Kâinatı ibret nazarıyla inceleyen herkes bir ölçüyle yaratıldığını fark eder. En küçük atomdan en büyük gezegenlere kadar her şeyde akıllara durgunluk veren bir ölçü ve denge vardır. Bir şeyde ölçünün varlığı, onda tesadüfe yer olmadığının kanıtıdır. Kâinattaki her bir eserin en hassas ölçülerle yaratılması, akıl almaz bir mizan ve denge içinde olması, her şeyi bilen, her şeye hükmeden, her şeye gücü yeten büyük bir sanatkârın elinden çıktığını gösterir.
Matematik, geometri, fizik, kimya gibi ilimler kâinatta her şeyde ölçü bulunduğuna şahitlik ederler. Bu ilimler Allah’ın eserlerindeki ölçü ve bilimsel sırlarını ortaya çıkarmaya çalışırlar ancak bütününü çözmekten acizdirler. Her geçen gün bu eserlerdeki yeni harikaları gün yüzüne çıkarırlar. Kâinat eserlerini konu edinen bilimler ve bilim insanları, sonu gelmez bilimsel çabaların içinde çırpındıkça ve keşifler yaptıkça bilimde aldıkları mesafenin ne kadar az olduğunu fark ederler. İlim bir denize benzetilse, insanın elde edebildiği ancak bundan bir damla hükmündedir. Eserlerdeki engin ilmi fark eden insan, bu eserlerin ustasının ne büyük bir ilim sahibi olduğunu takdir etmelidir.
Eserlerini inceleyerek onlardaki ilim sayesinde “bilim insanı” unvanını kazanan ve saygı gören bilim insanları, bu eserleri yaratan usta karşısında secdeye kapanmak zorundadır.
Geometri bilginleri eserlerdeki ölçü ve ahenk nedeniyle formüller çıkarıp hesaplar yapmakla, en büyük geometri âliminin bu eserlerin ustası olduğunu bilmelidir. Yoksa bilimsel çabalarından hiç bir şey anlamamış demektir.
Kur’an-ı Kerim, her şeyde ölçü bulunduğunu şöyle haber vermektedir: “Şüphe yok ki biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.” (Kamer,49) Diğer bir ayette de kâinattaki ölçü ve dengeye şöyle dikkat çekilmiştir: “Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu. Tâ ki siz de ölçüyü aşmayın. Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın.” (Rahman, 7-9)
Her şeyin ölçülü ve dengeli olduğu bir dünyada, bütün varlıkların en mükemmeli ve ebedi hayata namzet olarak yaratılan insanın da her alandaki ölçü kurallarına uygun davranması, ölçü ve ahengi bozmaması gerekmektir. Ölçü sınırını aşmamak, ayette “adaletli davranmak” anlamındaki “kıst” kavramıyla ifade edilmiştir.
Yüce Yaratıcı eserlerinde her şeyin fiziksel, kimyasal ve matematiksel ölçüsünü koyduğu gibi, insanın bu eserlerle ilgili ilişki ve yaklaşımında da uyması gereken ölçüler koymuştur. Bu ölçüye uygun davranmayan kimse ya kendini tahrip eder, ya da o eseri bozmuş olur. Ölçü kurallarına riayet, “adalet ve kıst” şeklinde iki kavramla ifade edilmiştir. Bu itibarla konulan ölçülere riayet iki türlüdür. Herkesin hukuk karşısında eşit tutulmasına “adalet” diğer alanlardaki yaratılışta konulan ölçü kurallarına riayete de “kıst” adı verilmektedir. Başka bir deyişle insanların birbirleriyle ve diğer canlılarla olan ilişkilerindeki ölçü kurallarına adalet adı verilmektedir; insanın ticaret, ahlak, doğa gibi yaşamın diğer alanlarındaki ilahi ölçülere riayet etmesine de “kıst” denilmiştir.
Sosyal hayatta “hak” dediğimiz kavram, aslında ölçü demektir. Canlı-cansız her şeyde konulan ilahi ölçü, o şeyin aynı zamanda hakkıdır. Buna göre hak sadece insana mahsus bir kavram değildir. Eşyanın yaratılış amacına uygun olarak kullanımına da “hakkını vermek” denildiği unutulmamalıdır. Örneğin işinde başarılı bir kimse için, “bu işin hakkını veriyor” denildiğinde o işi, doğasındaki ölçülere uygun olarak yaptığı anlaşılır.
Hak sahibi bir insana hakkını vermemek haksızlık olduğu gibi, diğer varlıklardaki ölçü kurallarına uymamak haksızlıktır. Her haksızlık ise zulümdür. Kâinattaki bütün eserler, ölçüleriyle ve hal dilleriyle sonsuz ilim, hikmet ve kudret sahibi bir yaratıcının eseri olduklarını gösterdikleri halde, ölçüsüzlük olan tesadüfe mal etmek ya da birden fazla yaratıcı olduğunu düşünmek bu eserlere karşı büyük bir haksızlık ve yaratıcıya karşı edepsizliktir. Bu nedenledir ki Kur’an-ı Kerim “şirk büyük bir zulümdür” (Lokman, 13) buyurmuştur.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum