Eşi benzeri bulunmayan, bir ve tek olan Allah, her şeyi çift olarak yaratmıştır. Zatında benzersiz olduğu gibi, yaratmasında da benzersizdir. Bütün insanları bir tek nefisten ve ondan da eşini yaratarak, erkek ve kadınlardan insanlığı oluşturmuştur. Kur’an’da birçok ayetlerde bunu ifade etmekle, kadın ve erkeğin birbirlerini tamamlayan iki temel unsur olup yaratılıştan gelen bir bütünlük içinde olduklarına dikkat çekmektedir.
Kadın ve erkek, her birine farklı görev ve sorumluluklar yüklenmiş, bir bütünün iki parçasıdır. İlahi değer itibariyle biri diğerinden üstün değil, biri diğerini tamamlayan bir konumdadır. Ancak Allah katındaki değer ve üstünlük, “takva” iledir. Yani görev ve sorumluluğunu en iyi şekilde yerine getirmekle kazanılır. Yüklenen görevin farklılığı, donanımın da farklı olmasını gerektirir. Bu farklılık ise ilahi bir üstünlük demek değildir. Örneğin, bir kurumda çalışan yazı işlerinden sorumlu memura bilgisayar, bahçe işlerinde çalışan memura da kazma kürek verilmesi, görevlerini gerektiği gibi yapmaları içindir; kurum amirinin onlardan birine farklı bir üstünlük tanıdığı anlamında değildir. Kullukta eşit olan erkek ve kadının farklı donanımı da buna benzer.
Kadın, çocuk doğurmak ve yetiştirmekle görevlendirilmiştir; bunun için gereken en önemli donanım şefkattir. Erkek ise eşinin ve çocuklarının nafakasını temin etmek, onları tehlikelerden korumakla yükümlü kılınmıştır; bunun için gereken donanım, kuvvet ve ilgili yeteneklerdir. Bu nedenle kadına daha çok şefkat, erkeğe de güç verilmiştir. Bu olgu Kur’an ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “Allah’ın, bir kısmını bir kısmına üstün kılması ve erkeklerin mallarından geçimi sağlamaları dolayısıyla, erkekler kadınlar üzerine koruyup kollayıcılarıdırlar.” (Nisa, 34)
Bu ayet, erkelerin kadınlardan fiziki güç açısından daha güçlü olduğuna işaret eder. Kadınlar ise rahmani bir şefkatle donatılmışlardır. Çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek, koruyup gözetmek için gereklidir. Bu halisane şefkat onları fıtraten zarif kılmıştır. Çünkü şefkatten, zerafet, manevi güzellik, titizlik ve incelik saçılır. Bu zerafet ve güzelliği bozmasın diye kuvvetleri az verilmiştir. Çünkü kuvvet kabalığa sebep olur; kabalık ise, zerafeti yok eder. Oysa şefkat zerafeti gerektirir. Kur’an-ı Kerim, kız çocuklarıyla ilgili olarak, “süs içinde yetiştirilen ve çekişme güçleri bulunmayan” (Zuhruf, 18) şeklindeki nitelendirmekle, onlardaki bu zerafet ve güzelliğe işaret etmektedir.
Kadınların fiziki güçleri az olduğu için vicdansız saldırganlara karşı korumasız durumdadırlar. Kur’an, Nisa Suresinin 127. Ayetinde “yetim kadınlar” tabiriyle, evli olmayan ya da dul kalan kadınları yetim sınıfından saydığı anlaşılmaktadır. Çünkü yetim, muhtaç ve korumasız çocuklardır. Bu kadınlar da korunmaya muhtaç olup birçok zaruri işlerini görmekten aciz olduklarından yetim olarak nitelendirilmişlerdir. “Yetim kadınlar” tabiri bu muhtaçlık ve korunma gereğine dikkat çekmek içindir. Bu nedenle evlilik müessesesiyle kadın, daha güçlü kılınan erkeğin korumasına verilmiştir. Allah Resulü (ASV) Veda Hutbesinde: “Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz, kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız” buyurmuştur. Demek evlilik, erkeğin kadını himaye etmesi, koruyup gözetmesi için yapılan bir sözleşmedir. Bunun manevi alt yapısı da Allah tarafından düzenlenmiştir.
“O'nun ayetlerinden biri de, size nefislerinizden, kendileriyle huzura kavuşmanız, kaynaşıp sakinleşmeniz için eşler yaratması ve aranıza sevgi ve rahmet koymasıdır. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Rum, 21.)
Yalnız insanlara değil, bütün canlılara eşini sevmek, koruyup gözetme fıtratı verilmiştir. Erkek, gücünü bu fıtrata uygun tarzda kullanmalıdır. Evlilikte kadın, çocuk doğurduktan sonra “annelik” denilen yüksek bir mertebeye yükselmiş olur. Annelik, bütün dünyevi rütbelerin üstünde Allah’ın bahşettiği bir makamdır. Kocanın bu konuma saygı göstermesi de onun görevidir.
Eşini koruması ve nafakasını temin etmesi için verilen gücü, eşine karşı şiddete dönüştüren koca büyük bir zulüm ile görevini kötüye kullanmış olur. Ne yazık ki, bunca semavi uyarılara rağmen, karısına karşı zalimce davranan, gücünü şiddete kullanan erkeklerin sayısı az değildir. Hatta eşini öldürecek ölçüde saldırganlıkta sınır tanımayan insafsız zalimlere rastlanmaktadır.
Eşini döven ve ona zulmeden erkeğin fıtrat ve vicdanı bozulmuş demektir. Yavrusunu yiyen yırtıcılar gibi, eşine saldıran koca fıtratı bozulmuş bir canavar durumundadır.
Ahlakı Kur’an olan, Kur’an’ın en yetkili müfessiri ve uygulayıcısı Resulullah (ASV), izn-i ilahi ile değişik ahlaki motiflere sahip hanımlarla evlilik yapmıştır. Hiç bir eşine en küçük bir fiske dahi vurmamış, en küçük bir hakarette bulunmamıştır. Demek Kur’an’ın emri budur.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum