tutan ama suya sabuna dokunmayan bir profili olumlar ve bunu projelendirerek destekler.
Ilımlı Müslüman ise; kendisini Müslüman olarak bilen ama İslam düşmanlarının bir memuru ve onların hedefleri için çalışan ve bir tiptir.
“Ilımlı İslam, İslam ülkelerinde radikal İslami hareketlerle ilişkili istikrarsızlık ve bunun getireceği siyasi sonuçların, Amerikan ve Batı karşıtlığı hareketlerine, güvenlik zafiyetlerine ve olası menfaat kayıplarına sebep olmasının önüne geçmek için ABD düşünce kuruluşlarında geliştirilen modernist, protestan İslam yorumu.[1][2][3][4]
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki düşünce kuruluşları[hangileri?] Ortadoğu'ya komünizm tehdidine karşı öne sürdükleri ve köktendinci İslamcıları destekledikleri Yeşil Kuşak Projesi'ni revize ederek yerine ılımlı İslam'ın desteklenmesi fikrini geliştirdiler. Buna göre ılımlı İslamcı grupların İslam coğrafyasında desteklenmesinin gerekliliği öne sürüldü.[5]” https://tr.wikipedia.org/wiki/Il%C4%B1ml%C4%B1_%C4%B0slam
Bu anlayışın bu gün geldiği nokta ve bu temel üzerine kurulan yapı; Siyonist İslam' dır. Müslümanlara karşı ılımlı değil; gaddar ama batıya ve İsrail' e karşı ılımlıdır, itaatkardır.
Ehven-i Şer kavramı aslında bir fıkıh usulü terimi özelliği de taşımakla beraber hukuk/siyaset ve diğer alanları da kapsayabilen bir kuşatıcılığa da sahiptir. Bazı durumlarda daha hafif olan şerre katlanma veya seçme ruhsatı gibi bir mantıki yöntemi ifade eder. Bu usul, duruma göre değişiklik arz eder. Yani burada, tehlikenin/her iki şerrin yakınlık ve olasılık durumu, hangisinin diğerine göre daha ehven/hafif veya ağır olduğunun değerlendirilmesinin yapılması gibi. Bir de, bu tür durumların tercih ve sonuçları bakımından kişisel ve toplumsal olması durumu….
Osmanlı döneminde de bu husus, mesela Mecelle’ de bile yer almıştır.
“Mecelle’de “Ehven-i Şerreyn (kaçınılmaz iki şerden hafif olanı) ihtiyar olunur” (Mecelle, 29) der. Çünkü iki şerle karşılaşınca—başka alternatif yok ve birinin tercih edilmesi zorunlu ise—hafif olanı işlenerek büyüğünün çaresine bakılır.” (H. Yunus Apaydın, Şamil İslam Ansiklopedisi, 2: 83)” https://www.yeniasya.com.tr/elif/ehven-i-ser-ne-demektir_111110
Genel bir prensip olarak bakıldığında itiraz edilemeyecek gibi görünen ve gayet mantıklı bir esasa dayanan bu yaklaşım; yanlış kullanıldığında ciddi sakıncaları da beraberinde getirebilmektedir. İslam ülkelerinde, İslami olmayan siyasi sistemlerin içine Müslüman toplumu da çekmek amacıyla bu uygulama bir savunma mekanizmasına dönüşmüş ve böylece Müslümanlar, gayri İslami sistemlerin kontrol sahasında/sistem içinde siyaset yapma/parti kurma/hükümet etme ve Komünizm tehlikesi algısıyla ABD/NATOcu –zorunlu olmadığı halde- bir tercihi benimsemiş ve sapma, İslam ülkelerinin, İsrail ile birlik olup Müslüman ülkelere karşı mücadele edebilecek bir paradigma oluşturmalarına zemin hazırlamıştır.
Böylece bu İslamcılar/ehveni şer ciler; demokrasi ve batı kaynaklı/referanslı insan hakları anlayışları ve uluslararası haçlı/Siyonist yapı ve yapılanmaların yanında yer alarak saflarını İslam ve Müslümanlara karşı belirlemiş ve bunları yaparken de küresel sömürü sistemini kabullenmeyen ve ona karşı direnen mazlumları/müslümanları/islami anlayışları karşılarına bile alabilmişlerdir.
Zamanla oluşan algı ile artık bir zorlama ve dayatma olmadan da ABD’ ye bir meftunluk başlamış, öğrenilmiş bir çaresizlik ve aşağılık kompleksi ortaya çıkmıştır.
“Ehveni şer retoriği en etkili argüman ve meşrulaştırıcı slogan olmuştur. La’nın yerine tercih. Ne yazık ki, ehven bile olsa, şer bile olsa üçüncü yol kapalı tutulmuş ve iki yol (Komünizm/Doğu blokuya da Atlantik/NATO/ABD/”ehli kitap”) tercihe konu olmuştur. Ehveni şer olan Atlantik, yapmadığını bırakmamasına rağmen hep ehven olarak kalmış, zihinlerde hep tercih etme zorunluluğumuz olduğu inancı canlı tutulmuştur. Bu “ehven” in en şerli şer odağı olduğu belli olmasına rağmen, bu durum devam etti.” https://www.gazeteipekyol.com/en-kotu-ser-ehveni-ser-makale,12006.html
15 Temmuz’ da darbe yapan irade/mekanizma, Kasım Süleymani suikasti için gösterilen sevinç tepkileri, Irak’ ta, ABD üslerinin kovulması talebiyle yapılan hükümet ve halk birlikteliğini de içeren çabaların/milyonluk gösterinin karartılması gibi tepkilerin ana kodları Siyonist İslam’ kaynaklıdır. Çünkü bu anlayış; Amerikan üslerini değil; ona direnenleri şer/en büyük şer olarak görüyorlar. Onlarla birlikte seviniyor, onlarla birlikte üzülüyorlar, adeta aynı imanı taşıyorlar.
Sıra ile düşürülen Müslüman ülkelerden birine Emperyalistlerce bir saldırı olduğunda; bunun yeterli olmadığını ifade edebiliyorlar.
IŞİD gibi bir anlayışla mücadele edenlere karşı; bize ABD ve İsrail değil; siz daha fazla zarar verdiniz, diyerek IŞİD’in yanında durabiliyorlar.
Oysa IŞİD; ilk ortaya çıktığı gibi sakallı ve sarıklı tipler değil; Siyonist İslam’ın komplike bir aygıtı ve resmidir. Kravatlı olanları, askeri üniformalı olanları, sarıklı olanları, cübbeli olanları, baretli olanları, STK olanları, stratejik araştırma merkezi olanları, anket şirketi olanları, İnsani yardım kuruluşu olanları, arama-kurtarma veya yardımsever kuruluşu olanları, akademisyen olanları, siyasetçi olanları, darbeci olanları, terörist olanları ve hatta kendini İslam’ dan başka referanslarla ifade edenleri de kapsayacak derecede komplikedir ve şekline bakarak değil; söylemi, işlevi ve ana resimde hangi projelere destek veren konumda olduğuna bakarak tespit edilebilir ve değerlendirmeye tabi tutulabilir.
Ilımlı İslam’ın Siyonist İslam’a dönüşmesi ve alenen Müslümanların karşısına; -Siyonizm’ den açıkça taraf olarak çıkmaya evirilmesi gibi- çıktıysa; IŞİD’ in de artık bir örgüt değil; uluslararası bir mekanizma/bir anlayış olarak, nerede nasıl tezahür etmesi gerekiyorsa o olduğu görülmektedir. Ilımlı olması gerektiği yerde ılımlı, radikal olması gereken yerde radikal, medyada bir akademisyen veya gazeteci olarak, ‘fakat ve ama’ lardan sonra İsrail ve Amerika’ nın gücünden ve faziletlerinden söz eden, kimi zaman savaş meydanında algı oluşturmak için mizansen hazırlayan, Müslümanların ise mezhebinden bahsetmek gerekiyorsa mezhebinden söz eden, darbe yapmak, vekaleten savaşmak, suikast yapmak gerekiyorsa da bunu yapan GLADYO tarzı ve kapsam/yöntemler bakımından daha köklü ve daha komplike bir yapılanmayı ifade eder. Yaptıkları en kötü işleri ise İslam adına yaparak İslam’ın adını da kirletmekten geri durmazlar.
‘Işid bitirildi’ algısı oluşturulması gereken yerde bitirildiği algısı oluşturulan; tekrar kullanılacaksa ‘yeniden toparlanıyor’ algısı oluşturulan ve birçok ulusun etkili istihbarat ve elemanlarının görev yaptığı, uzun vadeli bir savaş aygıtı, Siyonist İslam’ ın en etkili uygulayıcısı bir mekanizmadır.
Bu, adı sonradan İD/IŞİD olarak konan bir terörist yığınını ifade etmiyor. IŞİD veya Siyonist İslam; NATO’ nun İslam coğrafyası ve mazlum coğrafyalarda yürüttüğü operasyonların, Büyük İsrail projeleri ve Ortadoğu’ ya hakim olma projelerinin en önemli gücünü ifade ediyor. Ancak Siyonist İslam; IŞİD ile aynı kodlara ve aynı tandansa sahip olmakla beraber; Siyonist İslam, IŞİD’ i de kapsayan daha geniş bir mekanizma ve perspektifi ifade eder.
Bu anlayış; Müslüman ülkelerde; ABD ve İsrail’ i över, övme konjonktürü olmadığında ise onların güçlü ve yenilmez olduğu algısını işler, milli çıkarlarımızın bunu gerektirdiğinden bahseder ve sömürüye direnen iradeyi ise direkt olarak kötüler; kötüleyecek könjonktür mevcut değilse; ama ve fakatlarla uç/olumsuz örnekler vererek daha “barışçıl” mesajlarla eleştirir. İslam’ın savaş dini olmadığından, terörün kötülüğünden bahseder. Elbette savaş ve terör kötüdür -İslam hem savaş hem de barış dinidir veya ne savaş ne de barış dinidir; bu tarz sınırlı/sınırlamacı tanımlamalar suiistimal edilir ve İslam istirmar edilir- ama Siyonist İslamcılar; ABD ve NATO’ nun; başta İslam dünyası ve mazlum coğrafyalar olmak üzere dünyadaki hemen tüm terör, darbe, ekonomik krizler, sömürü ve savaşların ana kaynağı olduğunu söylemezler.
Bu zulme karşı direnmenin terör değil; temel bir hak olduğunu ve gerekli olduğunu söylemezler. Bunu; kendileri (ABD), itiraf/ifade etse bile; bunlar yine de söylemezler. Bunu söylemek zorunda kaldıklarında ise, -de, -da eklerinden sonra kullanırlar.
Radikal/köktenci veya ılımlı İslam/cılar derken veya kavramsal tanımlamanın dışında, eğilim olarak tanımlama yaparken zorlanırız. Çünkü batının kime ne zaman ılımlı; kime ne zaman radikal diyeceği belli olmuyor. Dolayısıyla; tanımlar ve tanımlar batı referanslı olduğu için; bize kavram olarak kimi zaman ılımlı, kimi zaman da köktenci olarak lanse edilenin olumlu veya olumsuz olarak algılanması murad edilebilmektedir. Ancak bize ılımlı olarak tanıtılan FETÖ’ nün ABD kaynaklı olduğunun anlaşılması/15 Temmuz girişimi ve köktenci olarak tanıtılan IŞİD’in ABD/batı prodüksiyonu olduğunun netleşmesi; Batı kökenli tüm tanımlamaların kötü niyetli ve güvenilmez olduklarını göstermiştir. İslam coğrafyasının nerdeyse her beldesine bu tarz yapı ve anlayışlar, farklı isimlerle ama aynı zihniyete sahip olarak ve aynı yöntemleri kullanarak, ABD ve Suud gibi destekçilerince yerleştirilmiştir.
Bu yüzden Siyonist İslam, karşımıza bir Müslüman görünümünde çıkar ve örneğin Suriye’ de ABD ve İsrail destekli IŞİD ve aynı formattaki yapılarla mücadele eden insanlara ve devletlere mezhep veya farklı yönlerden yaklaşımlarla yüklenerek şöyle suçlarlar: ”Siz bize çok kötülük ettiniz; İsrail ve ABD bize bu kadar kötülük etmedi ki” Buradaki “biz” dedikleri kimdir? Işid ve benzeri tekfirci örgütler. İşte Siyonist İslam budur ve Türkiye hala bu tehlikeli zihniyetin potansiyel zararlarından tamamen kurtulabilmiş değil. Bu bakımdan çok dikkatli ve uyanık olmak durumundayız.
Siyonist İslam’ın şiisi, sünnisi; ılımlısı, radikali olmaz. Şii dünya içerisinde de bu anlayış mevcuttur. Bizde ki Sünnilik adıyla hurafe üreten ve bunu din diye satan anlayış gibi; şii kesimde de dövünme ve kendine zarar verme retoriğini dinin odağına oturtan ve İsrail ile/ zulüm ile mücadeleyi gündemine almayan, Şii dünya içinde bölünmeyi ve böylece İsrail’ e hizmeti hedefleyen ve adına İngiliz Şiiliği denen bir anlayış var ve bu anlayışın temsilcilerinin ülkemizde de kimi Siyonist İslamcı kesimlerce ve Suudilerce desteklendiğine şahit olmaktayız. Dolayısıyla şiinin de sünninin de yobazı, din tüccarı, uşak ruhlu olanı ve iyi olanı vardır.
Dün komünizmle mücadele adı altında Müslümanları yanına çekmeyi başaran NATO, bugün ise, o günden devşirdiği ve elemanı yaptığı memurlarıyla, İsrail saflarında, İslam ülkelerinde Müslümanlarla mücadele etmektedirler. Evet, sahnenin bu kısmı şimdilik sona erdi, yenildiler, gerilediler, deşifre oldular. Ancak bu habis ur, bu Amerikancı/İsrailci hastalık, uşak ruhlardan silinmedi ve Siyonist İslam olarak, Siyonist bir tabiatla yeniden nüksetti ve daha aşikar hale geldi.
Yüzyılın Mizanseni
ABD ve İsrail; nihayet hedefledikleri Büyük İsrail’in en önemli adımı saydıkları ve adına Yüzyılın Anlaşması adını verdikleri planla, Filistin ve bölgeye son darbeyi vurmak istiyor. Oysa karşılarındaki sarsılmaz iradenin mahiyetini anlamıyorlar. Bunu asla başaramayacaklarını anlamıyorlar. Allah’ın hesabını/gücünü dikkate almıyorlar.
Trump; Kasım Süleymani katliamından sonra; kendisinin, ekibinin, Siyonistlerin bu katliama sevinenlerin sıfatı olabilecek bir küfür kullanarak: ”O o.çocuğunu daha önce öldürmeliydik” tarzında sözler sarfetti. Trump, ekibi ve uşaklarına yakışan bir sıfat bu. Nihayet birkaç gün önce Afganistan’da düşen uçakta, o sıfata layık olan birkaçı itlaf oldu. Aslında Süleymani, ölmeden önce intikamını almış biri.
Soğuk savaş sona erip SSCB dağıldıktan ve Komünizmle mücadele, yerini İslam ile mücadeleye bıraktığında ise bu "Müslümanlar"; bu defa gözlerimizin içine bakarak, İslam ile mücadele etmekte bir sakınca görmediler. Amerika ile mücadele edeni, Şii diyerek dışlayan, tekfir eden ve böylece İsrail'e hizmet eden Siyonist İslamcı zihniyet; İlgiliz projesi olan Şii anlayışı desteklemekte bir beis görmemektedir.
Kudüs’ün İşgali/İsrail’in başkenti olarak tanınması, Golan’ın ilhakı ve en son Yüzyılın Anlaşması bile Siyonist İslamcı zihniyetin hedefini, kimyasını değiştirmedi. Siyonizmin kontrolündeki ülkeler hemen destekledi. Siyonist İslamcıların ise gündemi ve derdi de zaten bu değil.
Tüm bu adımların atılabilmesinin ana nedeni; düşmanın güçlü olması değil; Müslüman ülkelerin Siyonizm ile olan ilişkileri ve bu ihanetlere gizli veya açıktan destek vermeleridir. Ancak, kesinlikle bilinmelidir ki; tarih ve ümmetinizin inançlı halkları, özgür ve pak vicdanlar; ne pahasına olursa olsun işgale direnen, acı çeken, şehitler veren, tarih yazan Filistin halkını, Filistin’i ve Mübarek Kudüs’ü yüzüstü bırakan bu aşağılık yöneticileri ve bu Siyonist zihniyeti asla affetmeyecektir.”
Türkiye’nin; yaptığı açıklamalarla, bu mizansene karşı ülkelerden olması sevindiricidir.
Rabbim ferasetimizi ve basiretimizi arttırsın, selam ve dua ile.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum